Avrupa Birliği'nin (AB) 15 Temmuz 2025 itibarıyla yürürlüğe koyacağı "kademeli Schengen vizesi" kararı, Türk vatandaşlarının uzun süredir beklediği bir kolaylaştırma adımı olarak duyuruldu. Yeni sisteme göre, geçmişte Schengen bölgesine seyahat etmiş ve vizelerini sorunsuz kullanmış olan başvuru sahipleri, bir ila beş yıl arası geçerli çok girişli vizeler alma imkânına kavuşabilecek. Aslında bu uygulama, konsolosluk yetkililerinin bireysel inisiyatifinden çıkarılıp standartlaştırılmış bir süreç olarak tanımlanabilir.
Ancak bu gelişme, ilk bakışta heyecan yaratmasına rağmen, uygulamadaki belirsizlikleri ve sınırlı kapsama alanı nedeniyle kamuoyunda temkinli bir iyimserlik yaratıyor. Ayrıca, bu sistemin sadece "seyahat geçmişi olan" kişilere hitap etmesi hem umut hem de şüphe doğuruyor. Yıllardır yüksek ret oranları, keyfi değerlendirmeler ve randevu krizleriyle uğraşan Türk vatandaşları için bu karar, sorunların yalnızca küçük bir bölümüne çözüm getirebilir.
"BU, TAMAMEN YENİ BİR POLİTİKA DEĞİL"
Uzun vadeli çok girişli vizelerin, zaten bazı konsoloslukların inisiyatifiyle verildiğini biliyoruz. AB Komisyonu'nun bu kararı, esasen bireysel konsoloslukların keyfiyetini sınırlayıp, uygulamayı standart hale getirmeyi hedefliyor. Bu noktada önemli bir adım söz konusu olsa da, 2013'te başlayan vize serbestisi yol haritasını düşündüğümüzde hâlâ yolun başındayız.
2016 yılında imzalanan AB-Türkiye mutabakatı, göçmen krizi üzerinden Türk vatandaşlarına vize serbestisi vaadi, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve Suriyeli sığınmacılar için mali destek gibi önemli sözler içeriyordu. Bugün 72 kriterin 67'si tamamlanmışken, kalan beş kriter gerekçe gösterilerek sürecin sürüncemede bırakılması, ciddi bir güven aşınmasına neden oluyor.
ÇİFTE STANDART VE KIRILGAN SİSTEM
Gürcistan veya Ukrayna vatandaşları AB'ye vizesiz seyahat ederken, Türk vatandaşlarının yüksek oranda vize reddi alması, ortada ciddi bir çifte standart olduğunu gösteriyor. Hatta Rusya ve Çin gibi AB ile siyasi gerilim yaşayan ülkelerin vatandaşlarının bile daha kolay vize alabilmesi, bu tabloyu daha da düşündürücü hale getiriyor.
İlk kez başvuru yapacak olanlar içinse bu yeni düzenleme bir anlam ifade etmiyor. Özellikle öğrenciler ve akademisyenler hâlâ keyfi ret ve gecikme sorunlarıyla boğuşuyor. İtalya'daki öğrenci vizesi krizinde olduğu gibi, öğrencilerin haklarını mahkeme yoluyla araması, sistemin ne kadar kırılgan olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
DENİZDE BİR DAMLA MI?
AB Komisyonu'nun bu adımı, bağlayıcı bir denetim ve itiraz mekanizması olmadan, uygulamada ne kadar etkili olacak? Bugün pek çok konsoloslukta, başvuruların reddine karşı resmi bir itiraz yolu bile bulunmuyor. Başvuru süreci, belgelerin eksiksiz verilmesine rağmen çoğu zaman memurun kişisel değerlendirmesine bağlı kalıyor.
Bu durum, yalnızca bir vize meselesi değil, AB-Türkiye ilişkilerinde güven sorununu derinleştiren bir unsur. Mobilite, toplumlar arası karşılıklı güvenin ve anlayışın en temel göstergelerinden biridir. Bugün bu alandaki engeller, siyasi diyaloğu ve halklar arasındaki yakınlaşmayı ciddi biçimde zedeliyor.
Schengen vizesi kolaylaştırması, iyi niyetli bir adım gibi görünebilir, ancak gerçek bir dönüşüm sağlaması için uygulamanın tutarlı, şeffaf ve denetlenebilir hale gelmesi gerekir. Aksi halde bu karar, "denizde bir damla" olarak kalacak ve AB-Türkiye ilişkilerinde süregelen vizeler üzerinden yaşanan güven krizini çözmek bir yana, daha da derinleştirecektir.