Tüpçü medya patronu, Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi Erdoğan Demirören oluyor...
Bu nitelemeyi, en son Sözcü gazetesi yazarı Necati Doğru kullandı ve Demirören’i çıkarcılıkla, yalakalıkla, iktidara göbek bağıyla bağlı olmakla suçladı.
Sonra da, Demirören’in müesseselerinden kovulmuş gazetecilerin tam listesini sundu.
Bu iddialara (suçlamalara) Milliyet ve Vatan yetkililerinin bir cevabı var mı?
Necati Doğru’nun, zaman zaman “eleştiri sınırlarının” ötesine geçen tahfif ve tahkirlerine çiçeği burnunda medya patronu Erdoğan Demirören ne diyor?
Biz duhul etmeyelim, meselelerini kendi aralarında halletsinler.
Necati Doğru’nun “tüpçü medya patronu” ifadesinde, evet, bir küçümseme ve aşağılama çabası var...
Muhterem Aydın Doğan’a da, muarızları (yani Aydın Bey’in gadrine uğramış yazarlar) “oto yedek parçacısı” yakıştırmasında bulunmuşlardı...
Bir mesleğin ya da iştigal alanının, aynı zamanda “tahkir” ve “suçlama” niyetine kullanılması, memleketimize özgü bir hoşluk olsa gerek...
İncitme çabasıyla yazıya kalkıştığı besbelli Necati Doğru, örneğin, muhterem Aydın Doğan için de (çünkü o da mebzul miktar yazar kovdurmuştur) “oto yedek parçacısı” nitelemesini kullanabilir mi? Ya da eski patronu Dinç Bilgin için, “madenci” ya da “müflis bankacı” diyebilir mi?
Diyebilmiş mi?
Bir zamanlar para aldığı kişilere diyemediği bir şeyi, bundan sonra para alamayacağı bir kişiye demesi, Necati Doğru’nun kalitesini gösterir.
Neyse, Necati Doğru’yu kendi ahlakıyla baş başa bırakıp, yazısında gündeme getirdiği hususları tartışalım.
Ki, haklı olduğu yerler de var.
Necati Doğru özetle medya patronlarının siyasi iktidarlarla ticari ilişkiye girmemelerini, bunun basın özgürlüğü açısından yanlış olacağını söylüyor. (Sevabına ben özetledim, çünkü Necati Doğru’nun bir şeyi dosdoğru anlatma niyeti yok, sadece hakaret ediyor...)
Ben de bir ilavede bulunmak istiyorum:
Başka alanlarda “para” ve “başarı” kazanmış kişiler, medya imkânını ticari işlerinde manivela olarak kullanacaklarsa, hele siyasi iktidara hoş görünmek için ha babam gazeteci ve yazar kovacaklarsa, bu sektöre hiç girmesinler.
Tasarruflarına da siyasileri ortak etmesinler.
Birileri, “Bu yazarları atacaksın” diye telkinde bulunuyorsa, bunu da çıkıp delikanlı gibi açıklasınlar.
Demirören grubu, birçok yazarıyla yollarını ayırdı.
Birilerinden emir ve direktif mi aldı?
Bilmiyorum.
Biliyorsa, Necati Doğru söylesin. Hatta belgelesin.
Hasan Cemal, “Benim Milliyet’ten gönderilmemde siyasetçilerin dahli yok” demişti... Sonra (niyeyse) fikir ve ahlak değiştirip, “Hayır, siyasetçilerin dahli var” demeye başladı ama bunu Hasan Cemal’in çocukluğuna ve pişmemişliğine veriyoruz.
Fakat bir dakika...
Gazeteci ve yazar kovdurma alışkanlığı, “tüpçü medya patronu”nun medya dünyasına bir armağanı mıdır?
Necati Doğru, 28 Şubat’ın gazeteci kıyımında neredeydi?
Muhterem oto yedek parçacısı siyasilerle karton fabrikası pazarlığına girişirken Necati Doğru neredeydi?
Etibank ve Dışbank hadiselerinde Necati Doğru neredeydi?
Etibank ve Dışbank’ın bir getirisi olarak, gazeteciler kapı önüne konulurken Necati Doğru neredeydi?
Karargahta pişen “andıç”lar manşetleri süslerken ve gazeteciler kurşunların hedefi haline getirilirken Necati Doğru neredeydi?
Ek olarak, Uğur Dündar ve Haluk Şahin neredeydi?
Necati Doğru şunu mu söylemeye çalışıyor:
Medya patronları generallere karşı kırılgan olabilir, karargahtan gelen her tavsiyeyi “emir” telakki edebilir ama siyasilere karşı asla kırılgan olamaz.
Necati Doğru niçin çıkıp, “Siyasilere de, askerlere de eyvallahımız yok” demiyor, bunu diyemiyor?
Bu sorular, TC Hasan Cemal, TC Can Dündar ve TC Ece Temelkuran için de geçerlidir.