1982 Anayasasının cumhurbaşkanına verdiği yetkiler hep tartışılmıştır. Doğrudur parlamenter sistemle pek uyumlu değil.
Lakin anayasanın kendisi sorunlu olduğu için bu yetkilerin tartışılmasının bence çok fazla bir anlamı da yok.
Anayasa 17 kez değişikliğe uğramış yamalı bir bohçadan ibaret.
Çözüm yeni bir anayasa. Bunda herkes hemfikir.
Lakin sıra anayasa yazmaya gelince tıkanıklık kaçınılmaz oluyor.
Nitekim bu dönemde mecliste temsil edilen dört partinin üyeleriyle oluşan komisyon başarısız oldu.
Bu da öyle ittifakla bir anayasa yazılamayacağını gösteriyor.
Kurulan komisyonun en büyük hatası, her maddenin ittifakla kabul edileceğini kural haline getirmesiydi.
Dünyada hiçbir anayasa ittifakla kabul edilmemiştir.
En son bütün tarafların onayıyla yazılan Tunus Anayasası bile son oylamada 200 “evet”, 16 “hayır” oyuyla kabul edildi.
***
Yenisi yürürlüğe girinceye kadar beğenmesek de mevcut olanı geçerlidir.
Lakin birilerine göre geçerli amma adamına göre değişir.
Malum tartışma.
Anayasanın 104. Maddesi cumhurbaşkanına bakanlar kurulunu toplama ve başkanlık etme yetkisi veriyor.
Bu yetki var ama Erdoğan bu yetkiyi kullanmamalı.
Neden?
Efendim onun niyeti başkaymış. O başkanlık sistemi istiyormuş. O yüzden bakanlar kuruluna başkanlık etmesi yanlış olurmuş.
***
Tamam da başkanlık antidemokratik bir sistem mi ki bu demokrasi karşıtlığı olarak gösteriliyor.
Hem Erdoğan başkanlık sistemini tercih ettiğini gizlemedi ki.
Ayrıca keyfine göre bir yetki kullanmıyor ki Erdoğan.
Anayasanın verdiği yetkiyi kullanıyor.
Tabii hazmedilemeyen husus yetkinin kullanılması değil bu yetkiyi Erdoğan’ın kullanması.
Çünkü Erdoğan onlar gibi düşünmüyor, onlar gibi konuşmuyor. Üstelik de Erdoğan protokol murotokol diyerek densizliklere edepsizliklere saygısızlıklara karşı susmuyor.
Haddini bilmeze haddini bildirmek öksüze kaftan giydirmektir diyor ve ağzının payını veriyor.
Baro başkanıymış cumhurbaşkanıymış fark etmiyor.
***
Zaten ne olduysa bu had bildirmekten oldu.
Davos’ta İsrail cumhurbaşkanına haddini bildirdi ya o gün bugün Erdoğan birilerinin hedefinde.
Paralelin Erdoğan muhalefeti de o tarihten sonra başlar!
17 Aralık operasyonundan sonra Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Yeşil’in Ak Partiye karşı tavırlarının 17 Aralık’ta değil 2011’den beri değiştiğini söylemesi boşuna değil!
***
Gözardı edilen bir husus daha var. O da Erdoğan’ın halk oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olması. Cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmiş olması sistemi ister istemez fiili olarak yarı başkanlık sistemine evirmiş oluyor.
Mevcut sistem adı konmasa da bana göre yarı başkanlık sistemidir.
Anayasa da buna elverişlidir.
Hükümet ile cumhurbaşkanlığı arasındaki uyum da yarı başkanlık sistemini pekiştirecek bir olgudur.
Bu anayasa ve bu uyum devam ettiği sürece bundan sonra cumhurbaşkanının bakanlar kuruluna başkanlık etmesine herkesin alışması lazım.
***
Başkanlık sistemine gelince.
1987 yılından beri 27 yıldır, günlük ve haftalık yazılarla düşüncelerimi kamuoyuyla paylaşıyorum... Yazılarımı takip edenler benim başkanlık sistemini savunduğumu bilirler.
Ayrıca biz bunun edebiyatını değil anayasasını da yazdık. Birlik Vakfı olarak başkanlık sistemini esas alan 85 maddelik bir anayasa taslağı hazırladık. Meclisteki anayasa komisyonuna da takdim ettik.
Kültür Eski Bakanı İsmail Kahraman beyin başkanlık ettiği anayasa komisyonunun sekretaryasını bizzat ben yürüttüm.
Yeri geldikçe detaylara temas ederiz inşallah.
***
Temennimiz ülkemizin bir an önce başkanlık sistemine geçmesidir.
Çünkü Türkiye’nin ilerlediği geliştiği ve kalkındığı Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve AK Parti dönemlerinin en önemli ve belirgin özelliği siyasi istikrardır.
Bu dönemlerde istikrarın teminatı hep partiler olmuştur. Partiler zayıflayınca ülke koalisyonlarla istikrarsızlığa sürüklenmiş ve kazanımlarını kaybetmiştir.
İstikrarın teminatı parti yada şahıslar değil sistem olmalıdır.
Siyasi istikrarın teminatı da başkanlık sistemidir.