Bir tekstilci... Eğitimsiz olduğunu söylüyor... “Gezi” eylemlerinden sonra kafalamışlar bunu... “Gazete çıkaralım abi, şu kadar satarsak kâr ederiz. Konjonktür müsait. Satarız da...” demişler.
Böyle çıkıyor “Karşı” gazetesi.
Paralel örgütten temin edilen kasetlerin rüzgârıyla ilk günler biraz satar gibi oluyor ama bir haftaya kalmadan dibe iniyor. Taraf ve Zaman gibi mecralardan gelen kâğıt ve matbaa desteği de işe yaramıyor. Gazete, geride büyük borçlar bırakarak batıyor.
Büyük paralar kaybeden ve taksicilik yaparak hayatını kazanan gazete patronu, geçenlerde bir televizyon kanalına çıktı ve “Manşetten yayınladığımız tapeleri cemaat temin ediyordu” itirafında bulundu. Bu işe Gezici ve Cemaatçi tayfanın dolduruşuyla girdiğini itiraf etmiş oldu.
Söylemesi ayıptır, bu satırların yazarı, “Karşı” gazetesinin bir “Cemaat organizasyonu” olduğunu öngörmüş, “Kasetten çıkan sol gazete” ve “Senin görevin tape yayınlamaktı yavrum” başlıklı iki yazı yazmıştı. Gazetenin genel yayın müdürlüğünü yapan şahıstan da bol küfürlü bir cevap almıştı.
İlk yazıdan bazı paragraflar aktarmak istiyorum... Ola ki bugünkü tartışmaya ışık tutar:
Birdenbire bir “sol” gazete zuhur ediverdi... “Sol”la ya da sol düşünceyle irtibatını bilmediğimiz bir kadronun mücbir yoksunluklarla çıkardığı bir gazete...
Kadroya bakıyoruz ve kimleri görüyoruz?
Birtakım tapon sağcılar, eski İslamcılar, Gezi nümayişi üzerinden prim yapan sahne ve sinema sanatçıları, çakma İlahiyatçılar, liberal eyyamcılar, Cumhurbaşkanı hayaliyle yanıp tutuşan mütekait siyasetçiler...
Bir de, “çeşit olsun” kabilinden, “faşizan” görüşleriyle tanınan bir arkadaşımız...
Hani, Güneydoğu’daki çarpışmaları sadece “kan” görüngesinden gören, başka da bir parametre tanımayan arkadaşımız... İçinde binlerce “kan” sözcüğünün geçtiği bir belgesel yaptı. Bir de kitap yazdı. “Kan” sözcüğünü çok seviyor. Çok sık kullanıyor.
Bütün mesleki başarısı, faşist generallere övgüler düzmekten ve “ölü Kürt bedenleri üzerinden kariyer yapmaktan” ibaret bir gazeteci.
Bir sol gazetede kendine yer bulabilmiş olmasını “mesleki başarı”yla mı açıklamak gerekir, bilemedim.
Peki, gazetenin “sol düşünceyle” kurduğu irtibat nedir?
Bu gazeteye niçin “sol gazete” diyeceğiz?
Daha doğrusu, “yalana karşı gerçeğin sesi” olarak çıkan gazetenin sol düşünceyle bir irtibatı var mı? Bunun cevabını ben bulmadım... Çünkü sol gazetenin içinde hiç “sol” yok... (“Solcu” diye pazarlananların bir kısmı Cemaatçi çıktı. “Karşı” ismiyle yayın hayatına devam eden internet sitesine bakılırsa, görülecektir.)
Hadi, sol düşünceyi geçtik...
Bu gazetenin “gerçek”le bir irtibatı var mı?
Gazete, “Erdoğan nefreti” üzerine kurulmuş... “İktidar karşıtlığı” değil, Erdoğan nefreti... Esasında anlaşılabilir, tolere edilebilir, hatta destelenebilir bir pozisyondur iktidar karşıtlığı... Dibine kadar meşrudur. Fakat bu sol gazetede bütün yollar sadece “Erdoğan nefretine” çıkıyor...
Hadi bunu da anladık... “Şeytanlaştırma” da siyasi bir tavırdır... Patolojik bir hale işaret etse de, hadi diyelim ki bu da siyasi bir tavırdır.
Bu sol gazete ne yapıyor, biliyor musunuz?
Ne kadar yasa dışı “ses kaydı” ve “tape” varsa manşetine taşıyor.
Bunu “sistematik” hale getirmiş durumda...
Her gün bir tape, her gün bir ses kaydı, her gün bir görüntü... Ve köşelerde akıllara seza yorumlar.
Herhangi bir ilkeden bakmıyorlar... (“Ahlak”, “insanlık” vs...)
İşin “hak, hukuk” boyutuyla da ilgili değiller.
İştahla ve “operasyon tutkusuyla” sarılıyorlar ellerine geçirdikleri malzemelere...
Hangi “sol değerlerle” kesiştiğini bilmediğimiz “paralel yapıya” karşı ise son derece kırılganlar... Bakmıyorlar, görmüyorlar, değerlendirmiyorlar... Tam da “kalemleri” olabilecek “ananas ve rafineri” mesele- sine hiç girmiyorlar. Cemaatçi abilere toz kondurmuyorlar.
Biraz yukarıda “birdenbire bir sol gazete zuhur ediverdi” demiştim ama pek de birdenbire değil...
Düşünülmüş, planlanmış bir gazete bu ve sadece “kasetçiye” hizmet ediyor.