Bir kitap yazarı, yazdığını inkâr eder mi?
Bu yazı, Rıfat Bali'nin "iftira" yaftasıyla karartmaya çalıştığı, fakat bizzat kendi kitabının satır satır itiraflarına dayanan gerçeklerin yüzleştirilmesidir.
Geçen hafta yayımlanan "CHP'nin Çift Dilli Anatomisi: İnönü'nün Elleriyle İbranice Müfredat" başlıklı yazıma cevaben, "Rıfat Bali, Mustafa Sabri Beşer'in iddiaları için 'iftiradır' dedi" başlığıyla bir haberde, güya beni tekzip ediyor.
Buyurun öyleyse. Kitap elinizde. Sayfalar da burada. Açalım, bakalım.
Rıfat Bali, kitabı kaleme aldığında, muhtemelen birkaç akademisyenin dipnotlarında sessiz sedasız anılacağını düşündü. Belki üç beş panelde, birkaç uzman arasında konuşulacak bir "azınlık hikâyesi" olarak kalacağını...
Ama olmadı. Çünkü bu kitap, yalnızca geçmişin değil, bugünün suskunluklarının da ipliğini pazara çıkaran ideolojik bir otopsiydi.
Ve evet Sayın Bali, ben bu otopsinin üzerindeki örtüyü çektim.
Şimdi tekzip yayımlamışsınız. "İftira" diyorsunuz.
Ama nedense hangi cümle yalan, hangi belge uydurma, hangi bilgi sahte... tek bir tanesini dahi belirtmiyorsunuz.
Yani klasik bir retoriğe sarılmışsınız, "Yazılanlar yanlış!" ama neresi yanlış, orası meçhul.
Sayın Bali,
Tekzip metninizde bu yapıyı "Türk kültürüne katkı" olarak belirtmişsiniz!
Peki soralım:
Silahlı gençlere İsrail yemini ettiren bir teşkilat, hangi Türk kültürüne katkı sayılır?
Betar'ın Tel Aviv'e bağlı kadro mühendisliği, Türk milliyetçiliğinin neresine düşer?
"İsrail için yemin ettiren kamplar" Türk folklorunun hangi motifiyle örtüşür?
"İbranice eğitim kitaplarıyla donatılmış gençlik" hangi halk ezgisinin içine sığar?
İftiradır dediğiniz her cümle, doğrudan kitabınızdan alınmadır. Kendi kitabınıza mı iftira diyorsunuz?
Ben yazımda ne sizi hedef aldım ne şahsınıza bir tahkirim oldu. Benim yazdıklarım, sizin yazdıklarınızdır.
Aramızdaki tek fark; siz satır aralarına gizlediniz, ben o satırların altını çizdim.
Kitaptan,
"Betar resmî değildi. Gizli çalıştı." (syf. 23)
"İsrail için yemin ettirildi." (syf. 51)
"Jabotinsky'nin mezarında kudretli İsrail Allah'ı adına ant içildi." (syf. 53)
"Isak Kohen, Kore Savaşına katılan Türk Birliğinde görev aldı." (sy. 123)
"Silah eğitimi yapıldı." (syf. 76)
"Tel Aviv merkezli gazeteler çıkarıldı." (syf. 123)
"Kararlar İsrail'den onay aldı." (syf. 237)
"İsrail'e para yardımı yapan sinagog kutuları, CHP rejimi bunlara göz yumdu, Herut Partisi'nin Türkiye örgütlenmesi, Mossad eğitim ağları" ve daha fazlası...
Ve siz şimdi bunların duyulmasından mı rahatsızsınız?
Bu bir iftira değil, bir ideolojik iş birliğinin çıplak ifşasıdır.
Kitabınız ne bir çocuk hikâyesi ne bir kulüp tanıtımı ne de azınlık nostaljisi...
Bu kitap, CHP rejiminin, Müslümana "irtica" yaftası yapıştırdığı bir dönemde, bugün Gazze'de katliam yapan terörist başı Netanyahu'nun organize terör çetesi İsrail'e kadro yetiştiren bir yapıya nasıl alan tanıdığının vesikasıdır.
Tekzibinizde, "Türk tarihine katkı sağladım" diyorsunuz.
O hâlde size birkaç sorumuz olacak,
Kur'an kursları mühürlenirken, neden Betar kamplarına polis gitmedi?
Arapça eğitim "irtica" sayılırken, neden İbranice marşlara sansür uygulanmadı?
İmam Hatip liseleri fişlenirken, neden Tel Aviv'e bağlı ideolojik örgütlenmelere göz yumuldu?
Sayfa 95 bu soruların cevabını veriyor:
"İstanbul'daki Yahudi gençlerin eğitiminde kullanılmak üzere Avustralya, Güney Afrika ve İsrail'den kitaplar gönderildi."
Bu, sadece bir ithalat işlemi değildir, bu, bir ideolojik sevkiyat hattının açık beyanıdır.
Gönderilen kitaplar:
Vladimir Jabotinsky'nin hayatı
Herut Partisi programı
Menahem Begin'in siyasi hatıratı
Betar'ın getto ayaklanmalarındaki rolü
Tochnit Hasvahanut (İsrail Siyonist teşkilatının eğitim doktrini)
Yani İsrail'in kurucu ideolojisi, Türkiye'deki Betar gençliğine sistematik olarak okutulmuş.
Peki bunun paralelinde mevcut CHP iktidarı ne yaptı?
Yıl 1967. Altı Gün Savaşı'nı öven bir kitabın ülkeye girişi, ancak Bakanlar Kurulu kararıyla engellenebildi!
İnönü'nün millî müfredatı, Siyonist kaynaklara zemin hazırladı. Türkiye'de Siyonizm sadece savunulmadı, adeta okutuldu.
İzin veren kim?
CHP hükümetleri. İsmet İnönü. Millî Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer.
Bütün bunlar kimin tarihine katkı?
"Hilton Oteli'nde pastalı Betar tanıtımları"
"İstanbul Valisi'nin Siyonist flama teslim töreni"
"CHP ilçe başkanlarıyla yapılan ideolojik kutlamalar"
"İbranice ders kitapları"
"Silah talimiyle geçen kamplar"
"İsrail Başkonsolosu ile aynı masada kesilen Atatürk pastaları"
Bunlar mıdır Türk kültürüne ve tarihine katkı?
Sayın Bali,
Kitabınızda anlatılanlar ne masum bir kulüp tarihidir ne folklor ne de azınlık hatırası...
İşte Betar yemini:
"Hayatımı, İsrail Devleti'nin Yarden Nehri'nin iki tarafında Yahudi ekseriyetiyle kurulmasına vakfedeceğim."
"İbranice, benim ve oğlumun dili olacak."
Bu, sade bir aidiyet beyanı değil, militan bir sadakatin ve ulusötesi bir ideolojinin şuuraltı andıdır.
Ve bu yemin, Türkiye topraklarında, CHP gölgesinde, Betar kamplarında yüksek sesle edilmiştir.
Peki laiklik?
Bu rejimin laikliği sadece İslam'a karşı işliyordu. Tel Aviv'e yemin etmek laikliği bozmazdı. Sadakat başka devleteyse, sorun yoktu.
CHP, bu organizasyonlara bir tek soruşturma açmamış, MİT dahi bu yapıları tehdit kategorisine almamış.
Bugün hâlâ "laiklik elden gidiyor" diye bağıranların suratına bu kitabı tokat gibi çarpmak gerekir.
Ve sizin kitabınız, tam da bu maskeyi düşürmektedir.
Zira ortada bizzat Tel Aviv'e bağlı bir ideolojik sevkiyat organizasyonu vardır.
Sayın Bali,
Siz yazdınız.
Ben sadece okudum.
Ama yüksek sesle...
Ve bugün, yüksek sesle okumaktan korkan bir rejim kalıntısıyla karşı karşıyayız.
Ve ben, o hafızayı uyandırmak için yazıyorum.
Ne şahsınıza ne cemaatinize...
Sadece belgelerinize.
Saygıyla değil, şüpheyle okuduğum kitabınıza...
Eğer bu kadar rahatsız oluyorsanız, belki de en başta o kitabı yazarken biraz daha sessiz kalmalıydınız.
Geç kaldınız...