Şubat 2022'de başlayan Ukrayna-Rusya savaşı üçüncü yılını doldururken, çatışmanın hem sahada hem diplomasi masasında sıkıştığı bir döneme girildi. Savaş artık sadece cephelerde değil, diplomasinin koridorlarında, uluslararası zirvelerde ve hatta küresel güvenlik mimarisinin temel tartışmalarında da sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın savaşı bitirmek için taraflara yaptığı çağrı çok önemli.
15 Mayıs 2025'te İstanbul'da gerçekleşen ve 1000 esir takasıyla sonuçlanan görüşmeler, çatışma sürecinde tarafların karşılıklı taviz verdiği ilk gelişmelerden biri oldu. Bu gelişme, Türkiye'nin barış için oynadığı kilit rolü bir kez daha gündeme taşıdı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın açıklamalarına göre, hedef: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ev sahipliğinde, Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ve ABD Başkanı Donald Trump'ın katılımıyla liderler düzeyinde bir barış zirvesi düzenlemek.
Ancak diplomatik girişimlerin canlandığı bu dönemde sahadaki gelişmeler taraflar ellerini güçlendirmek için son hamlelerini yapıyorlar. 2 Haziran İstanbul müzakerelerine birkaç gün kala saldırılar da dozunu artırdı.
Rusya'nın en doğusundaki Sibirya'daki Belaya Hava Üssü ve kuzeydeki Olenya Hava Üssü insansız hava araçlarıyla vuruldu. Haber kaynakları 40 Rus uçağının vurulduğunu yazıyor. Bu üsler, Rusya'nın nükleer silah taşıma kapasitesine sahip stratejik bombardıman uçaklarının konuşlanması bakımından hayati önemdeydi. Saldırıların zamanlaması, Ukrayna'nın askeri kapasitesini yalnızca cephe hattında değil, Rus topraklarının derinliklerine kadar genişlettiğini ortaya koydu.
Öte yandan Rusya da Ukrayna şehirlerine yönelik saldırılarını sürdürmekte. Herson ve Sumy bölgelerinde son günlerde gerçekleşen bombardımanlarda çok sayıda sivil yaşamını yitirdi. Harkiv ve Izyum kentlerinde de patlamalar yaşandı. 200'den fazla yerleşim biriminde tahliyeler sürüyor. Rusya'nın sınırındaki Kursk bölgesinde meydana gelen patlamada ise 14 kişi yaralandı. Bu gelişmeler, savaşın artık hem fiziksel hem de psikolojik olarak sınır tanımayan bir noktaya ulaştığını gösteriyor.
Bütün bu gelişmelerin ortasında Türkiye'nin yürüttüğü diplomatik çabalar dikkat çekici. Tarafların sahada karşılıklı saldırılara devam ettiği bir atmosferde, Türkiye'nin "şartlar ne olursa olsun görüşme masasında kalınmalı" vurgusu oldukça önemli. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın sözleri, Türkiye'nin sürece yaklaşımının sadece teknik değil, aynı zamanda etik bir temele dayandığını da ortaya koyuyor: "Hem Rusya hem de Ukrayna ateşkes istiyor. Ancak talepleri farklı. Türkiye'nin barış dışında bir hedefi yok. Biz bölgesel istikrar istiyoruz."
Hakan Fidan'ın açıklamaları ayrıca Türkiye'nin Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne olan desteğini teyit ederken, bir yandan da Rusya ile ilişkileri koparmadan sürdürülen dikkatli diplomasinin altını çiziyor. Türkiye, hem NATO üyesi bir ülke hem de Rusya'yla ekonomik, stratejik ve tarihî bağlara sahip bir aktör olarak benzersiz bir pozisyonda. Bu pozisyon, Ankara'nın barış sürecinde neden kilit bir arabulucu olduğunu açıklıyor.
Barış görüşmelerinin liderler düzeyine taşınması, yalnızca savaşın sona erdirilmesi için değil, aynı zamanda Avrupa'nın geleceğinin nasıl şekilleneceği açısından da kritik. Ukrayna'nın NATO üyeliği konusu hâlâ tartışmalı. Hakan Fidan'ın da belirttiği gibi, bu mesele İttifak içinde farklı görüşlerin bulunduğu, çok katmanlı bir başlık. Ancak Türkiye, bu tartışmayı dondurmak yerine doğru zeminde tartışılması gerektiğini savunuyor: "Nasıl bir NATO tutumu Ukrayna'da barışa, özgürlüğe ve istikrara katkı sağlar?"
Bu soru, yalnızca Kiev ve Moskova'yı değil; Londra, Paris, Brüksel, Berlin ve Vaşington'u da ilgilendiriyor. Almanya'nın yeni şansölyesi Friedrich Merz'in "Avrupa'nın en güçlü konvansiyonel ordusu" hedefiyle yola çıkması, Almanya'nın güvenlik politikalarında radikal bir dönüşümün sinyallerini veriyor.
Avrupalı liderlerin barış istemediklerini ve aslında Ukrayna'yı destekleyerek Rusya'yı yıpratmak niyetinde olduklarını biliyoruz. Ancak savaşan iki ülkenin de kamuoyu baskısının ateşkesten yana olduğunu söyleyebiliriz.
Barışın tesisi yalnızca Ukrayna-Rusya ekseninde değil, Avrupa güvenliğinin yeniden inşasında da bir dönüm noktası olacak. Türkiye'nin yürüttüğü mekik diplomasisi sadece ateşkese değil, aynı zamanda yeni bir güvenlik mimarisine zemin hazırlamayı hedefliyor.
Zaman daralıyor. Diplomasi ile barış mı inşa edilecek, yoksa cephe hattında yeni yıkımlar mı yaşanacak? Rusya-Ukrayna savaşında ateşkes mümkün mü?
İstanbul, belki bu soruların cevabının yazıldığı yer olacak.