Tüm Yazarlar
İsmail Kara Yazıları
Yaşar Nuri Öztürk Hoca’nın ardından medyatik hocalar ve dinin kritik anlatımı meselesi
İsmail Kara
Yaşar Nuri Öztürk Hoca’nın medyatik vasıflar kazanması Hürriyet gazetesi yazarlığı ile başlasa bile onun esas itibariyle bir 28 Şubat hadisesi olduğunu söylemekte bence bir mahzur yoktur. 28 Şubat bütün askeri müdahaleler gibi bir taraftan dinî alanı tahrip edip biçimsizleştirirken diğer taraftan da yeni dinî anlayış ve arayışların önünü açmış, farklı ‘dindarlaşma’lara, yeni dinî tezahürlere kaynaklık etmiştir.
Hem ahlâk çağrısı hem de isyan! Nurettin Topçu’yu vefatından 40 yıl sonra anarken
İsmail Kara
Topçu bir ömür boyu takip ettiği ve geliştirip derinleştirdiği “İsyan Ahlâkı” fikrini ilk defa Sorbon’da, 1934 tarihinde tamamladığı doktora tezinde savundu. Davasızlık sebebiyle takipçisi pek olmadı ama orijinal ve iddialı bir tezdi. Ayrıca M. Blondel’in hareket felsefesi ile irtibatlı olmakla beraber isyan fikri beklenmedik bir şekilde Hallac-ı Mansur, Yunus Emre ve Mevlâna üzerinden temellendirilmişti.
Aramakla bulunmaz ve fakat bulanlar ancak arayanlardır
İsmail Kara
Zeyl: 16 Haziran 2014. Telefon sustu bugün, İstanbul’u rahmet bastı. Ölüm de bir yolun sonudur, evet sadece bir yolun. Şimdi Ayşe hanımın önüne uzun, pek uzun yeni bir yol daha açıldı. O yola, yollara alışkındır. Rahmetle git Ayşe hanım, yolun açık olsun.
İlahiyatların çuvaldızı kendilerine batırmalarının tam zamanıdır
İsmail Kara
İlahiyatlar gerçekten bir şey yapacaklarsa bu siyasî merkezin, bir kısmı kendi içlerinden çıkma YÖK üyelerinin bilmem ne türden kararlarını ve uluslararası çevrelerin Türkiye’ye ve İslâm dünyasına boca ettikleri ‘dinî’ söylemleri öne çıkararak olmayacaktır. Yapılması gereken şey başta kendisi olmak üzere Türkiye’nin dinle alakalı meselelerini, kurumlarını elbette dünyanın gidişini de hesaba katarak yeniden ciddiyetle ele almak ve kurucu yeni bir fikir inşa etmektir.
İlahiyat fakültelerini kim nasıl tartışacak?
İsmail Kara
Prof. Dr. İsmail Kara İlahiyat Fakülteleriyle ilgili tartışmaya dair önemli ikazlarda bulunuyor ve üzerinde düşünürken yol gösterici olabilecek önemli bir soru soruyor: İlahiyat Fakülteleri laik kurumlar mıdır yoksa dinî kurumlar mı?