Geçen hafta boyunca Ankara’da idim. İran Araştırmalar Merkezi (İRAM) ve Ortadoğu Vakfı’nın, başkentin merkezinden bir hayli uzakta, Havaalanı’na yakın Pursaklar’da, Çalışma Bakanlığı’nın kısaca ‘ÇASGEM’ diye anılan biriminde, (‘fakir’ hariç) çoğu akademisyen olan ve yine çoğu uluslararası ilişkiler üzerine öğrenci veya doktora seviyesinde bulunan ve (bir kısmı da yabancı ülkelerden) 50-60 kadar katılımcının bulunduğu bir toplantıda, İran’da 40 yıl önce meydana gelen büyük ‘İslâm İnkılabı Hareketi’nin oluşumu ve bugün geldiği nokta üzerine birçok sunum ve değerlendirmeler oldu.
Bu programı hazırlanmasında emeği geçen Ortadoğu Vakfı’ndan Mehmet Köse ve (İRAM)’ın Başkan Vekili Hakkı Uygur ve yardımcılarının çabaları teşekkürü fazlasıyla hak ediyor.
(‘Fakir’, akşamları fırsat buldukça başkentin merkezine uzanıp oradaki dostlarla sohbetlerde bulunmak imkânı da elde ettim. Hele, tarihçi şair Taner Koltuk, edebiyatçı Hasan Zer, hukukçu Muhterem Dilbirliği, Tâlib Özçelik, Prof. Ejder Okumuş gibi dostlarla, ve bir akşam da Ali Dalaz kardeşin yönetiminde Şentepe mevkiinde çalışmalarını sürdüren bir kültür merkezindeki sohbetlere değinmeden geçmeyeyim.
Bu arada Müslüman camianın önemli tefekkür erlerinden olup, iki ciddî ameliyat geçiren Süleyman Arslantaş dostumuzu ziyaret edemediysem de, kendisinden tlf.’la bilgi aldım. Süleyman kardeşimiz, ‘Emanet sahibi, verdiği emaneti almak istediği zaman, onu lâyıkıyla muhafaza etmiş birisi olarak iade etmekten başka bir kaygumuz olmaz bizim..’ diyecek kadar sâkin ve sabırlı bir tevekkül içinde..)
***
Evet, 1 Şubat 1979 tarihi, İran Müslümanlarının yakın tarihindeki çok önemli bir büyük sosyal hadisenin, 40. Yıldönümü idi. Çünkü, İran’da Şahlık rejiminin zulmüne karşı, özellikle de 1977 ortasından itibaren İslâmî değerlerin hayata hâkim kılınması adına tekrar başlayan ve ‘Allah’u Ekber!’ ve ‘Lâ Şarqıyye/ Lâ Garbiyye.. Hükûmet-i İslâmiyye.. (Doğu -komunist blokuna da , Batı- kapitalist Bloku’na da Hayır!.. İslamî Hükûmet!) ‘ ve‘Lâ Şiîyye / Lâ Sunniyye, Vahdet-i İslâmiyye..’ (Şiîlik -Sünnîlik yok; İslamî vahdet/ birlik!’ gibi aslî şiarların hançerelerden yükseldiği ve yüzbinden fazla kurban verilen çetin bir mücadeleden sonra, o çetin hareketin lideri olan 79-80 yaşındaki bir yaşlı âlimin, Rûhullah Khomeynî ‘nin 16 yıllık bir sürgünden İran’a döndüğü gündü.
***
Dünyanın bütün emperial, laik ve diğer şeytanî güçlerinin açık desteklerine; dönemin Amerikan Başkanı Jimmy Carter ve Sovyet Rusya lideri Leonid Brejnev’in, ‘İran çapulcuların, gerici güçlerin eline bırakılamaz!’ gibi saldırgan sözlerine rağmen, Şah M. Rıza Pehlevî’nin, 5 Ocak 1979 günü ailesi efradıyla birlikte, İran’dan ağlaya- ağlaya ve gizlice kaçmak zorunda kalışından 25 gün sonra, 1 Şubat günü de İmam Khomeynî, 1963’den beri sürgünde yaşadığı başka ülkelerden İran’a milyonların gözyaşları ve bütün dünyayı titreten ‘Allah’u Ekber!’ sadâlarıyla dönüyordu. (Ki, bu sürgün hayatının tamamının Paris’te geçtiği iddiasının yanlışlığını; ilk 11 ayının Bursa’da, 14-15 yılının Irak- Necef’de ve son 4 ayının da Paris’te geçirildiğini bilhassa belirtelim.)
***
Evet, o büyük inkılab hareketi, verilen onca kurbanlardan sonra, bu kez de, Saddam Hüseyin liderliğindeki 35 yıllık Irak Baas rejiminin İran’a saldırısıyla başlayan ve iki taraftan yaklaşık 1 milyon insanın eridiği ve ümmetin manevî- maddî bütün değerlerinin tahrip edildiği 8 yıllık savaş ve de iç ve dış siyasette karşılaşılan nice çetin zorluklarla karşılaşmıştı. Şimdi, geriye kalan, nedir?
Ancak, hemen belirtelim ki, Tahran’da 1 Şubat günü kılınan Cuma namazında Âyetullah Ahmed Cennetî, hutbesinde, ‘Halkımız açlığa, yoksulluğa tahammül edebilir; ama, inkılabın yenilgiye uğramasına asla!’ diyordu.
Bu, bir temenni miydi, yoksa, nicelerine ‘Acaba..’ da dedirtiyor muydu?
(Bu konuya yarın da devam edelim, inşaallah..)