
Milli muharip uçağımız Kaan uçuştan dönmüş.
Piste teker koymuş.
Yüzlerce çalışan pistte uçağa sanki bir çocuğa, sevdiğine sarılmaya koşar gibi koşuyor... Alkış tufanı kopuyor...
Herkes çocuklar gibi şen...
Sonra TUSAŞ'a terör örgütü PKK saldırıyor.
5 şehit veriyoruz.
Yüreğimiz yangın yeri.
Bir cesur yürek kapıya çıkıyor.
Bağırıyor...
"Hainlere inat daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz"
Bu söz TUSAŞ'ın duvarlarına yazılıyor.
Ne kadar gururlansak az...
Türkiye, Endonezya'ya 48 Kaan ihraç etmek için anlaşma yaptı.
10 yıl önce olsa gün boyu tüm televizyonların yayın yıkıp üstüne konuşacağı bir olay...
Öğlen haberlerinde bakıyorum. 24 ekibi dışında televizyonlar neredeyse haberi verip geçiyor.
İçimden "Vay be" diyorum.
Böylesine büyük başarılara bile ne kadar kolay alışmışız.
Kim bilir belki de doğrusu budur?
Böylesine büyük haberlere, başarılara alışmaktır doğrusu...
Yüreği tam bağımsız Türkiye mücadelesi için çarpan bu ülkenin evlatları bir büyük başarıya daha imza atıyor.
Göğsümüzü kabartıyor.
Sonra aklıma işte tam da bu mücadeleyi verenlerin başına gelenler geliyor.
Hüzünleniyorum.
Kafanızı şişirmek de istemiyorum aslında.
Hamaset de yapmak peşinde değilim.
Ama bihakkın da teslimi gerek.
En azından bizim vicdan terazimiz böyle tartıyor.
Füze fabrikası, soba fabrikasına çevrilen Şakir Zümre'yi düşünüyorum.
Vecihi Hürkuş'u, gök okulu kapatılıp, uçakları toprağa gömülen Nuri Demirağ'ı düşünüyorum...
Aklıma idam sehpasına gönderilen rahmetli Başbakan Adnan Menderes'in Yassıada savunmasındaki "Bir gün olsun bu memleketin eserleriyle sevindiler mi efendim, bir gün olsun yaptığımız inkişafları manşetlerine taşıdılar mı?" serzenişi geliyor...
1960 darbesi sonrası "Milli bir gurur olsun" diye başlatılan "Devrim" otomobilinin nasıl yolda bırakıldığını, o otomobilin mühendisi Kemalettin Vardar'ın gözyaşlarıyla "Bize hain dediler" sözlerini düşünüyorum.
O dönemin anlı şanlı yazarlarının "Bizim neyimize otomobil, Bursa'da şeftali üretelim" diye yazdıkları yazılar geliyor gözümün önüne...
TOGG'u üretirken "İntihar olur" diye atılan manşetler geliyor aklıma.
Normalde bu kadar uzun yazmam...
Ama bu konularda öylesine doluyum ki kendimi tutamıyorum.
Affınıza sığınıyorum...
Özümüzde Niğdeli olmak var.
Şehit Ömer Halisdemir'in doğduğu toprakların bir evladı olarak söylemeden edemiyorum. Tabii bu topraklardan Ömer Halisdemirler de çıkıyor.
Manda ve himaye hayranı olanlar da...
Kaan için "Tekerine motor takmışlar, tır tır ilerliyor. Uçmaz bu" diyenlerin Kızılelma için "5-10 profil üstüne maket bu" diyenlerin
Teknofest için "Panayır yeri" diyenlerin
MİLGEM için üretilen deniz topunu alaya alıp "Tenis topudur o" diyenlerin olduğu bir Türkiye'de durduğum yerle gurur duyuyorum.
O yer "Hainlere inat, daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz" diyen kardeşimle omuz omuza olmaktır.
Bizim yerimiz "İngiliz bizi yalnız bıraktı. Terk edilmiş hissettik" diyenlerin tam karşı sokağıdır.
Biz Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesini yakalamak hatta aşmak için gece gündüz çalışmaya devam edelim yeter.
Varsın onlar hor görsün, aşağılasın, küçümsesin...

5 YIL ÖNCE ALMANYA
2020 yılında Berlin'deki tarihi Brandenburg Kapısı'nın üstüne yansıtılan mesajlar çok anlamlıydı. Avrupa Birliği'nin yönetimi Almanya'ya geçmiş. Almanya, ana hedefini "Birlikte Avrupa'yı yeniden daha güçlü yapmak" olarak açıklanmıştı. Mesaj tanıdık gelebilir. Trump da seçimde "Yeniden büyük Amerika" sloganını kullanıyordu.
Yani aslına bakarsanız dünya devi bu iki ülke de işlerin pek de iyi gitmediğini kabul ediyor. Eski güzel günleri özlüyor. Nostaljik sloganlarla özlemlerini dile getiriyordu. Bugün geldiğimiz noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef tahtasına koyup, muhalefet adı altında zehirli oklar atarken tüm bunları iyi düşünmek gerekiyor.
Zira Erdoğan'ın Berlin'de Eurofighter savaş uçağı alımı konusunda Türkiye'yi hor görmeye çalışan Almanlara verdiği cevap tarihi niteliktedir.
Erdoğan'ın "Biz de insansız araçlarda çok iyi durumdayız. Gün gelir siz bizim kapımızı çalarsınız" ifadesi anlamak isteyen için büyük bir gururdur.
Bugün "Avrupa Birliği'ne Türk Kalkanı" manşetleri atılıyorsa bunun bir sebebi olmalı... Bu yüzden 28 Mayıs seçiminde altılı masa yerine istikrarı tercih eden milletime hassaten teşekkür etmek istiyorum.
Hatırlayın dönemin Almanya Şansölyesi Merkel, İstanbul'a veda ziyaretine geldiğinde Erdoğan ne demişti; "Sayın Merkel koalisyonlardan çok çekti. Koalisyonlar olmasa Türkiye ile ilişkileri daha iyi olabilirdi"
Bu yüzden milletin istikrardan yana oy kullanması, Türkiye'nin güçlü bir lideri olması ve daha da önemlisi o lidere inanmış bir kadro ile yol yürüyor olması gerçekten çok ama çok kıymetlidir.
Yaşadığımız bunca sıkıntıya rağmen ben inanıyorum ki Türkiye doğru yoldadır. İnanmayanlar Dünya Bankası'nın son açıklamasına da bakabilir. Zira dünya ekonomilerinin yüzde 70'ine küçülme tahmini verirken Türkiye'nin büyüme notunu yüzde 0,5 artırıp, yüzde 3,1 olarak yukarı yönlü revize etmiştir. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kendisine atılan taşlara aldırmadan doğru bildiği yolda yürümektedir.
Şimşek haberi "Programımıza duyulan güvenle beklentiler iyileşiyor" notuyla paylaştı.
Yolu, bahtı açık olsun.