Türkiye'de son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri, kamu personeli sayısının "fazlalığı" üzerine kurulu algıdır. Kimi çevrelerde, devletin istihdam ettiği memur ve işçilerin bütçeye yük olduğu, özel sektörün önünün kesildiği veya kamu hizmetlerinde gereksiz bir şişkinlik yaşandığı ileri sürülmektedir. Oysa rakamlara yakından bakıldığında, bu algının gerçeği yansıtmadığı açıkça görülmektedir.
Öncelikle, OECD ve Avrupa Birliği ortalamaları karşısında Türkiye'nin konumunu ele alarak başlamak gerekir. OECD ülkelerinde kamu istihdam oranı ortalama %18,4 iken, Avrupa Birliği ortalaması %16'dır. İskandinav ülkeleri ise bu alanda başı çekmektedir:
Norveç'te kamu çalışanlarının oranı %30,1; İsveç'te %28,2; Danimarka'da %27,3; Finlandiya'da ise %25,2'dir. Yani bu ülkelerde her dört kişiden biri kamu hizmetlerinde çalışmaktadır.
Kamu Personeli: Yük Değil, Ülkenin Geleceğine Yatırım
Türkiye'deki durum ise oldukça farklıdır. Bizde kamu istihdam oranı yalnızca %13,5 seviyelerindedir. Bu oran, OECD ortalamasının yaklaşık 5 puan, AB ortalamasının ise yaklaşık 2,5 puan altındadır.
Nüfus oranı açısından bakıldığında, Türkiye'de kamu çalışanlarının toplam nüfusa oranı %6 civarındadır. Bu tablo açıkça gösteriyor ki, Türkiye'de kamu personeli sayısı "fazla" değil; tam tersine, Avrupa ortalamalarının altında kalmaktadır.
Bununla birlikte, 2007 yılında kamu istihdamının nüfusa oranı %4,1 iken, 2024 itibarıyla bu oran %6'ya yükselmiştir. Yani Türkiye'de son 15 yılda kamu istihdamında düzenli bir artış eğilimi vardır. Bu artış, kamu hizmetlerine olan ihtiyacın ve genç nüfusun iş gücüne katılımının doğal bir sonucudur. Ancak bu durum, rakamsal açıdan "aşırılık" değil, makul bir uyum sürecidir.
Asıl mesele, kamu çalışanlarının sayısından çok, onların çalışma koşulları, maaş skalaları ve toplumsal barışa katkılarıdır. Bir ülkede memurlar ve işçiler arasında adil, sürdürülebilir ve dengeli bir maaş politikası tesis edildiğinde, bu yalnızca çalışanların refahını artırmaz; aynı zamanda toplumun bütünü için istikrar üretir. Çünkü güçlü bir kamu hizmeti, eğitimin kalitesinden sağlığa, güvenlikten adalet mekanizmasına kadar her alanda vatandaşa doğrudan dokunan bir etki yaratır.
Kamu personelini sadece bir maliyet kalemi gibi görmek, devletin temel işlevlerini küçümsemek anlamına gelir. Eğitimde öğretmen olmadan, sağlıkta doktor ve hemşire olmadan, adalette hâkim ve savcı olmadan, güvenlikte polis ve asker olmadan bir toplumun ayakta kalması mümkün müdür?
Kamu çalışanı, devletin halkına uzanan eli ve yüzüdür.
Çalışma Barışı ve Ortak Emek
Bu bağlamda, kamu çalışanlarının bir "yük" değil, ülkenin geleceği için bir "yatırım" olduğu daha iyi anlaşılmalıdır. İşçi ve memurun ortak emek zemininde, barış içinde, güçlü ve üretken bir şekilde var olması Türkiye'ye kazandırır. Doğru maaş skalaları ve adil çalışma koşulları, sadece çalışanların değil, tüm toplumun ortak yararınadır.
Sonuç olarak, "Türkiye'de memur sayısı fazla mı?" sorusunun cevabı nettir: Hayır.
Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye'de kamu çalışanı oranı düşük seviyededir. Ancak son yıllarda artış eğilimi vardır. Bu artışı doğru yönetmek, çalışma barışını güçlendirmek ve kamu personelini adil bir şekilde desteklemek, Türkiye'nin sosyal istikrarını ve kalkınmasını hızlandıracak en önemli adımların başında gelmektedir.