Hele de Gazze ve bütünüyle Filistin konusunda sadece Müslüman toplumlarında değil, diğer toplumların 'maşerî vicdanı'nda özellikle de Yahudilerin ve taraftarlarının beklemediği derin bir insanî aksülamel, tepki ortaya çıkması dünyadaki hesapları alt-üst etti.. Bu gelişmeler karşısında ülkemizdeki bir çok ekran bülbülleri, bir takım akademik unvanlarıyla, bu beynelmilel tepkilere bakarak, 'Dünya çapındaki bu tepkiler karşısında, hani, İslam ülkeleri nerede?' diye, zahiren doğru gibi gözüken bu eleştirilerinin sonunda İslam Milleti'ni 'yeis'e sürüklemekten başka bir sonuç vermeyeceğini hesap edemeyecek bir renk körlüğü sergiliyorlar.. Evet, 'İslam Ülkelerinin Birliği ve ortak tepkileri nerede?' deniliyor.. Petro-Dolar Şeyhleri'nin kendi iktidarlarını korumak veya uzatmak için Amerikan Başkanı'na 3 trilyon Doları aşan ve bir nevi 'rüşvet' mahiyetinde olan ödemeler konusunda, herkesin bir itirazı var.. Ama asıl görülmesi ve suçlanması gereken emperyalist oyunların çengeline batılılaşmak ve modernleşmek adına hangi hile ve hıyanetlerle düşürüldüğümüz hep gözlerden ırak tutuluyor. Kendilerini 'aydın' diye niteleyen niceler bile, 'İslâm ülkelerinin ihaneti' olarak gösteriyorlar.. Ama, Müslüman halkların tepelerine emperyal güç odaklarınca oturtulan kuklaların uşaklık ve ihanetlerini, İslam ülkelerinin ve 'Müslüman halkların tamamının hatası' olarak göstermek ne kadar ve nasıl bir 'aydın'lık?
Halbuki, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki şu son 100 küsur yıl içinde İslam Milleti'ne karşı korkunç teknolojik barbarlıklarla yapılan emperyal saldırıların her birisi hatırlanmadan sadece Gazze diyerek bir yere varamayız.. Çünkü Gazze kaçınılmaz bir sonuçtur.
O halde, son 100 yıldaki facialar kervanımızın resmigeçidini bir daha hatırlayalım:
*Son asırlarındaki birçok zaaflarına ve güçsüzlüklerine rağmen, Müslümanların elindeki büyük bir güç olan Osmanlı Devleti'nin yerle bir edilmesi sırasında, katledilen ve sayıları bilinmese de, o ilk Cihan Savaşı sırasında 30 milyon kadar insanın öldüğü hesap edildiğine göre bunların en azından yarısının Müslümanlardan oluştuğu rahatlıkla söylenebilir. Bizden önceki yaşlı nesillerin, savaş cepheleri gerisinde de, kitleler halinde açlık ve sefaletten dolayı can verdiklerini, matemli ezgiler okuyarak ve göz yaşı dökerek anlattıklarına bakıldığında bu iddiaların acı bir gerçeği yansıttığı söylenebilir.
*1948'de eski bir Osmanlı vatandaşı olan David Ben Gurion isimli bir Siyonist Yahudi'nin, 14 Mayıs 1948 günü, İsrail'in varlığını dünyaya, 2 bin yıl sonra gerçekleşen bir vakıa olarak ilân edişinin hemen ardından, Filistin'de Müslüman halkların ilkel silahlarla ve de yeni başlayan Nükleer Çağ'ın patronları olan güç odaklarının, ellerine en modern silahları tutuşturdukları Siyonist Yahudiler arasında hem 1948'de, hem 1956- Süveyş Savaşı sırasında devletsiz - çaresiz yüzbinler hatırlanmadan, İslam Milleti'nin bu zelil duruma düşüşü, nasıl anlaşılabilir? (Ki, 14 Mayıs 1948'de varlığı ilan olunan İsrail devletini ilk resmen tanıyan devlet olmak açısından Amerikan emperyalizmiyle, Sovyet Rusya Komünist İmparatorluğu birbirleriyle o kadar yarışmışlardı ki, aralarındaki zaman farkı sadece 11 dakika idi.. Ve, miladi- 1515'lerde Osmanlı'nın eline geçen ve 400 sene elinde kalan Filistin'indeki bu kanser urunu, kuruluşunun ilanından birkaç ay sonra, halkı Müslüman olan ülkelerden ilk tanıyan da, -o topraklardan mağlup olarak çekilişinden 30 yıl sonra- Türkiye olmuştu.
*Fransız emperyalizminin, Cezayir'de hele de 1954-61 arasında 1,5 milyon Müslümanı katledişini hatırlamadan ve daha acısı, 1962'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Cezayir'in müstakil / istiklal sahibi, bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesi oylanırken de, yazık ki, Türkiye Fransa'nın yanında yer alıyordu.
* Haziran- 1967'de, Mısır-Suriye ve Ürdün adı verilen İslam ülkelerinin tepesine emperyal güçlerin desteğiyle oturtulan yönetimlerin ordularının, o zamanlar 4-5 milyonluk Siyonist İsrail rejiminin dünyanın her yanındaki Yahudiler ve diğer gönüllülerinin de en modern silahlarla girdikleri '6 Gün Savaşı'ndan, 100 bine yakın kurbanlar vererek aldıkları yenilgi karşısında ise, ülkenin efkâr-ı umûmiyesini, kamuoyunu kontrol eden bizim laik medyamız, hâlâ, 'Pis Araplar! Ahh, bizim ordumuz olsaydı orada, 48 saatte işi biterdi, İsrail'in..' gibi mavalları halkın vicdanına şırınga etmekle meşguldüler.
Ama, Ekim-1973 başında, (Ramazan'a rastladığı için) 'Ramazan Savaşı' diye anılan ve Mısır Ordusunun ani bir saldırıyla İsrail rejimini perişan eden savaşı, internetlerin arama motorlarına soracak olsanız, Yahudilerin öyle korkunç bir yenilgi yaşadıklarına dair teferruatlı bilgi elde edemezsiniz.
*1966-70 arasında ise,, Orta-Batı Afrika Müslümanlarının ülkesi Nijerya'da, emperyalistler, küçük bir azınlık olan ve güçlü silahlarla donatılan Hristiyanlar için Biafra adında bir devlet ilan ettiklerinde hayatını kaybeden Müslümanların sayısı da 3 milyonu geçmişti; ama, o Biafra ismi, mazlumların kanında boğulmuştu.
*Ama biz, Afganistan'da 100 binler değil, milyonlarca Müslümanın hem Rusya, hem de ABD emperyalizmi tarafından nasıl imha edildiğini hatırlamak bile istemiyoruz. Halkı Müslüman olan ülkeler arasındaki savaşlarda, 1970'de Batı ve Doğu Pakistan arasında ve 1980-88 arasında da İran-Irak arasında milyonlarca Müslümanın telef oluşunun acısını hatırlamaktan âdeta rahatsız oluyoruz.
*1992-97 arasında Bosna'da, 250 bine yakın Müslüman, devletleri ve orduları olmadığı halde ve sırf Müslüman oldukları için katledilmişlerdi, onları da unuttuk..
*1994'lerde Çeçenistan'da en az 1 milyon kadar Müslümanın katledilişinin acısını da hatırlayamayacağız neredeyse..
*El'an da sadece Keşmir'de değil, Birmanya'dan Bangladeş'e sığınmış olan 2,5 milyon Müslüman'dan fazla bir haberimiz yok..
Evet, bu büyük acılar hatırlanmazsa, sosyal hâfızamız 'Alzheimer' hastalığının verdiği unutkanlıkla tamamıyla dumura uğramış olacaktır.
*
Bütün bunları, sadece şu son 100 yılda bile ne büyük kurbanlar verdiğimizi şu Kurban Bayramı arifesinde olsun bir daha hatırlayalım diye tekrarlıyoruz..
Özellikle de, şunun için:
ABD'nin Ankara'ya gönderdiği ve büyük dedesi 100 yıl öncelerde Beyrut'tan Amerika'ya gitmiş olan ve eski bir Osmanlı vatandaşı olan kişinin torunu, bu yeni büyükelçi; Tom Barrack..
Üstelik, daha birkaç ay önce 'Gazze'yi Doğu Akdeniz'in eğlence merkezi yapacağım' diyen Trump gibi birisinin elçisi olan bu kişi, şimdi, "Batı bir yüzyıl önce – Ortadoğu'ya - haritalar, cetvellerle çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot anlaşması Suriye'yi ve bölgeyi barış için değil - emperyal çıkarları uğruna - böldü. Bu hata, nesillerin bedel ödemesine yol açtı. Aynı yanlışı bir daha yapmayacağız' diyor.
İnanalım mı yani?
Daha 15 sene olmadı, o dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice, 'Ortadoğu ülkelerinin sınırlarında 20-21 tane sınır değişikliği gerekiyor..' diyeli..
Şunu da hatırlayalım: Pakistan, Doğu ve Batı olarak, birbirinden 3 bin km. kadar uzakta iki parça iken, o zamanın Amerikan Başkanı Nixon, Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto'ya, 'Pakistan'ın toprak bütünlüğünü taahhüt ediyoruz..' dediği zaman, o gençlik yıllarımızda, 'Eyvah.. Amerika sınırları taahhüt ettiğine göre, Pakistan'ı büyük felaketler bekliyor' de diye yazmıştım.. Ve sonra korkunç bir iç savaşta 1 milyondan fazla insan eridi ve Bangladeş öyle doğdu..
Amerikan emperyalizmi, bugün de, günah çıkarırcasına, 100 yıl öncelerin oyunlarını eleştiriyorsa, bizim sosyal hafızamızı tamamen silmek istiyor..
Ama, onların dediği olmayacak, inşaallah..
*