Türkiye'de dini bilgi konusunda büyük bir "anarşizm" yaşıyoruz. Epistemik anarşizm! Bunun en önemli nedenleri arasında popüler kültür, post-modern felsefe, yeni kuşağın ben kimliği ile hareket etme çabası, bilgi otoritelerinin kaybolan saygınlığı gelmektedir. Dini otoritelerin çoğalması, medyada her şeyi konuşmaları, çoğulcu din arayışları da burada önem taşımaktadır. Elbette dinin, resmi planda egemenliğinin yayılması ve siyasetle daha içli dışlı olmasını da görmek gerekir. Sonuçta çoğu insan ben kimliği ile dini bilgiye ulaşma gayretinde. Bunun en yetkin kaynağının da Kuran olduğunu düşündüğü için Türkçe metinlere koşuyor.
Dini bilgideki anarşizm, sel gibi akıyor. Tarihselcilikle dini kaynağın tarihle ortaya çıktığı ve oluştuğu yaklaşımı yayılıyor. Modernitenin ve sekülerliğin etkisiyle de din geleneksel otorite ve kalıplardan tamamen kopuyor. Deist ilahiyat profesörleri de çoğalıyor. Sınırlar sarsılıyor. Dini bilgide keşmekeşlik, çoğulculuk ve kaos baş başa gidiyor. Kur'an üzerine yapılan tartışmalar bu açıdan ibret verici. Herkes Kur'an'ı kendi müktesebatı ile yorumluyor. Bu çok doğal bir şey. Ancak "Kuran bunu diyor" diyerek söylemini kutsal bağlamına yerleştiriyor. Ya da "ben böyle anlıyorum" diyerek tamamen dinin en temel metnini rölatif hale getiriyor.
Adeta Kur'an gibi en temel ortak dini metin post-modern çoğulculuğun entelektüel ve pratik kültürüyle paramparça hale geliyor. Tercümeler de keyfi yapılabiliyor. İmam Hatip Arapçamla, bir arkadaşın gönderdiği mealin sadece Bakara suresinde, otuzun üzerinde hata buldum. Elmalı meali diye piyasada gezen metinde çok yanlış Türkçe karşılıkları gördüm. "Allah yaşatır da öldürür de" gibi kaba bir Türkçe... Oysa "canı veren de Allah alan da" gibi güzel bir Türkçemiz var.
Bütün bu olumsuzlukları engellemenin yöntemi nedir?
Devlet güdümüz, Tanzimat'tan beri yukarıdan kanun çıkararak sorunları çözmeye dayanıyor. Şimdi yine öyle oldu. TBMM yasa çıkardı. DİB'na mealleri kontrol etme ve denetleme yetkisi verdi. Mealleri yasaklama-toplatma yetkisi de. Dini bilgi kaynağı üzerine tek otorite inşa ediliyor. DİB, çok önemli alimleri de kapsıyor. Usule dayalı çalışmaları var. Şahsen hazırladığı mealden çok yararlanıyorum. Fakat bütün bunlara karşın mealler konusunda sadece ona yetki verilmesi ciddi sorunlara da yol açacak. İnsanlar yasaklanan ve toplatılan meallere gizemli anlamlar yükleyecek, merak edecek ve daha fazla yönelecek. Ayrıca dini bilgi kaynağı ile Türkçe üzerinden ilişki kurmanın farklı yollarının "resmi tekeli" de oluşacak. Belki bu tutum yayılacak.
Halbuki DİB mevcut uygulamada olduğu gibi yine mealleri onaylasın, Mushafları onaylasın. Bu konuda meşruiyeti bilim ve gönüllülükten gelsin. İnsanlar gönüllü olarak onun otoritesine yönelsinler. Bundan farklı olarak diğer tercümeler de yapılsın ve kötü de yapılsa insanlar kendisi en doğruya yakını arasın. Tercihleri olsun. Sivil dini otoriteler de gelişsin. İyi olan sadece kanunla ve devletle yapılmaz.
DİB, piyasada çıkan meallere ilişkin yanlış gördüklerini çeşitli yayınlarla, broşürlerle, vaizlerle eleştirsin. Sivil dini alanda da serbest eleştiri ortamı oluşsun. Resmi otoriteye muhtaç olmadan da Müslümanlar doğru dini anlamı savunma ve koruma yetkinliğine ulaşsınlar. Türkiye'de Müslümanlar eleştiri geleneğiyle koruma rolünü oynamayı öğrensinler.
Din en temelde bir gönül işidir. Onu sahiplenmek, onu savunmak ve onun doğru anlamıyla var olmasına destek olmak..."Din bekçiliği", kanunla ve tek resmi otorite ile uzun süre yapılamaz. Toplumlar da insanlar da eski toplumlar ve Müslümanlar değil. Ciddi bir farklılaşma, bireyselleşme ve erişme teknolojisi var. Bundan dolayı Kur'an'ın Türkçe anlamını da yine en temelde iyi Müslümanlar, Allahtan korkan âlimler ve saygın Müslüman münevverler koruyabilir.