Dün 52. ölüm yıldönümüydü, rahmetle yad ederim.
Pek çoğumuz onu başyapıtı "Han Duvarları' adlı şiiriyle tanırız. Modern Türk şiirinin hem arayışlarını hem de eski ile yeni arasında köprü kuran tavrıyla geleneği hatırlatan bir tarzda şiirler kaleme almıştır. Onu "Beş Hececiler'in içinde zikrederler. (Faruk Nafiz, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek.) Çoğu kez toplumcu hatta bazen didaktik tarzda ele aldıkları konular memleket meselelerinden, karşılıksız aşklara kadar uzanan geniş bir yelpazede dağılır.
Faruk Nafiz Çamlıbel, dönem şairidir. 1. Dünya Savaşı'nı, memleketin işgal edilişini, zorlu Milli Mücadele günlerini, ülkenin en güç dönemlerini görüp şahit olmuştur. Onun için gazeteci ve şair tanımını kullanırlar genelde, bence es geçilmeyecek kadar değerli bir eğitimci, değerli bir öğretmendir. Meşhur "Han Duvarları" şiirini yazdığı günlerde, Kayseri Lisesi'nde öğretmendi. Ve şiir boyunca Orta Anadolu'nun hem büyük savaşların ardından yaşadığı garipliği, hem de yalnızlığı... Ama bu arada insanlarının sıcaklığını okursunuz. Dolayısıyla Çamlıbel'in edebiyatımızdaki yerini daha çok "memleket şairi' olarak belirlerim kendi kütüphanemde...
Şayet, "Han Duvarları" adlı büyük eseri, hala okumayanlarımız varsa, derhal edinip okumalarını ve kütüphanelerine koymalarını isterim. Orada genç ve idealist bir öğretmenin eğitim vereceği liseye doğru yola çıkışındaki duygu selini, aynı zamanda Anadolu'nun yeni baştan taş üstüne taş konarak kurulması hikayesini de okuyabilirsiniz... 1922 yılında soğuk bir mart sabahında başlayıp Ulukışla'dan Kayseri'ye doğru, o zamanlar 'yaylı' denilen at arabasıyla yaptığı yolculuğun adeta günlüğü gibidir.
Şiirde, onu ilk okuduğumuz çocukluk günlerinden bu yana bizim için en önemli karakter, kuşkusuz Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış figürüdür. Çünkü Faruk Nafiz, yolculuğu sırasında kaldığı hanların duvarlarında, Satılmış'ın mısralarını okur ve bu hisler gönlünü doldurur... "Garibim namıma Kerem diyorlar/ /Aslı'mı el almış haram diyorlar/ Hastayım derdime verem diyorlar/ Maraşlı Şeyhoğlu Satılmışım ben..."
Maraş sakinlerinin aktardığına göre bahsedilen Şeyh, Maraş Mevlevihanesi'nin son Şeyhi Selim Dede'dir. Onun oğludur Satılmış. Ailenin tasvip etmediği bir kıza gönül verir, bunun üzerine Şeyh babası onu Şam'a ilim almaya yollarsa da 1.Dünya Savaşı kopmuştur, Satılmış o cepheden o cepheye savrulur durur. Maraş'a geri döndüğündeyse sevdiği kızı eller almıştır. Bağrına taş basar. Ne var ki hem yıllarca süren gurbet ve özlem, hem yaşadığı hüsran onu hasta etmiştir. İsimsiz nice Mehmetçiğin yarım kalmış hevesleri, Satılmış nezdinde toplanmış gibidir sanki... Zor koşullarda Anadolu'ya öğretmenliğe giden şair ile Satılmış bir şekilde birbirlerine benzerler, bir şekilde vatana hizmet için geride bıraktıklarına aldırmazlar ise de, madem şiiri yazılmıştır; aldırmışlardır diyebiliriz...
Anadolu'nun bu rengarenk hüzünlerini şiirlerinde dokuyan Faruk Nafiz Çamlıbel, her daim Anadolu insanının yanında bir duruş sergilemiştir. Geleneğiyle, inancıyla, kültürüyle kavgalı olmayan bir sanatçıdır o zaten. Nitekim tek parti döneminin sert ve halktan kopuk günleri onu da boğmaktadır. Öğretmen idealizminin de verdiği cesaret ve bilinçle, Adnan Menderes'in kurduğu partide, Demokrat Parti'de yerini alır...
Lakin hiç ummadığı şekilde, feci olaylar gelişir. Yassıada'ya kapatılan vekiller arasındadır. Eski dostlar düşman olmuşlardır, örgütlü şekilde yıpratılan parti mensupları, hukuk dışı güya yargılamalarla cezalandırılmışlardır. Faruk Nafiz'in kan gözyaşı dökerek o günleri ve zindandaki mahkumiyetlerini anlattığı "Zindan Duvarları' da bugün tavsiye edeceğimiz ikinci şiir kitabı olsun...
"Vakit gecenin yalnızlığı derin bir alemdeyim/ Hüzünlü zindan duvarının manalı seyrindeyim/ Dalgalanmış şu yüreğim fırtınalı denizdeyim/ Cismen burada ruhen şu anda bir sahra içindeyim/ Baktım ki sahra ve denizlerde canavarlar bulunur/ Kanlı iğrenç dudaklar mazlum kanına yumulur/ Kimileri diz çökmüş yalvarırken kimileri doğrulur/ Amana Ya Rabbim her taraftan feryat figan duyulur/ Bu yol zor ve zahmetliydi niceler yolda kaldılar/ Rahatlıkta kükreyenler kaçıp bize taş attılar/ Üç beş günlük dünya için ahiretini sattılar.../ Çok hakikati anladık dertleştikçe bu zindanda/ Musibetler bir rahmettir meyve veriyor zamanla/ Duçar olduksa belaya ibret al, hikmeti anla/ Bir daha düşmeyiz asla, donansak halis imanla!...
"Bilmiyor gülmeyi sakinlerin binde biri/ Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada/ Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür/ Mavi bir gözde elem katrasıdır Yassıada'