Türkiye'nin yürüyüşü; Türkiye'yi aşağı çekmeye çalışanlara, doğrudan Türkiye'ye düşmanlık yapanlara, güzel ve iyi şeylere sevinemeyenlere, başına bir felaket geldiğinde bile tek yürek olamayanlara rağmen, atılan kazıklara, takılan çelmelere, açılan savaşlara, ekonomik yıldırmalara, siyasi yıpratmalara, terör ittifaklarına, bardağın hep boş tarafını görenlere ve aman tadımız kaçmasıncılara rağmen durdurulamadı.
Son 15 yılda yaşananlar, Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak küresel aktör oluşunun hikayesi. Aslında tüm bu sürecin son derece rasyonel açıklaması var. Güçlü liderlik, güçlü hükümet sistemi, doğru zamanda doğru adımları atmak, risk almaktan kaçınmamak ve "stratejik sabır". Uluslararası ilişkiler literatüründe yeri var mı bilmiyorum ama Dışişleri Bakan Yardımcısı Dr. Nuh Yılmaz'ın sürece dair bir değerlendirmesinde kullandığı bu kavram Türkiye'nin iş tutuş biçimini gayet iyi özetliyor.
İşleri oluruna bırakmayan, sorun alanlarında aşamalı olarak sınırlarını zorlayan, bu süreçte hem kendi kapasitesini geliştiren hem de sahadaki muhataplarının kapasitesini sınayan bir askeri, istihbari ve diplomatik çabayla bugüne gelindi.
Bu sayede Suriye'de 14 yıl sonunda kazanan taraf oldu.
Herhalde herkes "Türkiye kazandı" derken neyi kastettiğimizi anlıyordur!
Karabağ ve Libya'ya da...
Bölgesel gibi gözüken bu başarılar Türkiye'nin küresel aktörlüğünü pekiştirdi.
***Başka neler mi yaptı? ABD'nin istihbarat örgütü olarak kullandığı, devleti içten ele geçiren, milletin kanını emen FETÖ'yü deşifre etti ve çökertti. Bu anlamda Türkiye Libya, Karabağ, Suriye sahasında ABD, İran, Fransa, Almanya, İtalya gibi muarızlarına karşı aba altından bir savaş verdi. FETÖ darbe girişimin püskürtülmesi ise bir bakıma ABD'den özgürleşmek, ABD'yi Türkiye'den kovmak mesabesindeydi.
***Adım adım hayata geçen "Terörsüz Türkiye" projesine gelirsek; yarım asra dayanan PKK sorununun bugün artık nihayete eriyor olması başlı başına muazzam bir şey. Sadece bunu başarmış olmak bile Türkiye'nin bundan sonra yapacağı her işe sırtındaki yük çuvalını aşağı bırakarak koyulması demek.
Dün Riyad'da Trump, El Şara, Muhammed Bin Selman'ın hazır bulunduğu görüşmede kurucu aktörün toplantıya online katılan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan olması, Financial Times'ta çıkan "Türkiye'nin gücü tartışılamaz" diyen "Türkiye Avrupa güvenliği için nasıl hayati öneme sahip oldu?" başlıklı makale ve akabinde bugün Ukrayna-Rusya görüşmeleri için tarafların İstanbul'da bir araya gelmesi...
Bunları da yazalım bir kenara...
***Tüm bunlar, 2023 ile birlikte başlayanın Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyılı değil Türkiye Yüzyılı olduğunun habercisi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Meclis'teki grup konuşmasında 2028'e işaret ederek "Önümüzde, millete meydanlarda verdiğimiz sözleri yerine getirebilmemiz için en fazla 3 senelik vakit var. Sayılı günlerin çabuk geçeceğinin farkındayız. Bu süreyi en verimli şekilde değerlendirerek, Türkiye Yüzyılı'nın inşasında hedeflediğimiz yere ulaşmayı arzu ediyoruz." dedi. PKK'nın fesih kongresinden sonra yaptığı açıklama için de "Bölücü örgütün 'kendini fesih ve silahları teslim' kararı aldığını açıklamasıyla, 'Terörsüz Türkiye' çabalarımızda yeni bir safhaya geçmiş bulunmaktayız. Bu safha, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, dayanışmamızı, aynı ortak geleceğe doğru yürüyüşümüzü güçlendirme safhasıdır. Bu safha, 86 milyonun arasına örülen terör duvarını kalıcı olarak ortadan kaldırma safhasıdır. Bu safha, demokrasimizin serpilmesine ket vuran büyük bir engelden kurtulma safhasıdır. Şunu burada gururla ifade etmek isterim: Türkiye Cumhuriyeti, kendi meselesini kendi devletinin, kendi siyasi kurumlarının, kendi vatandaşlarının iradesiyle çözebilme kabiliyetine sahip olduğunu dosta, düşmana göstermiştir." dedi.
Bu Türkiye fotoğrafına sevinmeyen var mıdır acaba!