The Atlantic'te yayımlanan bir haber, ezber duvarına çarpıp geri döndü ama haber önemli. "Trump'ın üst düzey yetkilileri askeri üslere taşınıyor" haberi demokratların desteğiyle bilinen The Atlantic'in spekülasyonu gibi yorumlansa da arkasında derin bir yapısal sinyal barındırıyor. Sistem içi aktörlerin, seçmenle bağını koparıp korunaklı alanlara çekildiği, güvenlikçi bir yeniden mevzilenme sürecinden bahsediyoruz. Bu hareketlenmeyi, Amerikan siyasetinin çalkantılı yüzeyinin hemen altında devam eden daha büyük bir dönüşümün işareti olarak görüyorum.
Tam da bu bağlamda, sistemin dışladığı Müslüman ve sosyalist, üstelik Siyonizm'e doğrudan eleştiri yapan Zohran Mamdani'nin yükselişini izlemek gerekiyor. Ve ben bu süreci, herhangi bir seçim yarışı olarak değil, uzun süredir dikkatle takip ettiğim bir belirti olarak görüyorum. Ama bunun neye evrileceği henüz belli değil. Zira, bu potansiyelin gerçek bir dönüşüme mi, yoksa yalnızca geçici bir anemiye mi tekabül edeceğini zaman gösterecek.
Amerikan sistemine ilişkin uzun zamandır yazılar yazan biri olarak, bu tür hareketlilikleri sadece "başarı" ya da "yenilgi" terimleriyle değerlendirmiyorum. Çünkü bu sistemin krizleri genellikle yüzeyde bir şey olmuyormuş gibi göründüğünde başlar. Ve Mamdani, o derinleşen kırılmalardan birini açığa çıkarmış olabilir.
Bir kere şunu söyleyeyim... Mamdani'nin yükselişi, sistemin merkezî yapılarının dışında oluşan ama toplumda karşılığı artan yeni bir siyaset diline işaret ediyor. Ne medya ne sermaye ne de Siyonist lobilerin kıskacındaki Demokrat partinin üst kademeleri onun arkasındaydı. Ama toplumun belirli katmanlarında birikmiş enerjiyi doğru yerde topladı.
Hem demokrat parti yönetimin hem de cumhuriyetçilerin sistem garantörlerini desteklemesine rağmen, New York seçmeni bu propagandadaki sloganda belirtilen "güvenli tercihi" değil, "sahici adayı" seçti. Bu, partilerle seçmen arasındaki ilişkinin yeniden tanımlandığı bir an olabilir.
Kampanya biçimi açısından Mamdani örneği, lobi desteği ve teknolojik propaganda yerine doğrudan insan temasıyla yürütülen siyasal iletişimin gücünü gösteriyor. Sistem karşıtı fikirleriyle tanınan Richard Wolf'un ifadeleriyle "Kapı kapı gezen gençler, seçmeni yalnızca bilgilendirmedi; temsil edildiğini hissettirdi."
Adaya yöneltilen antisemitizm suçlamalarına rağmen, özellikle Yahudi topluluklardan da gelen destek, kimlik siyasetinin artık önceki kadar etkili bir mobilizasyon aracı olmadığını düşündürüyor.
Columbia Üniversitesi'ndeki savaş karşıtı öğrenci hareketlerinin bastırılması, genç kuşakta uzun süredir görülmeyen bir siyasal duyarlılığı tetikledi. Bu öfke, Mamdani gibi adaylarda somutlaşma alanı buldu.
Bu seçimde seçmen yalnızca bir adaydan yana tercihini belirtmedi; sistemin dayattığı çerçeveyi de sorguladı. Bu, sistemin kurumlarından ziyade değerleriyle ilgili bir kriz olarak okunmalı.
Ve en önemlisi: sistem içi aktörler bu hareketliliği görmezden gelmiyor. The Atlantic'in "Stephen Miller, Marco Rubio, Kristi Noem kısa bir süre öncesine kadar üst düzey subayların ikamet ettiği konutlara yerleşti" haberi, siyasal merkezin halktan uzaklaşma ve içe kapanma refleksini gözler önüne seriyor. Bu da dönüşümün bir başka yüzü.
Hasılı... Mamdani süreci, Amerikan sisteminin içinde büyüyen çelişkilerden birinin en açık ifadesi olabilir. Fakat bu bir başlangıç mı, yoksa dediğim geçici bir "anemi" mi, henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz, sistemin içinde bir şeylerin artık decline/çözülüş kavramıyla daha çok örtüştüğü anlaşılıyor.