Aslında bugün Gazze ve diğer konularda 'Müslümanların dünya çapında sergilediği çaresizlik' üzerine yazacaktım ki, Trump'ın Putin hakkındaki sözleri ön plana geçiverdi.. 'Ben Başkan olursam, Ukrayna-Rusya Savaşı'nı, hemen ertesi günü durdururum..' diyen Trump, Başkanlığının 5'inci ayına girdiği halde, Ukrayna-Rusya' arasındaki savaşla ilgili 'ateş-kes' görüşmelerinden umulan sonucu alamayınca, 'Putin aklını kaçırmış, çıldırmış.. Şehirleri bombardıman ediyor.. Devamlı insan öldürüyor.. Ona ne oldu anlamıyorum.. Putin'in her zaman, Ukrayna'nın tamamını istediğini söylemiştim.. Eğer bunu yaparsa Rusya'nın çöküşüne yol açar. Hep iyi ilişkilerim oldu, ama, şimdi, bu yaptıklarından hiç memnun değilim..' dedi, son konuşmasında..
Rusya Başkanı Putin ve Çin lideri 'Şi' gibi liderleri överek istediği yere çekebileceğini düşünen ve amma, onların bu sözleri hiç kaale almadıklarını görmenin hayal kırıklığını yansıtıyor Trump'ın bu saldırgan sözleri...
Evet, bu sözleri söyleyenin kim olduğunu bilmeyenler, son derece 'insansever' birisi zannedebilirler..
Ancak, taa Amerika'dan gelip, fakir Yemen halkının şehirlerini bombardıman ettiren sanki kendisi değilmiş gibi.. Hele de, Amerikan emperyalizminin tabiî parçası durumunda olan Siyonist İsrail rejiminin Gazze başta olmak üzere, bütün Filistin'de çocuk-kadın diye bir ayrım bile yapmadan, savunmasız yüz bine yakın insanı katletmesine, itiraz etmek ne kelime.. Çünkü 'Trump ve 'besleme katili' Netanyahu'su, 'Müslümanları insan saymıyorlar ki?
Bu yüzden, 'Siyonist İsrail rejiminin kendisini savunmak için 'Her Şey'i yapabileceğine cevaz veren, her türlü silahları ve milyarlarca dolarlık malî desteği sağlayan ve müdahale eden olursa o zaman bertaraf ederiz..' diyen ve Amerikan emperyalizminin bütün yönetim kadroları ve bütün Siyonistler ve sempatizanlarından, başka ne beklenebilir ki?
*
Gerçi, diplomatik münasebetlerde tarafların, aralarında çok açık bir husumet yoksa, birbirlerine 'dostum' diye hitap etmesi ve hatta samimiyetlerinin derecesini göstermek için, muhataplarına, soyadlarıyla değil, ilk isimleriyle 'Vladimir, Emmanuel..' vs. gibi düz bir şekilde hitap etmeleri giderek yaygınlaşan bir usul olarak anlaşılabilir.. Ama, herhalde, Trump'ın övgü ve sevgi dolu sözlerindeki 'tüccar kurnazlığı' yaldızlamasına, inanan kimse de pek yoktur. Çünkü, onun, önceleri övgüyle bahsettiği, -ama istediği noktaya çekemediğinde-, nasıl saldırdığının son bir örneğini Putin suçlaması da gösterdi.
*
Trump Efendi, bir de Ukrayna Başkanı Zelensky'ye taş atmayı da ihmal etmiyor ve 'Her gün bir ayrı şey söylüyor.. Sussun artık!. Buna hakkı yoktur..' demeyi de ekliyor sözlerine.. Evet bu sözleri söyleyen bir başkası olsa, 'Ehh, belki de öyle..' denilebilir; ama, bu sözü söyleyen Trump olursa? 'Efendi, âleme telkin vereceğine, kendine bir bak!.' denilmeye müstahak olmaz mı?
*
YA, YERLİ 'TRUMPİST'LERE NE DEMELİ?
Evet, Trump'ın sergilediği bu komikliklere bakarken, bir de ne görelim..
Onun ölçüsüz laflarının siyasette bir alıcısı olduğunu sanan yerli Trumpist'lerden Ö.Ö Efendi'ye bakar mısınız!. Muhalefet etmenin böyle olduğunu zannedip, 'Sen bizim canımızı alıp, tutuklatırsan... Ve biz sessiz kalacağız.. Öyle mi?. Yok öyle.. Dünyayı başınıza yıkarız..' diyor ve totaliter-Kemalizm üzerinde yükselen partilerini sosyalist gibi gösterip 'Sosyalist Partiler Birliği'ne üye yapmak kurnazlığından medet umarak, ülkenin yeni bir darbeyi beklediğini ileri sürerek, o yabancı ülkelerin temsilcilerinden, Erdoğan iktidarını yenmek için yardım dileniyor.. Bu kişi, İBB Başkanı değil, kim olursa olsun, 'kimsenin kanunun üstünde sayılmaması' gerektiği gibi en basit bir 'eşit vatandaşlık' anlayışından bile habersiz.. Kendi adamlarının bir yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanışına dünyanın itiraz etmesini istiyor.. Halbuki, yargılama yolu, ona, suçsuz ise, temize çıkma imkânı verecektir.. Ama, Ö.Ö ve taifesi, imrendikleri dünyada, Fransa'da, Marine Le (okunuşu Lö) Pen gibi güçlü bir siyasî liderin 'yolsuzluk yaptığı' gerekçesiyle mahkûm edilip 5 yıl siyasetten uzaklaştırıldığından haberi bile yok, herhalde.. Dahası, bu kişi ve etrafı ve partisi, Adnan Menderes'in yolsuzlukla da suçlanarak idam edilmesine ve rahmetli Erbakan'ın yolsuzluk suçlamasıyla siyasetten 5 yıl uzaklaştırılması cezası verilmesine bir de alkış tutuyorlardı.
Ölçüsüzlükte hiçbir sınır tanımadığı görülen yerli Trumpist'imizin durumu böyle de, diğerleri ondan geri mi kalır? Nitekim, İBB Başkanı iken 'yolsuzluk suçlamasıyla, kendisi ve en yakın yardımcılarından onlarca ismin hakkında hazırlanan iddianamelerdeki yolsuzluk iddialarının ilk muhatabı olan E.İ.'na vekalet eden İBB Başkan Vekili Nuri Aslan isimli kişinin dünkü tavırlarını görünce ekranlarda, sadece İstanbul adına değil, ülkem adına da ciddî olarak kaygılandım ve de utandım.
Söz konusu 'yolsuzluk iddiaları'yla ilgili soruşturmayı yürüten Savcı, güvenlik elemanlarına, 'içeriye kimsenin alınmamasını' emrediyor ve amma, İBB Başkan Vekili olan (N.A) kişi, ısrarla içeri girmeye çalışıyor ve ısrarla engellenince de.. Bağırıp çağırıyor ve ekranlara yansıyan tuhaf görüntüsüyle, 'Kızdırmayın beni.. İstifa ederim.. Yeter yahu.. Deli damarımı attırmayın benim, Valiliği yakarım..' gibi lafları sıralayabiliyor..
Belki de, 'Kızgınlık ânında söylenmiş sözler..' diye teğet geçilebilir; ama, bunu söyleyen kişi, sokaktaki sıradan birisi değil, 20 milyonluk bir İstanbul'un Belediye Başkanlığı'na vekalet eden ve tam da Ö.Ö'nün partisine ve vekalet ettiği kişiye de yakışan birisi.. Üstelik, devletin güvenlik güçlerinin vazifelerini yapmalarına engel olmaya çalışırken sergiliyor bu kabadayılığı..
Eski Tophane kabadayılarının ağzıyla, 'Deli damarımı attırmayın benim!..' şeklinde konuşan bu kişinin neler yapabileceğini illâ da görmek mi lâzım?
'Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş..' dedirtircesine; kendisine vekalet ettiği kişi de; aynı üslup ile, yargıçları, savcıları tehdit etmiyor muydu ve hatta, yıllarca önce de, bir Vali'ye 'İt..' dediği için 'tazminat ödeme'ye mahkûm olmamış mıydı?
Evet, 'Hayta'ların ağzıyla konuşmak da neyin nesi? 'dedirten bir politik ağız..
*