29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Atilla Dorsay: Yeni Emek’in duvarlarında replikleri duyuyorum

Ünlü sinema eleştirmeni, yazar ve mimar Atilla Dorsay ile bir dönem uğruna Sabah gazetesinden istifa ettiği, yeni ‘Emek Sineması’nda buluştuk. “Salona ilk girdiğimde Emek’in ruhunu hissettim” diyen üstat bakın neler anlattı.

Gizem Tümbay24 Eylül 2016 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Atilla Dorsay: Yeni Emek’in duvarlarında replikleri duyuyorum

Türk sinemasına yıllarını adayan ve 50 yıllık kariyerine 50 adet kitap sığdıran Dorsay ile yeni Emek Sineması’nda buluştuk. Dorsay, Emek Sineması’nın yeni hali için “İnsan yaşlandıkça hayata biraz daha pratik açıdan bakıyor. Bu ideallerin ölmesi, ideolojilerin inkar edilmesi anlamına gelmiyor. Ama yaş ilerledikçe her şeye rağmen biraz daha gerçekçi oluyorsunuz” diyor.  Sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyen ve artık bu konunun sonuçlanmasını bekleyen Dorsay, yeni Emek’in ise bire bir aynı olduğunu ve hatta tiyatro repliklerinin duvarlara yapıştığını söylüyor. Anılarını topladığı bir kitabın da müjdesini veren Dorsay yarım asırlık sinema deneyimini de paylaştı.

-Emek Sineması’nın son halini nasıl buldunuz?

İnşaat aşamasındayken görme fırsatı bulmuştum. Sonunda beğendim. Adete bire bir uygulanmış. Asıl Emek Sineması’nın bütün atmosferi, dekoru, havası, batılı deyimle ambiyansı hepsi var. Bu tür binalarda manevi bir takım değerleri de vardır. Tiyatroysa replikler duvarlara yapışmıştır. Sinemaysa kuşaklar boyu izlenen filmlerin görüntüleri havada dolaşır. Böyle şairane bir yaklaşım vardır.

-Başta tepki verip daha sonra da destekliyor gibi gözüktünüz...

İnsan yaşlandıkça hayata biraz daha pratik açıdan bakıyor. Bu ideallerin ölmesi, ideolojilerin inkar edilmesi anlamına gelmiyor. Ama yaş ilerledikçe her şeye rağmen daha gerçekçi oluyorsunuz. Topluma, çevrenize, size yararını ve getirip götürdüğü somut şeyleri de hesaba katıyorsunuz. Ben yıllar boyu Beyoğlu’nda kapanan her salon için üzüldüm. Çünkü o salonlarda benim çocukluğumu süslediler, değerlendirdiler ve beni Atilla Dorsay yaptılar. Onlardan çok şey öğrendim. ‘Benim Beyoğlum’ kitabımda Beyoğlu’ndaki sinemaların tarihlerine yer verdim. O sinemalar yavaş yavaş gitti hepsinin arkasından da ağıtlar yaktık. Saray da Elhamra Sineması kapandığında da aynı üzüntüleri gösterdim. Ama Emek Sineması’nda bir farklılık oldu. Ki Emek en çok değer verdim. Hatta Sabah gazetesinden ayrılmama sebep oldu.

Alın EmeK’inizi başınıza çalın diyemem

-Karar sonucunda neler yaşadınız?

Artık öyle bir yaştayım ki, bütün bu idealler bir yana işin pratik yanına bakıyorum. Şunu gördüm ki bu salonda Emek Sineması’nın bir ruhu var. Bu salon çok güzel bir salon olarak iş görüp insanları mutlu edebilir. Arada bir eski filmler de yer alır. Bu yüzden Emek’in yeni haline karşı çıkmıyorum. Bugünkü Emek’i naçizane destekliyorum, savunuyorum. O günden sonra basına dönemedim. T24 internet sitesinde yazıyorum. Ancak orada yazarak hala körelmeyen yazma açlığımı gideriyorum. Bu açlık devam ediyor tabii. Ama bazı şeyler yanlış anlaşıldı. Ben Emek’i yıkarken ‘Aa olan oldu ne yapalım’ demedim. Yıllar geçti, “Emek bitti, güzel oldu, gelip bir bakın” dediler. Alın Emek’inizi başınıza çalın diyecek halim yok. Salona ilk girdiğimde de Emek’in ruhunu hissettim. Eski sinema yeniden aynı haşmeti ile canlandırıldı.

-Yeni Emek Sineması’nın olduğu Grand Pera’da Madame Tussauds da açılacak...

Çok taraftarım çok iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum.

-Peki ya AKM? 

Orası da benim mimari açıdan sevdiğim bir bina. Üstelik o binanın çok anlamlar taşıdığını düşünüyorum. 60’lardan beri birçok kuşağı konseriyle, tiyatrosuyla, balesiyle, sinemasıyla hizmette bulunmuş, anıları olan bir binadır. Benim gönlüm hazır sermaye de bulunmuşken onarılabilmesiydi. Bu yapılmadı. Şimdi ne olacak bilemiyorum.

Sinema kanınıza girerse kurtulamazsınız

-Mimarlığı bırakıp sinema eleştirmenliğine geçtiniz. Şu an ki durumunuzdan memnun musunuz?

Biz çok küçük bir meslek grubuyuz. Öyle yaygın bir iş değil yaptığımız. Ama işin küçüklüğüyle oranlarsanız çok büyük bir saygınlığa kavuşuyoruz. Yazılarımız okunmasa bile dilden dile dolaşıyor. Hiç şikayet etmeye hakkımız yok. Gerçi bu işten çok büyük paralar kazanılmıyor ama çok da bir çareleri yok. Ben nasıl mimarlık mesleğimi bırakıp bu işe atıldıysam diğerleri de öyle yaptı. Sinema öyle bir tutku ki kanınıza girdiği zaman kurtulamıyorsunuz.

Gümbür gümbür Türk sineması geliyor

-Çok fazla mı film yapılıyor?

Biraz iş kolaylaştı. Herkes kamerayı alıp bir film çekiyor. Ve biz sinema yazarları ne yapacağımızı bilemiyoruz. Ama bu iyi bir gidiş. Onlar kendi aralarında ayıklanacaklardır mutlaka. Genç bir Türk sineması gelecek ve gümbür gümbür de geliyor. Var olan kuşak da hâlâ çok verimli. Yeşim Ustaoğlu’nun filmi çok beğenildi ve festivalden festivale koşuyor. Reha Erdem’in filmi de Venedik Film Festivali’nde beğenilmiş. Bunlar benim bayıldığım iki sinemacı. Aynı şekilde Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu var. Bir de popüler sinemacılar var. Bütün bunlar çok zengin bir bütün oluşturuyor ve ben Türk sinemasının geleceğini çok iyi görüyorum.

-Bir yönetmen tarafından ölümle tehdit edildiniz...

Diğer meslek sahiplerinin yaşadığı zorlukların yanında bunların önemi yok. İş adamıysanız iflas edebilir ve binlerce kişinin aç kalmasına neden olabilirsiniz. Madende çalışıyorsanız başınıza ne zaman ne geleceği belli olmuyor. Bütün bunların yanında biz sinema eleştirmenlerinin arada sırada hakarete uğraması veya kırk yılda bir, bir yönetmenin “Seni öldüreceğim” tehdidine uğramak çok da önemli değil. Bunların adını bile etmek istemiyorum. Şerif Gören isimli filmlerini beğendiğim bir yönetmen, ki beğendiğim şuradan belli ‘Yüz Yılın Yüz Türk Filmi’ kitabımda 3-4 filmini ele aldım.

-Kitap çalışmaları nasıl ilerliyor? Yeni çalışmalar var mı?

Hep var. Şimdi anılarımı yazmaya başladım. Anılarım birkaç yıl içinde bitmiş olur. ‘Yeşilçam’dan Yüz Portre’ isimli bir kitabım vardı. Her bir sanatçının benim çektiğim portresinin yer aldığı. Onun ikinci cildini hazırlıyorum. Milliyet Sanat’ta her ay yayınlanan ‘Sinemanın Unutulmuş Hazineleri’ eski filmlerden bir dil DVD’si izleyip yazı yazıyorum. Onlar 50-60 kadar oldu. 100’e kadar tamamlayıp bir kitap haline getirmek istiyorum.

Hangisini takip edeceğimi şaşırıyorum

-Geçtiğimiz sene Türk Sineması’nın 100’üncü yılıydı. Sinemamızın son yıllarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok fazla film yapılıyor bir kere öncelikle onu söyleyebilirim. Mesela bu hafta üç tane Türk filmi çıkıyor ki daha sezon doğru düzgün açılmadı. Bazıları ‘buna mutlaka hemen gitmeliyiz’ dediğimiz filmler. Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Şahan Gökbakar veya Ata Demirer gibi birisinin filmleri veya otör sinemacılarımızın filmleri ya da adı duyulmuş yönetmenlerimizin filmlerine çok fazla saygım var. Bunlar öyle değil hiç adı duyulmamış yönetmenler ama iyi işler yapıyorlar. En son ‘Albüm’ filmi Cannes Film Festivali’nde çok beğenildi. Daha öncesinde ‘Mustang’ filmi yine Cannes’da gösterilip büyük beğeni aldı. ‘Sivas’ filmi de Venedik Film festivalinde bizlere ödül getirmiştir. Böyle gencecik yönetmenler bir takım filmlerle geliyorlar ama ne olduğunu bilmiyoruz. Bu filmlerden her hafta bir ya da iki tane çıksa tamam ama bu hafta üç tane o tür film var. Bazen hangisi takip edebileceğimizi şaşırıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup Göndermişti

Emek Sineması’na kazma vurulduğu gün gazeteciliği bırakacağını yazan  Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), Onursal Başkanı Atilla Dorsay, dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a mektup yazdığını söylemişti. Ardından Erdoğan’a sert eleştirilerde bulunmuştu. Netice alamayınca Aralık 2011’de Sabah gazetesindeki görevinden istifa etmişti.