26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

40 yıldır müzikle: Tarık Sezer

Müzik kariyerindeki 40. yılını çok anlamlı bir projeyle taçlandıran Müzik Direktörü ve Aranjör Tarık Sezer, müziğin hayatı olduğunu ve hiçbir zaman iş olarak görmediğini söylüyor. 90’larda daha canlı ve özgün bir müzik yapıldığını hatırlatan Sezer, şu an yapılan işlerin birbirine benzediğini vurguluyor.

ALİ DEMİRTAŞ21 Temmuz 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
40 yıldır müzikle: Tarık Sezer

Türkiye’nin en güçlü ses sanatçılarına albüm ve sahne çalışmalarında eşlik eden ünlü Müzik Direktörü ve Aranjör Tarık Sezer, 2011 yılında kurduğu Tarık Sezer Orkestrası bünyesinde ülkemizin önemli müzisyen ve vokalistlerini bir araya getirdi. Kariyerinin 40. yılında genç müzisyenlere isimlerini duyurma fırsatı sunan Tarık Sezer, projenin ilk single’ı olan Tarık Sezer Orkestrası feat Tuğba Tufantepe “Yalanların Efendisi”ni müzikseverlerin beğenisine sundu. Bu nedenle kendisiyle bir araya gelerek proje ve Türkiye’deki müzik sektörü hakkında konuştuk. Müzik sektöründeki 40 yılına baktığında kendini şanslı olarak değerlendiren Sezer, bu projeyle riskli bir şey yaptığını ancak genç sanatçılara fırsat vermenin kendisi için çok önemli olduğunu söylüyor.

Mesleki ve teknik anlamlarının dışında müzik sizin için ne ifade ediyor?

Müzik hayatım 1974 senesinde İstanbul Belediye Konservatuarı’na girmemle başladı. Orada 9 yıl yatılı okudum. Piyano ve çello öğrendim. Ama piyano daha ağır bastı. Oradan mezun oldum ama bu süreçte 1978’de Aksaray’da bir düğün salonunda çalışmaya başladım. 250 lira yevmiye alıyordum, 125 lirasına org kirası veriyordum. Sonra Aydın Karabulut’la tanıştık. Oradan oraya derken bu güne kadar geldik. 40 yılın 21 yılı Kenan Doğulu ile geçti. Hâlâ da görüşüyoruz. Ara sıra gidip çalıyorum, özlüyorum. Onun hayatımdaki yeri biraz başkadır.

40 yıldır bu işin içerisindeyim ve meslek olarak görmedim hiçbir zaman. Hep daha müzikal, daha kaliteli ve daha güzel şeyler yapmak adına çalıştım. O yüzden de aşkla bağlıyım bu işe. Maddi tarafına hiçbir zaman bakmadım. E tabi ki bir şeyler kazanıyorsun o ayrı bir konu. Bir de müzisyenler duygusal olur ama ben daha duygusalım sanki. Yani kısacası müzik benim hayatım olmuş. Ömrüm çok yoğun çalışmayla geçti. Şans da önemli bu işlerde tabi. O şansı da hem kendim oluşturdum hem de iyi kullandım. İyi ve düzgün insanlarla çalıştım. Ve çok zevkli bir 40 yıl geçti. 

Türkiye müzik sektörü hakkında ne düşünüyorsunuz?

90’lar denilen bir gerçek var memlekette. 1990-2000 yılları arasında çok güzel şarkılar vardı. Hâlâ da çalınıyor, hâlâ da herkes söylüyor. 2000’den sonra birazcık işler kötüye gitmeye başladı. Bir ara yine düzelir gibi oldu. Arabesk ortadan kaybolmadı ama etkinliğini yitirdi. 2005’ten sonra pop öne çıkmaya başladı. Şu anki müzik sektöründe ise herkes kendisine göre güzel bir şey yapıyor. Ama 90’ların tadı yok.

HEPSİ BİRBİRİNE BENZİYOR

Geçmişten günümüze değişen müzik kültürü nasıl şekillendi?

Dinleyici ne verirsen onu alıyor. Ne popüler olursa insanlar da onu seviyor. Bunlar hep hızlı tüketim. Ama eski şarkıları dinlerken daha bir keyif alıyoruz. Çünkü bu benzerlikler yok ortada. Daha özgün ve farklı şeyler duyuyorsun. Daha canlı. Şimdikiler basıyor makineye müzik yapıyor. Yapacak bir şey yok. Dediğim gibi 90’ların havası şu an yok Türkiye’de. Bundan sonra da biraz zor olur zaten. Yapacak bir şey yok. Tabii bir de teknoloji gerçeği var. Her gün bir şey çıkıyor. Eskiden herkes stüdyoya girerdi, haldır huldur çalardı hep beraber. Ama şu an gelinen noktada teknoloji her şeyin önüne geçiyor. Tek derdim şu; hepsi birbirine benzemeye başladı yapılan aranjmanların. Teknolojiden faydalanalım tamam ama iş orada bir tekdüzeliğe gidiyor.

Bir de bugün televizyonda birini görüyorsun ya da radyoda bir şarkısını duyuyorsun iki ay sonra yok, üç sene sonra yine yok. Herkes bir şey yapıyor, çok üretim var çok da tüketim var. Bu da çok normal. Kalanlar belli zaten. Bugün saymaya kalktığın zaman Yalın, Kenan Doğulu, MFÖ ve Ziynet Sali’yi örnek verebilirsin. Son zamanlarda ise bence başarılı olan Buray, Bengü, Gökhan Tepe’dir. Bir de Aleyna Tilki gerçeği var şu an. Büyük konuşmayayım ama bu kızcağız dışarıya gider. Kim ne derse desin kız başarılı. Bazen saçmalayabilir çünkü daha 18 yaşında.

RİSK ALIYORUM AMA OLSUN

40. yılınızı kutladığınız yeni projenizden de bahsedelim.

Ben yapılmayanları yapmaya çalışıyorum. Gençlere de her hangi bir şekilde bir faydamız oluyorsa ne mutlu bana. Sonuçta 40 yıldan beri varım. Ama bu zamana kadar hep geri planda kaldım ki bunu seviyorum. Sahnede bile solistlerim benim önümdedir. Bu projede de sektörde zaten popüler olmuş sanatçılarla bir şey yapmaktansa kendi orkestramdaki solistlerle yapmayı tercih ettim. Çünkü bu insanlar benimle çalışıyor, ben de orkestrama almışım demek ki iyi söylüyorlar. Bu yüzden onları değerlendirmek istedim. Zoru başarmaya çalışıyoruz esasında. Risk alıyoruz.

Orkestranın içerisindeki bulunan solist arkadaşlarımızdan her biri birer şarkı söylediler. Altı tane şarkı yaptık. İlk şarkıyı da Tuğba Tufantepe ile çıkardık. Arkasından başka bir solist arkadaşımız var. Biz mümkünse her birine birer klip çekmeyi planlıyoruz. Bundan sonraki isimler de belli. Burak Çetinkaya, Sinem Yalçınkaya, Banu Kunt Işık, Sedef Pala ile projemiz devam edecek. Bir de Tuğba ile Burak’ın bir düeti var. Bunların hepsini tek tek çıkaracağız.

TUĞBA TUFANTEPE: ASIL BİRİNCİLİK ORKESTRAYA GİRMEK

İçimdeki müzik aşkını keşfetmem küçük yaşlarda ailemin desteği ile oldu. 2-3 yaşlarında elime annemin saç fırçasını alıp, aynanın karşısında şarkılar söylermişim. Müzik kendimi bildim bileli hep hayatımın merkezinde oldu. Kendimi şanslı doğanlardan hissediyorum. Tarık Sezer ile yolumuz 2013 yılında O Ses Türkiye’de kesişti. Yarışmada yarı finalde elendim; fakat üzülmedim. Tarık Sezer Orkestrası ile çalışma fırsatımın doğması, yarışmanın birincisi olmak kadar mutlu edici bir haberdi. Tarık Hoca, “Yalanların Efendisi”ni bana ilk dinlettiğinde çok uç noktalarda duyguları bir arada yaşadım. Tarık Sezer Orkestrası ile birlikte bir single’ımın çıkacak olması beni çok heyecanlandırdı. Şarkıya karar verişimiz, stüdyo aşaması, single’ın müzik severlerle buluşması... Tüm süreç benim için çok özel. Şarkı müzikseverlerle buluşalı çok kısa bir süre olmasına rağmen çok güzel geri dönüşler alıyoruz. Aldığım güzel yorumlar beni daha da heyecanlandırıyor.

PROJEDEN ÇOK MUTLUYUM

Yalanların Efendisi’nin kendi de klibi de oldukça dikkat çekiyor.

Şarkının sözü müziği Pınar Çubukçu’ya aranjmanı ve düzenlemesi Mustafa Nuri Haybat’a, mix ve mastering’i ise Arıkan Sırakaya’ya ait. Klibi de Teoman Torkçu çekti. Kaz Dağları, Küçükkuyu ve Yeşilyurt Köyü’nde Çetmen Otel’de çektik. Otelin sahibi sevgili Semih Başaran arkadaşımız sağ olsun otelini açtı bize üç gün. Bu bir orkestra klibi bu. Teoman’a ilk başta söylediğim şey şuydu: beni bir piyanonun başına koyma. Normalde orkestra klibi çekmek kolay. Koyarsın piyano, davul falan çekersin. Orada da birisi söyler. Bütün dünyada yapılan hikâye bu. Tamam eyvallah eleştirim yok bu konuda ama biz öyle olsun istemedik işte. Teoman’a anlattık derdimizi. O da sağ olsun bayağı kısa bir film senaryosu yazıp gönderdi, o kadar uzundu ki hatta sıkıldım bir ara okurken. Evet, değişik bir klip oldu. Değişik şeyler yapmak istiyoruz. Beğenen olur, beğenmeyen de olur. O ayrı bir konu. Bence, gayet güzel oldu bir konusu, aksiyonu var ve en önemlisi de şarkıya paralel bir hikâyesi var. Güzel görüntüler, güzel kareler çektik. Her şey tam istediğim gibi oldu. Son derece mutluyum böyle bir şey yaptığımıza. Klipte Azerbaycan’dan da isimler var. Pervin Abiyeva, Gülay Hüseynova gibi. Sonra Atilla Saral var, benim kardeşim zaten. Ondan rica ettim. O tarihte de Londra’daydı. Özel izinle çağırdık. Sağ olsun kırmadı beni geldi. Sonuç olarak benim içime çok sinen bir iş oldu, hiçbir sıkıntım yok o konuda.

MÜZİĞİN   AKADEMİSİ

Tarık Sezer Akademisi nasıl bir oluşum?

Akademiyi 2016 yılında açtık. İkinci sezonumuz bitti. Gayet güzel gidiyor. Öğrencilerimizin yaş aralığı 4’den başlıyor üst sınır yok. 60 yaşında gelen öğrencilerimiz de oluyor. Yaklaşık 150 öğrencimiz ve 23 eğitmenimiz var. Bir akademi olmanın dışında aynı zamanda bir ev ortamı. Burada piyano, gitar, vokal, vurmalı, elektrik gitar ve flüt gibi dersler veriyoruz.  Dersler teori dışında birebir gerçekleşiyor. Öte yandan şu an sektörde olup ders almaya gelen sanatçılar da var. Bu kesinlikle kötü bir şey değil. Kendini geliştirmesi çok güzel. Ayrıca bu akademi, İngiltere Kraliyet Royal Akademi’nin İstanbul’daki merkezi. Merkez okulu olmanın birçok avantajı bulunuyor. Bununla beraber Royal Akademi’nin ABRSM sınavlarını da burada gerçekleştiriyoruz ve başarılı olanlara sertifika veriyoruz. Bu sertifikayla dünyanın birçok okulundan burs imkânı sağlayabiliyorsunuz. Bu derece önemli bir sertifika.