19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

"Lyme hastasıyım, diye inandırılmış bir kesim var"

"Lyme hastasıyım, diye inandırılmış bir kesim var" - KLİMİK Yönetim Kurulu Üyesi Prof.

16.02.2018 - 11:00
Dr. Ergönül: - "Lyme hastasıyım, diye inandırılmış bir kesim var. Şarlatan dediğimiz doktorlar, hastaları inandırmış durumda. İnananların sayısı giderek artıyor. Düşünün binlerce MS, ALS hastası kendini lyme sanıyor" - "Bazı hastalar da yurt dışına yönlendiriliyor, maddi, manevi ciddi zarara uğratılıyor. Hem iyileşme olmuyor hem gereksiz antibiyotik tedavisi alınıyor hem de almaları gereken tedavilerinden geri kalıyorlar" - Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Temel Sağlık Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gargılı: - "Kene tutunduğu kişiden en az 36 saat kan emmelidir. Yani tutunduktan sonra birkaç saat içinde fark edilen ve uzaklaştırılan keneler, hastalığı taşısalar bile bulaştırma riskleri ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle, kenelerin yayılış gösterebileceği açık alanda bulunma, piknik, yürüyüş, çalışma faaliyetlerinden sonra vücudun keneler yönünden incelenmesi ve bulunan kenelerin hemen uzaklaştırılması en geçerli kontrol önlemidir"

İSTANBUL (AA) - HATİCE ŞENSES - Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) ile Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Bulaşıcı Hastalıklar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Önder Ergönül, bir kesimin, kenelerin insana tutunması sonucu bulaşan "borrelia burgdorferi" bakterisinin yol açtığı lyme hastası olduğuna inandırıldığını belirterek, "Şarlatan dediğimiz doktorlar, hastaları inandırmış durumda. İnananların sayısı giderek artıyor. Düşünün binlerce MS, ALS hastası kendini lyme sanıyor." dedi.

Prof. Dr. Ergönül, AA muhabirine yaptığı açıklamada, spiroketler grubunda bulunan "borrelia" cinsindeki bakterilerin oluşturduğu bir sorun olan lyme hastalığının, "ixodes" cinsinden kenelerin tutunması yoluyla bulaştığını söyledi.

Kenelerin bu bakteriyi fare, sincap, kedi, köpek ve geyiklere bulaştırabildiğini aktaran Ergönül, hastalığın insana bulaşmasının tek yolunun kene tutunması olduğunu aktardı.

Ergönül, hastalığın kene tutunması sonrası, çoğunlukla deride lezyonla ortaya çıktığını ifade ederek, "Haftalar ve aylar sonra farklı belirtilerle devam eden bir hastalıktır. İleri komplikasyonları olabiliyor. Deri lezyonu hastaların yüzde 80'inde görülüyor, yüzde 20'sinde görülmeyebiliyor. Birkaç ay sonra eklem ağrıları olabiliyor, 3-6 ay sonra da kalp bulguları ve sinir tutulumları olabiliyor." diye konuştu.

Prof. Dr. Önder Ergönül, Türkiye'de lyme hasta sayısının son derece düşük olduğuna dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:

"Hastalık Amerika'da var, Avrupa'nın belli ülkelerinde, özellikle Orta Avrupa'da bulunuyor. Hastalığın gelişmesi için bu kene türünün olması ve kenenin bakteriyi taşıması gerekiyor. Bizim ülkemizde son 20 senede sadece 50-60 olgu bildirilmiş. Üstelik tanısı gerçekten uluslararası bilimsel koşullara uygun olan sadece 30-40 olgu bulunuyor. Örneğin bizler kendi kliniklerimizde son 10 yılda, 2 olgu saptadık. Türkiye'de son zamanlarda bu konuda uzman olmayan hatta doktor bile olmayan bazı kişiler hastaları yanıltıyor. 'Benim çocuğuma otizm tanısı konuldu, bunun nedeni lymemış.' şeklinde gelen hastalarımız var. Aynı şekilde MS, ALS gibi hastalıkları olan insanlar da bu şekilde başvuruyor. Bu gibi başvurular sadece bizde değil, yurt dışında da var. Yurt dışında en çok ABD'de de ve ikinci adres Almanya'da bulunuyor. Bu iki ülkedeki bazı klinikler bilimsel olmayan yöntemlerle 'Biz sizi tedavi edelim.' diyerek, bu insanlara lyme hastalığında etkili olabilecek antibiyotik veriyor. Tedavi 2-3 yıl sürebiliyor. İlaçları bazen de damardan veriyorlar. Bu kişileri deyim yerindeyse süründürüyorlar."

- "Hastalar geçerli olmayan bazı testlerle kandırılıyor"

Prof. Dr. Önder Ergönül, geçerli olmayan testlerle bu hastalara lyme tanısı konulmaya çalışıldığına işaret ederek, "Lyme tanısının doğrulanması gerekiyor. Uygulanan testte beş bandın da pozitif olması gerekiyor. Lyme diye iddia edilen tüm bu hastaların testleri negatif çıkıyor. Hastalar geçerli olmayan bazı testlerle kandırılıyor. Geçerli olmadığına dair hem Amerikan hem Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Dernekleri açıklamalar yaptı. Bu testleri dikkate almayın dediler." değerlendirmesinde bulundu.

Bu nedenlerle hastalar karşısında zor duruma düştüklerini dile getiren Ergönül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Lyme hastasıyım, diye inandırılmış bir kesim var. Doktorlar 'Hayır sen lyme değilsin.' diyor. Bu defa doktora 'Sen bilmiyorsun, tanı koyamıyorsun ya da neden kabullenmiyorsunuz, bize zulmediyorsunuz.' gibi serzenişler oluyor. Şarlatan dediğimiz doktorlar, hastaları inandırmış durumda. İnananların sayısı giderek artıyor. Düşünün binlerce MS, ALS hastası kendini lyme sanıyor. Bazı hastalar da yurt dışına yönlendiriliyor, maddi, manevi ciddi zarara uğratılıyor. Hem iyileşme olmuyor hem gereksiz antibiyotik tedavisi alınıyor hem de almaları gereken tedavilerinden geri kalıyorlar. KLİMİK Derneği, Sağlık Bakanlığı'na bu konu ile ilgili hazırladığı rapor sunacak. Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Derneği ve Amerikan Enfeksiyon Hastalıkları Derneği'nin hazırladığı raporlar var. Vatandaşlarımızı ve doktorları aydınlatmak istiyoruz."

- "Kenenin çabuk fark edildiğinde, bulaştırma riski ortadan kalkar"

Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Temel Sağlık Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayşen Gargılı da Türkiye'de lyme hastalığını bulaştırma potansiyeli olan "Ixodes ricinus" cinsi kenelere, özellikle nem oranının yüksek olduğu, taban bitki örtüsünün sık ya da dökülmüş ve üst üste yığılmış yaprakların yoğun olarak görüldüğü, fare, sincap gibi küçük memelilerin sık olduğu doğal alanlarda rastlandığını aktardı.

Prof. Dr. Ayşen Gargılı, bu cins kenenin, Marmara Bölgesi'nin Karadeniz iklimine açık kesimleri ve Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere diğer bölgelerde de nemli ve uygun taban örtüsünün bulunduğu alanlarda yayılış gösterdiğine işaret ederek, "Lyme hastalığı hayvanlarda ve insanlarda valide edilmiş immunolojik testler kullanılarak tespit edilebilir. Türkiye'de son 20 yılda bildirilmiş çok az olgu vardır." dedi.

Lyme hastalığını bulaştıran kene türünün Türkiye'de yaygın olarak bulunduğunu ancak bulaşma için bir insanı ısıran kenenin mikroorganizmayı içermesi gerektiğini anlatan Gargılı, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Ek olarak, kene tutunduğu kişiden en az 36 saat kan emmelidir. Yani tutunduktan sonra birkaç saat içinde fark edilen ve uzaklaştırılan keneler, hastalığı taşısalar bile bulaştırma riskleri ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle, kenelerin yayılış gösterebileceği açık alanda bulunma, piknik, yürüyüş, çalışma faaliyetlerinden sonra vücudun keneler yönünden incelenmesi ve bulunan kenelerin hemen uzaklaştırılması en geçerli kontrol önlemidir. Keneyi çıkarırken, sağa, sola, yukarı ya da aşağıya çekiyor olmanın hiçbir farkı ve önemi yoktur. Ne yazık ki bu konuda çok yoğun bilgi kirliliği mevcuttur. Önemli olan; keneyi en kısa sürede, mümkünse elle değil bir pens, cımbızla deriye en yakın olan kısmından tutarak sabit bir güçle çekerek koparmadan çıkarmaktır. Kenenin ağız parçaları kopup deri içinde kalabilir, bu parçaların hastalığın bulaşması için riski yoktur ancak kıymık batması gibi yabancı cisim etkisi gösterebilir."