Bazı kitaplar vardır, okuduğunda zihninde iz bırakır; yıllar sonra tekrar açıp baktığında ise artık iz değil, gerçeğin kendisini görürsün. Andre Gunder Frank'ın Yeniden Doğu – Asya Çağında Küresel Ekonomi kitabı benim için böyle bir kitap oldu. İlk okuduğumda Batı'nın üstünlüğünü sorgulayan bir tezdi, bugün tekrar okuduğumda dünyanın gidişatını açıklayan bir rehber.
Frank kitabında üç şeyi basitçe gösterir: Birincisi, Batı'nın yükselişi kalıcı bir üstünlük değil, geçici bir sapmadır. İkincisi, Avrupa'nın gücü kendi üretiminden değil, sömürgelerden ve Asya'nın sırtından elde edilmiştir. Üçüncüsü ise tarihsel merkez hiçbir zaman Batı değildi; merkez hep Asya'ydı ve şimdi yeniden oraya dönülüyor.
Frank bunu şu cümleyle özetler:
"Avrupa önce Asya'nın sırtına tırmanmış, sonra da omuzlarına (geçici olarak) oturup kalmıştır."
Bugün dünyanın farklı köşelerinde yaşanan krizlere bakınca bu satırın ne anlama geldiği daha net anlaşılıyor. Ukrayna'da süren savaş, Katar'a yapılan saldırı, Asya'nın çevrelenmeye çalışılması, Ortadoğu'da ise Filistin üzerinden İsrail'in bir dünya sorununa dönüşmesi... Hepsi aynı mantığın ürünü. Batı, sözde de olsa var olagelen egemenlikleri yok sayıyor, kendi koyduğu kurallara bile savaş açıyor. Serbest ticaret diyerek tarifeler koyuyor, demokrasi söylemi altında otoriterleşiyor, hukukun üstünlüğü diyerek uluslararası hukuku ilk ihlâl eden oluyor.
Diğer dinamik ise ABD ekonomisinin cazibesini yitirmesi. Finansallaşma ve artan borç yükü nedeniyle küçülüyor, kutuplaşıyor ve sanayisizleşiyor. Trump'ın gümrük tarifeleri ve ülkelerin de-dolarizasyon adımlarıyla birlikte doların değer kaybetmesi enflasyonu körüklüyor. Üstelik ABD ekonomisi giderek ani çöküş riski taşıyan borca dayalı bir finansal balonun esiri haline geliyor. Kısacası, Batı'nın düşüşü sadece jeopolitik cephelerde değil, kendi ekonomik kalbinde de hızlanıyor.
Frank'in bir başka tespiti, bugünün hakikatini daha da berraklaştırıyor:
"On altıncı yüzyılın Portekiz'i, on yedinci yüzyılın Hollanda'sı ya da on sekizinci yüzyılın Britanya'sı dünya ekonomisinde egemen güç olmakla hiçbir ilgileri yoktu... Asya ekonomileri çok daha 'gelişmiş'ti."
Bu yüzden Katar saldırısı da Ukrayna savaşı da tek başına ele alınamaz. Onlar, biriken çatışma enerjisinin görünen yüzleridir. Batı, üstünlüğünü kaybederken geriye krizlerden başka bir şey bırakmıyor. Ama bu krizler, aynı zamanda Doğu'nun geri dönüşünün zeminini güçlendiriyor.
Bugün BRICS bu kaymanın kurumsal ifadesi haline gelmiş durumda. Ülkeler artık ABD'nin düşmanlık haritasına mahkûm kalmak istemiyor. Çünkü borca dayalı bağımlılık zinciri sadece çevreyi değil, metropolün kendisini de çürütüyor.
Son söz açık... Batı'nın düşüşü artık saklanamaz. Ama bu yalnızca Çin'in yükselişiyle açıklanamaz. Avrasya'nın doğusundan batısına kadar yapay sınırların aşıldığı, yeni bloklaşmaların yavaş yavaş tezahür ettiği bir döneme giriyoruz. Şimdilik bu daha çok Çin-Rusya ekseninde görünür hale geliyor; fakat onların da hukuk tesis edebilme kabiliyetlerinin eksikliği ortada. Buna rağmen alternatif arayışları, Batı düzeninin tekeline karşı yeni bir zemin inşa ediyor.
Asıl önemlisi, blokların çatışması içinde tarih boyunca varlığını sürdüren küresel ekonominin yeni baştan kurulacağı bir sürece giriyoruz. Frank'in işaret ettiği gibi, dünya ekonomisinin merkezi yeniden Doğu'ya kayarken, bu kez farklı kutupların etkileşiminden doğan daha geniş bir bütünlük ortaya çıkıyor. Ama uzun bir yolculuğun henüz başında olduğumuzu da unutmamak lazım.