Anayasa tarihimiz yüzyılı aşıyor. Osmanlı son dönemiyle başladı. Kanuni Esasi adını aldı. Sonra 1921, 24, 62, 1982 dört anayasa ile devam etti. Kanunlar yapmak en temelinde yenilenmek, düzeni sağlamak, haklar getirmek, hukuk devleti olmayı kanunla temellendirmek, devlet ile birey arasındaki ilişkileri belirlemek, devletin ve vatandaşın hak ve sorumluluklarını tanımlamak gibi amaçlar taşıyor.
Eşit vatandaşlık, 1856 Islahat fermanıyla Müslim gayri Müslim Osmanlı tabiiyetinde olan herkes "müsavidir" ilkesiyle modern bir şekil kazanır. Daha sonra da Türkiye Cumhuriyetine tabiiyet bağıyla devam eder. Ancak 1962 anayasası ile yeni bir gelenek başlar. Anayasanın askeri darbeler sonrasında yapılması ve kurucu meclislerin yasama sürecinden doğması.
Herkes daha iyi bir Türkiye, eşit vatandaşlık, mutlu ve huzurlu bir toplum, medeni ve modern ülke olmak amacıyla anayasa peşinde koştu. Anayasalar, her zaman kanunla değişimi yapma, kanunla iyi olma, kanunla eşit olma, kanunla düzen sağlama ve kanunla adaletli olmayı amaçladı. Askeri darbeler sonrasında bu anayasayı da her zaman siviller yaptı. Hukukçular ana aktör oldu. Dündar Taşer anlatıyor: İstanbul'dan hocaları getirdik Ankara'ya. Ülkemize iyi bir anayasa ne ise onu yapsın arzuladık. Hocalar ise bize "nasıl bir anayasa istersiniz?" dediler.
Eğer bir vebal aranacaksa, darbecilerden daha fazla "sivil hocaların" vebali var. Anayasanın sivil olması, sivil insanlarla yapılmasından daha fazla sivil ruh taşıması ile ilgilidir. Türkiye 2011 yılındaki anayasa çalışmalarında bunu büyük bir şevkle ve zevkle denedi. Anayasa arzusunda toplum sosyolojisi de yer alıyordu. Ancak başarılı olmadık.
Şimdi yeniden "sivil anayasa" için kolları sıvadık. Peki sivilliği sosyolojik temelleri burada ne kadar yer alıyor? Halk ve farklı toplumsal kesimler buna nasıl bakıyor? Devlet, hükümet ve Ankara elitleri öncülüğünde gerçekleşecek bir teşebbüs mü? Bu durumda halkı anayasayı onaylama konusunda ikna etmek kolay mı?
Popülizme de gerek yok elitizme de. İkisi de sorunlu. 2011 yıllarında popülizme epeyce kaçıldı Halktan görüş toplamalar, anket uygulamaları, her dernek ve STK'nın anayasa taslağı hazırlaması...Anlayan anlamayan çevrelerin ve kişilerin anayasa üzerinden ahkâm kesilmesi. Ancak anayasanın halkla buluşmasının siyasal konjonktürü çok uygundu.
Çünkü Ak parti iktidarı reformlar yapıyordu. Demokratik açılımlar gerçekleştiriyordu. Sert söylemlere karşı mesafeliydi. Yüzde 45 etrafında bir oyu vardı. Yetmez ama evetle %52'ye ulaşmıştı. Bu siyasal tablo anayasa hikâyesiyle kolaylıkla buluşuyordu.
Bugün iktidar daha farklı bir konjonktürde. Siyasal niteliği de muhafazakâr milliyetçi alana kaymış durumda. Milliyetçi çevrenin önemli bir kesiminden ve muhafazakârların ezici çoğunluğundan oy alıyor. Öncelik siyasetleri arasında kalkınma, güvenlik ve teknoloji. Halk nazarında anayasa talebinin anlamı ne kadar var acaba? Toplumsal kesimlerde anayasa yaparak özgürlüklere, haklara ve demokrasiye ulaşma talebi var mı? Muhafazakârlar zaten özgürlük taleplerine ulaştılar.
Elbette anayasa bir ülke, bir siyasal çevre ve bir elitler grubu için önemli hikâye. Fakat toplum sözleşmesi iddiası olan bir anayasa bunlarla beraber sosyolojik zemine dayanmak zorunda. Halk neden anayasa istesin? Özgürlükler, eşitlikler ve daha iyi adalet sağlayacağına yönelik inancı var mı? Bunlar da anayasa aktörlüğünü taşıyan kişilerin, siyasilerin ve elitlerin temsil etmesi ile yakından ilgili.
Anayasa, Tanzimat zihniyetinde olduğu gibi toplumu kanunla değiştirme aracı olma amacını tarihsel olarak tamamladı. Yola çıkanlar anayasanın yeni şartlarını düşünmeleri gerekir.