Özü itibariyle ‘ilahî vahy’e dayalı dinlerin, bağlılarına öğrettiği, telkın ettiği imanın ‘olmazsa olmaz’ umdeleri- ilkeleri vardır. Buna, Hristiyanlıkta ‘Credo’ denilir ve bizde de ‘Amentü (İman ettim..) formülü içinde toplanmış en temel ilkeler söz konusudur.
***
Beşerî ideolojiler de, dinlerin binlerce yıllık bu uygulama ve metodlarını başka muhtevalarla ‘güncelleştirip’, kendi değerler sistemini beyinlere iyice yerleştirmek istemişlerdir.
Bunlardan birisini de bizim toplumumuz yaşadı, son yüzyılda.
Okullarda, 1933’den beri 80 yıldır topluca, 6-7 yaşındaki çocuklara bile, her sabah, derse başlamadan önce, söyletile- söyletile gelenekleştirilen bir ‘kemalist-laik resmî ideoloji’ metni vardı ki, 5 sene önce kaldırılmışken, son günlerde hortlatılmak istenince siyasî fırtınalara yol açtı.
Aslında ise mesele, ilkokula yeni başlayan çocukların alfabelerindeki ‘alıştırma’ parçalarındaki gibi ‘-Ali bana top at.. /Al sana top../-Yaşa Ali, yaşa..’ şeklinde tezgâhlanmışa benziyor.
***
Şöyle ki: MHP’ye yakınlığıyla bilinen bir öğretmen sendikası, 5 yıl önce kaldırılmış olan ve ‘kurşun asker’lerden oluşan bir ilkel toplum oluşturmak anlayışını yeni nesillerin körpe dimağlarına yerleştirmeyi hedef edinen bir ‘and’ metninin kaldırılmasının ‘kanunsuz olduğu’ gerekçesiyle dâva açtı, Danıştay’da..
‘Niye 5 yıl beklenildi de, şimdi?’ sorusu düşündürmelidir.
***
Bu dâvanın, ‘Danıştay Daireleri’nden özellikle, üyelerinin çoğunun ‘ulusalcı-kemalist-laik’ çizgide oldukları ve hattâ Danıştay yargıçlığına tayin olunan başörtülü hanım yargıçlara baskı uygulamaya kalkıştıkları da bilinen bir daireye verilmesi tesadüf müydü?
Bu dâvaya bakan söz konusu daire, ‘hukuka aykırılık’tan söz etmiyor; yetki gasbında bulunarak, idarenin tasarrufunun ‘yerinde olmadığı’na karar veriyordu.
Ama, bu karar için, ‘Temyiz yolunun açık olduğu’ da vurgulanarak.. Sanki ‘kapalıdır’ demesi mümkünmüş gibi.. Böylece, bu kararın temyizden geri dönmesi ihtimali de göze alınmıştı, yani.. Yani, yargı gücü ardına sığınarak siyasî hayatı tanzim etmek entrikası söz konusu..
***
AK Parti sözcüleri, ‘bu kararın kabul edilemezliği’ni açıkladılar hemen..
İşte o zaman da, devreye Erdoğan’la birlikte Cumhur İttifakı’nı oluşturan Bahçeli’nin ‘tweet’leri girdi. Onun, hele de bu kararı ‘Kabul edilemez’ olarak niteleyen eski Adalet Bakanı ve Başbakan Yard. Bekir Bozdağ’a karşı kullandığı dil ve onun ‘kürd olduğunu ve türklerin kendisine nice yüksek makamlara getirdiğini’ minnet koyarak hatırlatması tuhaftı. (‘Fakir’, Bozdağ’ın kavmî kökenini bilmiyordu; böylece öğrenmiş oldu. İki yıl öncelerde Erdoğan’a, ‘Sen Kasımpaşa’lı isen, ben de Gâvurdağlı’yım..’ diyen Bahçeli’nin kökenini de merak etmiyorum. Çünkü, o da nihayet, Benî Âdem’den birisi..)
***
Bu arada, Erdoğan da, 23 Ekim günü yaptığı konuşmada, Bahçeli’nin hele de Bekir Bozdağ için kullandığı ifadeleri ayıplayıp, ‘Cumhûr İttifakı’ hatırına, ‘yol arkadaşlarını asla fedâ etmeyeceğini’ söyledi ve, ‘Bizim İstiklal Marşı’ndan başka bir and’ımız yoktur..’ diye konuya noktayı koydu.
Bu gerilimi fırsata dönüştürmek isteyen CHP de, kendilerinin HDP’le işbirliği yapmasına ağır suçlamalarda bulunan Bahçeli’ye mahallî seçimlerde birlikte hareket etmek için, ‘Geliniz, sizinle işbirliği yapalım..’ mânâsında zeytin dalı uzattı. Siyasî çevrelere göre, CHP’nin bir şartı vardı: ‘CHP’nin İş Bankası’ndaki hisselerinin Hazine’ye intikaline karşı çıkılması!’
Görülüyor ki, konu sadece iki parti arasında bir ihtilaf değil, bir takım eski ‘Derin Devlet’ oyunlarının çok yönlü tekrar sergilenmek istenmesi söz konusu...
***
Daha da ilginç olan ise hem AK Parti, hem de MHP mensuplarının bu durumdan memnun olmaları.. Çünkü, iki taraf da, karşı tarafa, sırf ‘lider’lerinin emri gereği tahammül ettiklerini söylüyorlardı.
Zoraki birlikteliklerdense, kendi ayakları üzerinde durmak yeğdir.
***
NOT: (Bilge Kral değil) Bilge Müslüman Aliya İzzet Begoviç’in 23 Ekim gününe tesadüf eden vefatının 15. Yılı münasebetiyle rahmetle anıyorum.