Okuyucularla Hasbihal..
Pazar günleri, muhterem okuyucularımızın eleştiri ve görüşleri etrafında yaptığımız bir Hasbihal'e daha, sağlık-âfiyet üzere, hayırlı çalışmalar dileği ve selâmlarımızla başlıyoruz.
*Ankara'dan Kemaleddin Erginer, özetle; 'Devlet Bahçeli'nin geçen hafta yaptığı açıklamada, Türkiye'nin, Rusya ve Çin'le bir 'T-R-Ç İttifakı' oluşturması gerektiğine ne dersiniz?' diyor.
--Evet, bu kardeşimizin dikkati çektiği konu, oldukça ilginçtir ve bir işaret fişeği mesabesindedir.
Dünya'nın da yeni bir bloklaşmaya ihtiyaç olduğu açık.. NATO bir tarafta..
Diğer tarafta ise.. Eski Doğu Bloku dağıldıktan sonra, bir hayli sendelese de, Putin zamanında yeniden kendisine gelen ve eski Doğu Bloku'nun yüklerinden de kurtulduktan sonra, yine bir güç odağı olarak yükselen Rusya..
Çin ve Hindistan da, birer buçuk milyar nüfusla, yani aynı mikdarda, 3 milyarla, hakezâ..
Amerikan emperyalizminin bir kuklası durumuna düştüğünün farkında olan AB ülkeleri de içten içe kaynıyor.. Hele de, bir NATO üyesi olan Polonya'nın hava sahasını ihlal ettiği bildirilen Rus uçakları ve İHA'larının bütünüyle önlenememesi üzerine,
Müslüman dünyasındaki devletlerin, rejimlerin durumu daha bir facia durumuna..
Müslüman coğrafyalarındaki rejimlerin büyük bir kısmı ise, Amerikan emperyalizminin en kovboy kafalı başkanlarından Trump tarafından, o rejimlerin şeflerine karşı, 'Desteğimizi çeksek, bir haftada yıkılırsınız hepiniz..' şeklinde dile getirdiği ve yanlış olmayan ama, o gibi rejimlerin şeflerine küstahça tehditlerinden sonra, daha bir sus-pus olup, Trump'a bir çırpıda '3 trilyon 200 milyar dolar', evet, ümmetin tamamına aid yeraltı zenginliklerinin hasılâtından böyle bir muazzam meblağı Trump'ın avucuna koyverdiler..
*
Şimdi böyle bir durumda, devlet idaresinde sorumluluk taşıyanların, dünyanın gelecekte alacağı muhtemel şekillenmeleri göz önüne alarak, siyaset planlamalarına kafa yormaları tabiîdir. Ve Devlet Bahçeli'nin dile getirdiği konu da o sahada ilk örnek değildir. Ayrıca, Bahçeli'nin bu teklifinin Devlet'in en üst kademelerinde ele alındıktan sonra dile getirilmiş olduğu da herhalde izahtan vârestedir.
Başkan Erdoğan'ın dünyadaki muhtemel gelişmelere karşı 'iç cebhenin tahkim edilmesi' hatırlatması, sadece ülke için değil, bütün Müslüman coğrafyalarına da yapılmış bir çağrıydı, herhalde..
Bu vesileyle hatırlayalım ki.. 1963-64'lerde Kıbrıs Buhranı sırasında, Türkiye, sınırlı bir askerî müdahalede bulununca, dönemin Amerikan Başkanı Jhonson Türkiye'yi tehdit eden bir gizli mektup yazmıştı.. O mektup, fısıltı halinde, 'Jhonson Mektubu' diye dillere düşmüştü.. Ve sonunda o mektup açıklanınca.. Dönemin başbakanı İsmet Paşa, 'Dünya yeniden kurulur ve Türkiye de yeni dünyada yerini alır..' demişti..
Evet, söz, çok şahsiyetliydi, ama, uygulamasına gelince, o ayrı bir konu.. Ve birkaç ay sonra, İnönü Hükümeti, Meclis'te yapılan bir güven oylamasında verilen bir 'güvensizlik oyu'yla düşürülmüştü.
Çünkü, Türkiye NATO' üyesiydi ve NATO'dan ayrılmak da öyle kolay olmuyor ve üye ülkelerin orduları, Brüksel'deki NATO Merkezi'ne, yani Amerikan emperyalizmine bağlıdır. Üye ülkeler NATO'dan elbette ayrılabilirler.. Ama, 25 senelik üyeliği doldurmak şartıyla.. Ama, ayrıldığını bildirdikten sonraki 1 sene boyunca da mükellefiyetleri devam eder ve 1 sene içinde de ne entrikalar çevrilir. Türkiye NATO'ya da güle-oynaya değil, Stalin Rusyası'nın Türkiye'den toprak talepleri karşısında, Amerikan şemsiyesi altına mecburen girmişti..
Şimdi ise..NATO dünyasının özellikle Müslüman coğrafyalarındaki tasarrufları modern bir Haçlı Seferi havası yansıtınca, Türkiye'nin yeni ittifaklar aramak derdine düşmesi tabiîdir..
Sadece Suriye üzerinde oynanmak istenen oyunlar bile bunun için yeterli.. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, Amerika'nın Türkiye'deki büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack 2 ay öncelerde, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduklarını net olarak açıklarken, tıpkı lideri Trump gibi, sözlerini değiştirdi ve bir şimdi, Müstemleke Valisi edasıyla, Suriye'de 'federasyonumsu' yeni bir yapılanmadan söz ediyor.. Siyonist İsrail rejimi de, bu yeni oyunun bir gereği olarak, Suriye içinde istediği her noktaya askerî müdahalelerde bulunuyor ve Türkiye'nin Suriye'ye karşı olan sorumluluk alanları ve konularıyla da ilgilenmeye çalışıyor.
Başkan Erdoğan'ın 'kılıç devreye girerse, kelâm ve kalem devre dışı kalır' diyerek, yapılacak müdahalelere seyirci kalınmayacağını net olarak ifade etmiş bulunuyor..
Ama, oldukça kesin kararlılık ve de soğukkanlılık isteyen bir zaman diliminden geçiliyor..
Böyle bir durumda, Türkiye'nin , Batı dünyası ve Batı Bloku'na karşı, Doğu Bloku'na yaklaşması yadırganmayabilir, ama, bu konuda kendi bölgelerinde güç merkezi oluşturan Pakistan, Mısır, İran ve Endonezya gibi Müslüman ülkelerin dışlanmamasına de azamî dikkat gösterilmeli ve ayrıca, İslam Birliği hedefinin de sözden fiiliyata geçirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmelidir.. (Bu konuya inşallah yarınki yazıda da biraz daha teferruatlıca değinelim..)
*
**
*Abdullah Kul isimli okuyucu, 19 Eylül tarihli yazı üzerine özet olarak şunları yazıyor: 'Ben Filistin Devleti'ni Tanımak konusunu anlamakta zorluk çekiyorum " , Bu hangi Filistin , Mahmud Abbas'ın Filistin'i mi, yoksa, HAMAS'ın da içinde olacağı özgür ve bağımsız bir Filistin mi . Yok eğer Abbas'ın Filistin i ise tanıyıp tanımama neyi değiştirecek, şimdiki gibi göstermelik bir devlet bütün giriş-çıkışlar ABD ve siyonistlerin kontrolünde, tanısan ne olur, tanımasan ne olur .
Aynı kukla rejimlerin olduğu Ortadoğu devletçikleri gibi.. Katar , Suudi , Ürdün, Mısır, vs. Ankara'daki Amerikan elçisi Müstemleke Valisi gibi hareket ediyor ve Ortadoğu rejimlerinin yerli işbirlikçi yöneticilerine nasıl davranacaklarını dikte ediyor?
Kime karşı?
Direnen güçlere karşı..
Her şeyi dizayn etmeye kalkıyorlar..'
--Evet, bu okuyucunun dedikleri böyle.. İlk planda haklı gibi sayılabilir, ama, uluslararası hukuk ve BM kuralları içinde devlet sayılınca, o sınırlar içinde verilen mücadelelerle mesafe alınmasına bizzat içinde yaşadığımız ülke güzel bir örnek oluşturabilir.. Elbette, tersi de mümkün..
Nitekim, Fransa Başkanı Macron, dün, Filistin Devleti'ni 22 Eylûl günü tanıyacaklarını açıklıyor ve bunun gerekçesi olarak da, 'Filistin'in uluslar arası kurallar içinde bir devlet olmasını gösteriyordu.
Bir takım hedeflere ulaşmak isterken, tedricî olarak , merhale-merhale ilerlemek de bir yöntemdir, inkılapçı usûlle mücadele etmek de..
Filistin devletinin tanınması meseleyi elbette hemen halletmeyecektir.. Nitekim, halkının ekseriyeti Müslüman olan 56 tane devlet var ve bir şey yapılamadı.. Buna bir yenisinin eklenmesi de hemen çözüm getirmeyecektir. Ama, karşı taraf için, uluslararası planda psikolojik baskı bir mikdar daha arttırılmış olabilir belki..
*İzmir Üni'den emekli bir eski öğretim üyesi de, 'sadece devlet değil, kişiler de laik olmalıdır..' sözüyle zorbalık tarihine geçen A. N S. tarafından başımıza rektör olarak gönderilen bir kişinin sadece laik değil, bir de Hristiyan olduğunu sizin yazınızdan öğrendim.. Önce inanmakta zorlandım , araştırdım ve ama, 'Cenaze merasimi, (26 Ağustos) Salı saat 17.00'de Kozlu Süryani Kadîm Mezarlığı'nda yapılacaktır. (...) Taziye, bugün (25 Ağustos) saat 19.00-22.00 arası Bakırköy Süryani Kilisesi (Küçükyalı sok.) salonunda yapılacaktır.' şeklindeki açıklamaların doğru olduğunu görünce, size teşekkür ediyorum..' diyor..
*Trabzon'dan Turhan Güngör isimli dinleyici diyor ki: 'Yunan Başbakanı Mitoçakis, 'Gazze'de olanlar için soykırım demek ağır bir itham olur, ama, orada büyük bir felaket yaşanıyor..' diye, 'Ne şiş yansın, ne kebap' havasında konuşmuş.. Halbuki, Yunan ordularının Batı Anadolu'daki işgallerinde işledikleri cinayetlere bizdeki 'Venizelos seven' liderler barış adına diyerek unutmuşlardı. Ama, Trabzon'da Pontus ,devleti kurmak için ne alçakça entrikalar ve cinayetler işleyen rumlar, sonunda kaçmak zorunda kaldılar, ama, Mitoçakis'in Dışbakanı Dendia daha geçenlerde Pontus Rumlarına 'soykırım' yapıldığını . Ama, Gazze'de yapılanlara 'soykırım' demek, çok ağır olurmuş..
*Paris'ten Ali Kütahyalı da, 'İkinci Dünya Savaşı sonunda Hiroşima'da 'atom bombası ' kullanılması karşısında ünlü bir Fransız filozofu, 'atom bombası kullanılması, bir medeniyete değil, emsalsiz bir barbarlığa işarettir.' diyordu.
O kişi, Gazze'deki en akıl almaz cinayetleri görseydi, 'acaba ne derdi, diye düşünüyorum..' diyor.
*