İsyanlar Çağında olduğumu düşünüyorum. Bu nedenle 2019 yılında Cihad ve İsyan kitabını yazdım. Ortadoğu'daki isyanların tarihsel, sosyolojik ve teolojik boyutlarını ele aldım. Ancak Batıda da isyanların önem taşıdığına dikkat çektim. New York'ta Çay Partisi diye şehir isyanları oldu küçük çaplı, sonra Fransa'da Sarı Yelekliler geldi, Türkiye'de de Gezi Parkı isyanları çeşitli şehirlere yayıldı. Şimdi dünyanın en büyük süper gücü ABD'de bunu görüyoruz. Zaten bir ara sembolik isyan, Beyaz Saray'a baskınla da kendisini göstermişti.
Dünyanın en büyük istihbarat teşkilatlarına ve silahlı kuvvetlerine sahip bir ülkede, şehirlerde isyanlar sürüyor. Arabalar yakılıyor, polisle çatışmalara giriliyor. Los Angeles'te Göçmen ve Gümrük Muhafaza Teşkilatının yaptığı operasyonlara tepki olarak ortaya çıktı. Çoğunluğu Meksikalı olan göçmen kitleler tarafından başlatıldı. Sadece Los Angeles'ta kalmadı. New York, Dallas ve San Francisco gibi şehirlere de yayıldı. Trump, 2 bin Ulusal Muhafızı şehre yığdı.
İsyan diyoruz, çünkü yakma ve polisle çatışma gibi yıkıcı şiddet eylemlerle kendisini gösteriyor. Bu isyanların iki önemli kaynağı var. Birincisi göçmenler, ikincisi Trump'ın siyaseti. İsyancıların büyük kısmı göçmen Latin ve Meksikalılardan oluşuyor. Trump'ın göçmenleri sınır dışı etme gibi sert politikalarına karşı çıkıyorlar. Sonuçta göçmenler isyanın özneleri. Yeni dünyamıza da işaret ediyorlar. Artık isyanın en önemli kaynaklarından birisi göçmenlerle ilgili. Bundan dolayı onlarla ilgili politikalar ve bunların uygulanması çok hayati bir öneme sahip. Türkiye de göçmenler yolu üzerinde ve büyük bir göçmen kitlemiz var. Bunların vatandaşlığı yok, çoğu az parayla, eşitsiz ekonomik şartlarda yaşıyor. Çocukları burada büyüdükçe ve onlar da bu topluma aidiyet duygusu taşıdıkça bu eşitsizlik devam ederse büyük tepkilerin kaynağı haline gelebilir rahatlıkla.
İsyanların ikinci önemli nedeni Trump'ın politikaları. Nitekim isyanın patlak verdiği Kaliforniya eyalet valisi Newsom, Trump'a işaret ediyor. Onun anayasayı ihlal ettiğini ve egemenlik haklarını tanımadığını söylüyor. Çünkü Trump politikaları ve olaylar üzerine gidişi çatışmayı uyarıyor. Sorunları demokrasi içerisinde, hak ve adalet mekanizması ile halletme yollarını kullanmıyor. Şahsi, güç ve popülizm denkleminde politikalar üretiyor. Daha yeni, 10'a yakın ülke vatandaşına ABD'yi kapattığını duyurdu.
Bu isyanlar kızgınlık ve öfkenin demokrasi içerisinde yönlendirilememesi, demokratik muhalefet ile temsil edilememesi ile de yakından ilgili. Günümüzde, en önemli demokrasi teorisyenlerinden biri olan John Kean, "demokrasi ölüyor" diyor. Bu durumda pratik demokrasi kızgın, mutsuz, hoşnutsuz kitlelerin sorunlarını muhalefet ile temsile imkan vermiyor. Partiler ve mecliste yer almıyorlar ya da almadıklarını düşünüyorlar. Bundan dolayı egemenlere kendilerini anlatmak için isyana başvuruyorlar.
Ortadoğu'da zaten demokrasi yok. Bu nedenle IŞİD, El Kaide vs. isyan hareketlerinin çıkmasının sosyolojisi anlaşılıyor. Ancak ABD gibi demokrasi ile yönetilen bir ülkede de kızgın ve öfkeli kitlelerin isyana yönelmeleri apaçık bir biçimde demokrasi pratiğinin yetersizliğini gösteriyor. Zaten demokrasiyle hareket etmek Trump'ın çok da umurunda değil. Asker ve orduyu şehir sokaklarında konuşlandırmak hoşuna gidiyor. Çünkü çatışmadan beslenen bir siyaseti temsil ediyor. Fakat bu siyaset ABD gibi çok büyük göçmen nüfusa sahip bir ülkede isyanları da kolaylıkla besleyecek.
İsyan hareketleri büyük oranda göçmenler arasından yükseliyor. Taliban isyanı, Afganistan göçmen kamplarından doğdu, El-Kaide liderleri ve katılımcılar Mısırlı, Arabistanlı, Ürdünlü göçmenler arasından doğdu. IŞİD isyancıları Kuzey Afrikalı Avrupa göçmenleri arasında çok büyük destek buldu. Sonuçta kızgın kitlelerin temsili, katılımı ve entegrasyonu çok önemli. Ortalama eşit vatandaş, temsilde yer alma ve adaletten yararlanma sağlandığında isyanlar da önemini kaybeder.