Önce yazdığı tweeti hatırlayalım: “Evdeki akrebi öldürmeyip bahçeye atabilmek için yarım saat uğraşacak kadar can kıymeti bilen biriyim. Genç olsaydım şimdi Kobane’deydim...”
Böyle bir manifestoyu, herhalde, “Öldürmenin erdemi ve yüceliği” başlığı altında okuyabiliriz.
Can kıymeti bilen şairimiz, akrebe bile tanıdığı yaşama şansını, Kobane’yi kuşatan militanlardan esirgiyor ve öldürmek için alesta bekliyor.
Burada kilit sözcük “akrep” değil, “can...”
Daha doğrusu, “can kıymeti...”
Murathan Mungan, bize “öldürmek” eylemiyle problemi olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kendini bu şekilde inandırıcı kılacağını düşünüyor... Evdeki akrebin, icabında “insan”dan daha zararsız olduğu düşüncesiyle bu tweeti yazmış olsaydı, üzerinde durmayacaktık bile... Ama Murathan Mungan, duygularının ve taşkınlığının şiddetini, belki haklılığını, “en zararlı” saydığı bir canlı üzerinden dışlaştırıyor.
Demek ki, hassa geliştirmiş “duyarlı” bir sanatçı olarak Murathan Mungan’ın “öldürmek” eylemiyle bir problemi yokmuş... Siz yeter ki ona “doğru hedefi” gösterin. Biriktirdiği bütün “değerleri” elinin tersiyle itip ceffelkalem dalacaktır. Yani öldürecektir... Elini kana bulayacaktır...
Demek ki, hassa geliştirmiş “duyarlı” bir sanatçı olarak Murathan Mungan bize numara yapıyormuş.
Bu şair arkadaşı, önceki gün, “Agos” gazetesi önündeki Hrant Dink’i anma toplantısında izledim.
Bir “balkon konuşması” yaptı.
Konuşma, tahmin ettiğiniz üzere, Hrant’la ilgiliydi...
Hrant Dink’le ilişkisini, ilişkisinin mahiyetini ve derinliğini bilmediğimiz, Hrant’lı platformlarda da görmediğimiz Murathan Mungan, hak edilmemiş bir özgüvenle (ve elbette yapmacık teessür cümleleriyle) bize Hrant’ın esasında kim olduğunu anlattı... Gezi’den girdi, Berkin’den çıktı. Kobane’den girdi, diktatörden çıktı...
Doğrudan Hrant’la ilişkilendiremeyeceğimiz, hatta yaşasa Hrant’ın da tavır koyacağı ne kadar ezber “muhalefet cümlesi” varsa, arka arkaya sıraladı... Dahası, ölümleri kutsadı. Küçücük yaşta militanlaştırılan ve ölüme sürülen çocuk bedenleri üzerinden sorumsuzca “devrim nutukları” attı. (Darbe dönemlerinde bile bu kadar ateşli görmemiştik bu arkadaşı.)
Hayır, “Hrant’ın parazitleri” demek istemiyorum.
Bunu diyebilme hakkına ve ayrıcalığına sahip insanlar var. Bu konuda duygularını dile getirdiler.
Murathan Mungan’a şunu söylemek isterim:
Ergenekoncusuyla, Kemalist’iyle, Maocusuyla, Beyaz Türk’üyle, Beyaz Kürt’üyle, Gezicisiyle, Cemaatçisiyle her biriniz ayrı bir yerinden çekiştirip duruyorsunuz Hrant’ı. Ölü seviciliğin en mükemmel örneklerini sergiliyorsunuz. İşi neredeyse “mezar talancılığına” döktünüz... Aferin, iyi ettiniz de, hükümete çakmak için manivela olarak kullandığınız Hrant’ın (ve özellikle başına getirilenlerin) bir“sonuç” olduğunu niye düşünmüyorsunuz? Niye bu sonuca ilişkin doğru dürüst bir cümle kurmuyorsunuz?
Niçin Varlık Vergisi’ne bir itirazınız yok ve bu vahşi uygulamayı balkon konuşmalarına taşımıyorsunuz?
Niçin Trakya pogromlarının Hrant’a bu akıbeti hazırlayan “referans olaylar”dan biri olduğunu dile getirmiyorsunuz?
Niçin?
Ermeni toplumuna başsağlığı dileyen, Ahdamar Kilisesi’ni ibadete açan, azınlık mallarını iade eden Erdoğan’ı şeytanlaştırmaktan geri durmuyorsunuz ama... Bunu akledebiliyorsunuz.
Kaç yıldır tanırım, kitaplarını okurum, politik çıkışlarını izlerim; Murathan Mungan’dan Kemalist mahallesini rahatsız edecek bir cümle duymadım.
Kendisine şifa diliyorum ve o balkondan inmesi gerektiğini öğütlüyorum.
İn o balkondan Murathan...
Rahat bırak Hrant’ı ve ruhunu daha fazla muazzep etme.