Krizlerin başlangıç "noktasına", "söylemlerine" ve söylemlerin "zamanlamasına" iyi bakılırsa; aradaki "benzerliklerin" dikkat çektiği görülecektir...
Ukrayna-Rusya arasındaki "gerilim" serüveni, hiç kuşkusuz ki; farklı içerik ve tarihsel süreci de barındırmaktadır. Tarihi arka plan konusunda benzerlik söz konusu değildir. Lakin günümüzde siyasi tarih hikâyesi içeriği üretilirken; kırılma noktaları üzerine "senaryolarla" dolu olduğunu da unutmamak gerekir.
Video Player is loading.
Current Time 0:00
/
Duration -:-
Loaded: 0%
0:00
Stream Type LIVE
Remaining Time --:-
1x
Chapters
descriptions off, selected
captions and subtitles off, selected
This is a modal window.
The media could not be loaded, either because the server or network failed or because the format is not supported.
Beginning of dialog window. Escape will cancel and close the window.
End of dialog window.
Advertisement
Kriz ve lokal savaşların "merkezinin" Avrupa'ya çekilmesi "manidar" olmalı. Irkçılık söylemleri ile paralel tarihsel derinlikte husumet yaşayan komşular ve halklar arasında; yeniden kriz üretmek için fazla çabaya gerek kalmıyor.
Türkiye'nin, Suriye sınırlarında kurguladığı güvenlik politikası ve sınır ötesi operasyon hedefleri ile, Yunanistan'dan çıkan kriz içerikli sesleri aynı karede okuyoruz.
Türkiye'nin güney sınırları ile ilgili ABD ve eksenindeki ittifakın planları ne olmalı ki, Yunanistan üzerinden "yeni kriz oluşturma hevesi" meydana çıkmış olsun?
ABD neden yeni kriz merkezleri üretmeye ve lokal savaşları beslemeye bu kadar hevesli?
Irkçı eylem ve söylemlerin de çıkış noktalarına iyi bakmamız gerekiyor. Çünkü hiç kuşkusuz yeni sürecin "mayınlı" alanlarıdır ve "kullanışlı enstrümanlarıdır".
İster Türkiye içinde yüksek sesle dillendirilen ırkçı söylemler, isterse de genelde dünyada yaygınlaşan yabancı düşmanlığı başlıklı meseleler; Avrupa merkezli karşımıza çıkmakta.
Dikkat ederseniz göç ve mülteci konularına Türkiye'nin tezleri içerisinde, Avrupa'nın verdiği sözleri tutamaması konusu da var. Burada en büyük eleştiriyi Türkiye, Almanya merkezli AB'ye yöneltiyordu. Ve yine dikkat ederseniz; Türkiye'nin içerisinden mülteci düşmanlığı içeren siyasi söylemler, gelenleri geri gönderme tehditi ile harmanlandı.
Tabii uluslararası "medya" ve yapılan "algı" başlı başına enstrümandır. Lakin burada esas meselenin büyük hamleleri önlemek için, "küçük tepeciklerle" Türkiye'nin engellere takılması istendiğini de görmezden gelemeyiz.
Yunanistan üzerinden yeni kriz çatışma ortamı oluşturma gayreti ile, Ukrayna üzerinden çıkarılan lokal savaş arasında görülebilen "bağı" iyi okumamız gerekiyor.
Tabii süreci doğru yönetebilmek önemli kabiliyettir. Türkiye bu konuda "siyasi ustalık" numunesi olarak karşımızda. Lakin "Suriye" ve "Yunanistan" konulu meseleleri, ABD ve İngiltere ekseninde değerlendirirsek; burada Türkiye konusunda aynı tek fikir meydana çıkmayacağı açıktır. Bu ise Türkiye'nin süreci yönetebilmesi açısından önemli malzemedir.