
Şimdi bir an için gözlerinizi kapatın ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel olduğunuzu düşünün tam İmamoğlu gölgesinden kurtulmuşsunuz, "rüzgarı arkama alıyorum" diye umutlanmışsınız.
Erdoğan siyasetteki sihirli değneğini çıkarıyor.
En fanatik CHP'lilerin bile kimyasını bozacak hamleler yapıyor.
Sadece şu birkaç güne yansıyanlara bakar mısınız lütfen...
Terör örgütü PKK fesih ve silahları bırakma kararı alıyor.
Trump, Erdoğan'dan övgüyle söz ediyor.
Putin, Erdoğan'a ve Türkiye'ye güvendiğini söylüyor.
NATO Genel Sekreteri Rutte, "Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO içinde inanılmaz bir lider ve meslektaşları tarafından gerçekten saygı duyulan bir isim" diye konuşuyor.
İstanbul'da Ukrayna-Rusya Barış Görüşmeleri
Avrupa-İran Nükleer Müzakereleri yapılıyor.
Antalya'da NATO Dışişleri Bakanları Zirvesi var.
İspanya Hürjet almaya başlamış.
Riyad'daki Trump, Selman, Eş Şara Zirvesine Erdoğan uzaktan erişimle katılıyor. Trump, "Suriye'ye yaptırımları kaldırma kararı aldık" açıklaması yapıyor. Üstelik de İsrail Başbakanı Netanyahu'nun karşı çıkmasına rağmen...
Suriye Ekonomi Bakanı Nidal Şaar, yaptırımların kaldırılması sonrası gözyaşları içinde Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'a teşekkür etti.
Mazlum coğrafyalarda çok uzun süre sonra sevinç gözyaşlarına tanıklık ediyoruz. "Türkiye, Türkiye'den büyüktür"ün tam karşılığını görüyoruz.
Yani özetlemem gerekirse CHP Genel Başkanı Özel'in yerinde gerçekten olmak istemezdim.
Zira Erdoğan siyasette, diplomaside çıtayı öyle bir yere taşıdı ki karşısındaki Özel, rahmetli Milli Haltercimiz Naim Süleymanoğlu'nun şampiyonalara katıldığı dönemdeki rakipleri gibi...
Naim Süleymanoğlu, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonalarında tüm rekorları alt üst edip, altın madalyaları toplarken rakipleri altın madalya için sporu bırakmasını beklemek zorunda kalmıştı...
Ne diyelim, CHP'lilerin şansızlığı belki de ülkemizin, coğrafyamızın şansı oldu...

"VUR PATLASIN ÇAL OYNASIN"
Masada Ne Var? programında Yusuf Alabarda'nın kullandığı bir deyim vardır: Çalgı çengi belediyeciliği...
"Vur patlasın çal oynasın" manasında, çalgı çengi belediyeciliği eleştirisini çok sık yapar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın grup toplantısında söyledikleri tam da bu duruma tekabül ediyor...
Elbette bu bir kültür sanat, eğlence eleştirisi değil.
Ancak bu alanların naylon faturalar, fahiş fiyatlar, şişirilmiş giderlerle bazılarının kazanç kapısı haline geldiği de gün gibi ortada.
İmardan kültür-sanat etkinliklerine, sosyal desteklerden sportif faaliyetlere kadar pek çok alanda patlak veren yolsuzluk, usulsüzlük, israf, kayırma, yasadışı oluşumlara kaynak aktarma şikâyetleri herkesin malumu...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Eser ve hizmet üretimini hızlandırmak için verilen kimi yetkiler, art niyetli belediye yöneticilerinin elinde gayrı meşru kazançların, çıkarların, hesapların, kariyer planlarının vasıtasına dönüştü" ifadesi, yerel yönetimlere neşter vurma vaktinin geldiğini gösteriyor.
Ben biraz belediyeleri spor kulüplerine de benzetiyorum.
Ortada bir başarı yok...
Borç dağları var.
Ve kulüp başkanlarının da, belediye başkanlarının da harcama yapma yetkileri neredeyse sınırsız gibi...
Ve arkalarında enkaz bırakıp gittiklerinde yapacak bir şey de yok.
Erdoğan'ın grup toplantısında "İmamoğlu Suç Örgütü" soruşturmasına atıfla yaptığı "AHTAPOT" değerlendirmesi de yine manşetlikti. Tarihe not düşmek adına bir bir paylaşıyorum:
"Bu karanlık organizasyon, İstanbul'la sınırlı kalmamış, ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu, kişiyi içine alan, kolları çok farklı yerlere uzanan, hatta uluslararası ayağı da olan bir ahtapota dönüşmüştür. Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının, bürokrasiden iş dünyasına ve medyaya, kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor."
Elbette tüm bu konularla ilgili masumiyet karinesi esas...
Ve son kararı Türk yargısı verecek.
Ancak devletin başı olarak Erdoğan'ın değerlendirmelerine bakarsak sanki görünen köy de kılavuz istemiyor gibi...
Ne diyelim takdir milletin elbette...

SARAÇHANE MEDYASI TRAVMADA
Terör örgütü PKK kendini feshedip, silah bıraktığını açıkladı.
Saraçhane medyası karalar bağladı...
Bazen gerçekten akıl tutulması içinde olunduğunu düşünüyorum.
En ünlülerinden Yılmaz Özdil çıkıyor; "Lafı hiç eğip bükmeyelim. Sahada yenilmeyen Türkiye masada teslim oldu." diyor...
Sözcü TV'de "Murat Karayılan mı silah bırakacakmış hadi canım" diye yorumlar yapılıyor. "Fırsat mı tuzak mı?" manşetleri atılıyor.
Fatih Altaylı çıkıyor neredeyse ihanet var demeye getiriyor.
"Neden şimdi oldu neden 25 yıl önce olmadı?
İhanetleri biz şimdi anlayamıyoruz." Diye İsrail ağzıyla yorumlar yapıyor... Murat Ağırel çıkıyor, PKK bildirisindeki Lozan Anlaşması ifadesi üstünden "Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri hedef alındı" diye anlatıyor.
Sanki PKK ile masaya oturulup "Lozan'ı iptal ettik, hadi bize Sevr Anlaşması'nı verin imzalayalım" diyen varmış gibi bir algı oluşturuluyor.
Allah aşkına Erdoğan nefretiyle oluşan bu atmosfer nasıl bir körlük halidir. Şimdi daha iki yıl önce bu isimler çıkıp
Irak ve Suriye'den asker çekmeyi vadeden,
2 kez Irak ve Suriye tezkerelerine "Hayır" oyu veren
"PYD mi bize saldıracak?" diye soran CHP lideri Kılıçdaroğlu'na "ülkeyi teslim edin. Aradığınız Cumhurbaşkanı budur" demiyor muydu?
Altılı Masanın altından DEM'le iş tutulmasından, gizli mutabakatlardan zerre rahatsız olmayan bu CHP medyasının sesi olan gazeteciler değil miydi?
Şimdi gelmişler Erdoğan ve Bahçeli'nin abdestinden şüphe etmemizi istiyorlar.
Üstelik de her iki isim de sadece karar almak, açıklama yapmak yetmez bunun sahadaki yansımasının takipçisiyiz. Suriye ve Avrupa'daki uzantılarda bu yönde hareket etmeli mesajları veriyorken...
Siz hiç merak etmeyin ve endişelenmeyin...
Bin yıllık devlet aklı ne yaptığını da nasıl yaptığını da sonuçlarının ne olacağını da gayet iyi hesaplıyor... Kadife eldivenli elin çelikten yumruk haline gelmesi seçeneğini her zaman hazırda tutuyor...
Hele ki İsrail Başbakanı Netanyahu'nun tüm önleme çabalarına karşın Trump, Suriye lideri Eş Şara ile görüşmüş, yaptırımları kaldırdığını açıklamışken...
Endişeye mahal yok yani...
Denklem ve iklim değişiyor.
Terörsüz Türkiye bu yeni dünya düzeninde güçlü bir şekilde pozisyon alıyor.