Güzel ülkem tarihinde ilk defa bu denli yoğun, kesintisiz ve çok cepheli bir orman yangını sürecine şahitlik ediyor. Alevler çam ormanlarını olduğu kadar, içinde nice can barındıran ekosistemleri, alın teriyle büyütülen tarım arazilerini, yüzyıllık zeytinlikleri, köyleri ve en nihayetinde insan hayatlarını yutuyor.
Bu yangınlarda yalnız ağaçlar değil; anneler, babalar, çocuklar, orman işçileri ve görevli kahramanlar can veriyor. Unutmayalım, vatan evlatlarımız görev alanını terk etmedikleri için şehit oldular. Bu, sadece bir doğa olayı değil; bir insanlık sınavıdır.
AĞAÇLAR KADAR SESSİZİZ, AMA ONLAR KADAR MASUM DEĞİLİZ
Elbette orman yangınlarının büyük çoğunluğunun insan kaynaklı olduğu bilimsel verilerle ortaya konulmuş durumda, her 10'ya gından 9'u beşeri faktörden kaynağını alıyor.
İhmal...
Dikkatsizlik...
Tedbirsizlik...
Kimi zaman piknik ateşi, kimi zaman cam kırığı, kimi zaman da kaçak anız yakımı. Ancak bu sefer, her şeyin bu kadar "tesadüfi" olduğunu söylemek zor. Aynı anda, birbirinden kilometrelerce uzak birçok bölgede başlayan yangınlar, meteorolojik koşullarla örtüşmeyen hızda yayılan alevler ve kimi zaman yangın noktalarının yerleşim yerlerine "seçici" şekilde yönelmesi...
Bu tabloda sabote edilmiş bir doğanın izleri var. Bu ihtimali düşünmeden geçemeyiz.
KÜLLER ALTINDA SAKLI GERÇEKLER
Bir bilim insanı olarak şunu açıkça ifade etmek isterim: Türkiye, sadece bir çevre felaketi yaşamıyor; organize ya da dağınık ama bilinçli sabotaj ihtimalini içeren bir güvenlik sınavı veriyor. Bu noktada, yangınların sadece Orman Genel Müdürlüğü ya da İtfaiye Daireleri'nin değil, aynı zamanda güvenlik birimlerinin, istihbaratın ve adli makamların da takibinde olması hayati önem taşıyor. Zira doğaya kastedenin niyeti yalnızca toprağı değil, toplumu da yakmaktır.
Ancak tüm yangınları ve yananları sabotaj ihtimaline bağlamak bizi edilgenleştirir. Sorunun bir ucu dışarıdaysa, diğer ucu içeridedir. Bizlerin ormana olan bakışı, ateşe olan mesafesi, sorumluluk bilincimiz, denetim kültürümüz ve eğitimsizliğimiz yangının asıl zeminini oluşturur. İnsan eliyle çıkan her yangın, önce vicdanda başlar. Bu nedenle bir refleks olarak ilk önce kendimize dönmeli, doğaya verdiğimiz değeri sorgulamalıyız.
GÖRÜNMEYEN CEPHE
Unutmayalım: Orman, sadece bir ağaç topluluğu değildir. O, toprağın hafızasıdır. Şimdi o hafıza yanıyor. Sessiz hayvanlar, suskun ağaçlar, kaçamayan çiçekler, böcekler... Bir milletin geçmişi de, geleceği de aynı anda kül oluyor.
Bu yaz, hepimiz için bir kırılma noktası olmalıdır. Her vatandaş, ormanın kolluk kuvveti gibi davranmak zorundadır. Şüpheli bir duman, sıradan bir ateş yakımı, ormanda görülmemesi gereken bir araç ya da kişi... Hepsi dikkate alınmalıdır. Devletin gözü 250 bin kilometrekareye yetmeyebilir ama milletin vicdanı her yere yeter.
Bu yangınlar sadece doğayı değil, uyanmamış akılları da yakıyor. Artık uyanmalıyız.
Bugün ağaçlar yanarken, susarsak... Yarın bu toprağın üstünde değil, altında sorumlu oluruz.