Son bir yıldır Amerika'nın çöküşünü, çözülüşünü, düşüşünü dile getiren çok yazı yazdım. Trump'ın zaferini bile bu büyük kırılmanın bir yansıması olarak gördüm. Hatırlayın, Trump kampanyasında ne diyordu? "Çöküyoruz! Ama korkmayın, ben bu çöküşü durduracağım, Amerika'yı o altın çağa geri döndüreceğim!" Peki, ne oldu? Daha iktidarının altıncı ayında sokaklar isyanla alev aldı!
Bir zamanlar "decline/çöküş" kelimemize burun kıvıranlar, şimdi koro halinde aynı nakaratı söylüyor: "Amerika'da darbe oluyor!", "ABD bölünecek!" Sesler yükseliyor, panik büyüyor. Ama bu yorumlar, ne yazık ki, hegemonun ezberlettiği "güç denklemi"nin gölgesinde yapılıyor hala. Ve çoğu yüzeysel, kestirme, eksik.
Oysa gerçek çok daha derin, çok daha karmaşık. Amerika, son hegemonik güç, şu anda bir sistem krizinin tam ortasında debeleniyor. Sokaklardaki kaos, yalnızca bir fragman; asıl hikâye, sistemin efendilerinin, yani o devasa borç dağlarının tetiklediği büyük savaşta yatıyor. Bu savaş, borçlarla örülmüş bir düzenin infilakıyla sonuçlanacak gibi görünüyor.
Bakın, Amerikan Hazine Bakanı Scott Bessent'in birkaç hafta önceki açıklaması her şeyi özetliyor. Yabancı ülkelere, "ABD Hazine bonolarının vadesini yüz yıl uzatın!" dedi Bessent. Bu ne demek? Hazine Bakanı açıkça, "Bizim ve çocuklarımızın ömrü bu borçları ödemeye yetmez!" demiş olmuyor mu. Bu, çöküşün en çıplak itirafı değil de nedir? ABD, 37 trilyon dolarlık devasa borç yüküyle dünyanın en büyük borçlu ülkesi. Üstelik sanayisizleşmiş, üretim gücünü kaybetmiş, dış ticaret açığı hızla büyüyen, ithalata gömülmüş bir ekonomi. Bu tablo, ekonomik güvenliği yerle bir ediyor, ABD'nin küresel sahnedeki hegemonik rolünü sorgulatıyor.
Ama işin ironisi burada! Dünyanın diğer devletleri bir taraftan sorgularken diğer taraftan tedirginler. Çünkü ABD'nin en büyük gücünü bu borç dağı oluşturuyor. ABD'nin çöküşü ekonominin çöküşü. Evet, yanlış duymadınız! Çelişki gibi duruyor ama 37 trilyon dolarlık borç, tehditler ve yaptırımlarla küresel kontrolün anahtarı bugün. Bu durum geçenlerde bir yerlerde rastladığım "Bankaya 10 bin dolar borçluysan, dert sende. Ama 10 milyon, 100 milyon, hele bir milyar borçluysan, dert artık bankanın!" hikayesine çok benziyor. Yani... ABD, devasa borcuyla sadece kendi ekonomisini değil, tüm küresel finans sistemini rehin almış durumda.
Peki, bu borç bugüne dek nasıl çevrildi? Teoride, her şey doların rezerv para statüsüne dayanıyordu. Küresel ticaretin kalbi dolarla atıyor, bu sayede ABD borçlarını öteleyip duruyordu. Güce dayalı bu düzen, ABD'nin küresel ekonomiye baskı yaparak, ticareti yönlendirerek durumu idare etmesini sağlıyordu. Ama şimdi? Gelinen noktada ayrıcalıkla kurulu bu düzen de kendi çöküşünün tohumlarını ekti. Sistem, tüm gücüne rağmen artık krizden kaçamıyor!
Hülasa, Amerika'nın çöküşü sadece dışarıdan değil, içeriden de yükseliyor. Dünya, bu borçla ayakta duran sistemi sorgulamaya başladı. Doların hegemonyasına sırtını dayayan ABD, gücünü korumak için çabalıyor. Ancak bu çaba, sürdürülebilir bir çözüme değil, yalnızca zaman kazanmaya yarıyor. Tarih, bu hegemonun hikayesine çöküş yönünde yeni bir sayfa açarken, değişim kaçınılmaz görünüyor. Değişim ise idrak meselesi.