Dün İstanbul'da Ukrayna ve Rusya arasında barış görüşmeleri sürerken, Berlin'de ve Washington'da savaşın başka bir versiyonu hazırlanıyordu.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ABD'li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham'la bir araya gelerek Rusya'ya karşı uygulanacak yeni yaptırımların yol haritasını konuştu.
Bu ikilinin görüşmesine ilişkin haberi okuduğumda, Örümcek Ağı Operasyonuyla ilgili benim aklım farklı çalışmaya başladı. İstanbul barışı ararken, Berlin savaşın yeni stratejisini konuşuyordu.
Neden mi?
Henüz Türk kamuoyunun fazla tartışılmadı ama Graham, Amerikan Senatosu'na "Sanctioning Russia Act of 2025" adını verdiği çok sert bir yasa tasarısı sundu. Tasarıya göre, Rusya'nın Ukrayna'daki saldırganlığı devam eder ve barış görüşmelerine ciddi biçimde katılmazsa, Moskova'ya karşı kapsamlı ekonomik yaptırımlar uygulanacak. Ama hepsi bu değil.
Berlin görüşmesini, Lidsey Graham'in yasa tasarısını ve birazdan ayrıntısını yazacağım 30 Nisan anlaşmasını üst üste koyduğumda Ukrayna'nın Pazar günkü saldırısı benim için başka bir boyut kazandı.
Size komplo teorisi gibi gelecek ama 1 Haziran'da gerçekleşen "Operasyon Örümcek Ağı", yalnızca teknik bir başarı değil, siyasi ve stratejik bir gösteriydi. Ukrayna'nın Sibirya dahil Rusya'nın derinliklerindeki beş stratejik hava üssünü hedef alabilmesi, Kiev'in değil, Batı'nın askeri zekâsı ve teknolojisinin ürünüydü. Ve bu saldırı, günler önce masaya konan Washington-Kiev anlaşmasının sahadaki ilk gerçek yansıması oldu.
Bu saldırının 30 Nisan'da imzalanan ABD-Ukrayna anlaşması bağlantısına gelince, anlaşma, kamuoyuna "nadir toprak elementleri" ve "yatırım işbirliği" başlıklarıyla sunuldu. Ancak anlaşmadaki ifadeler, asıl meselenin askeri koruma ve hava savunma sistemleri olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. ABD, sahadaki yatırımlarını yalnızca ekonomik kazanç için değil, Rusya'nın iç hatlarına kadar ulaşabilecek caydırıcı bir kalkan kurmak için yapıyordu.
Trump'ın pozisyonu da burada devreye giriyor. Başta, Putin'i ikna ederek Ukrayna dosyasını diplomatik bir başarıya dönüştürmeyi planlıyordu. Ancak süreç içerisinde, Moskova'nın asla kabul etmeyeceği bir "silahlı barış" modelinin mümkün olmadığını gördü. Böylece Trump, barışı değil, dengeyi askeri yöntemlerle tesis etmeye yöneldi. Kongre'ye ise bu stratejiyi, "ekonomik çıkarlarla daha uyumlu" bir plan olarak sundu.
ABD'nin bu hamleleri Avrupa'da da karşılık buldu. Söz gelimi, Almanya, yeni kabinesiyle birlikte Rusya karşıtı çizgisini daha da sertleştirdi. Berlin'in dış politikadaki yeni figürleri, Washington'daki sermaye çevreleriyle uzun süredir temas hâlinde. Blackstone gibi fonlar sadece ekonomiyle değil, bölgesel güvenlik politikalarıyla da yakından ilgili. Almanya'nın askeri-diplomatik çizgisinin giderek netleşmesi tesadüf değil. Genelkurmay başkanının savaş söylemleri de cabası.
Almanya sadece bir örnek. İngiltere de savaşın tam göbeğinde.
Örümcek Ağı Operasyonu, tüm bu diplomatik ve ekonomik hamlelerin askeri eşleniği oldu. Ve Batı, artık Ukrayna'daki vekâlet savaşını doğrudan yürüttüğünü gizlemiyor. "Rusya topraklarına saldırı yasağı" fiilen kalktı. Bu yeni dönemde, ne müzakere masası kaldı ne de gerçek anlamda barış ihtimali.
Artık mesele sadece Ukrayna değil. Mesele, Batı'nın savaşla yeniden yapılanma stratejisinin önünü açması. Ve bu strateji, ekonomik krizlerle boğuşan Avrupa'ya da yeni bir yön tayin ediyor: Savunma adı altında büyüyen, fiilen saldırgan bir bloklaşma...