29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Batı masalları bizim çocukları bozar

Ailelerimizden öğrendiğimiz masalları çocuklarımıza anlatmadan önce bir kez daha düşünün. Batı’nın sözde masum masal kahramanlarının vahşi yüzlerini fark etmediğimiz gerçeğini yüzümüze çarpan Pedagog Soner Koşan, çocuklara yerli ve pozitif masalları anlatmamızı öneriyor.

FATMA ERSOY 2 Aralık 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Batı masalları bizim çocukları bozar

Çocuklara hayal güçlerinin artması için iyi niyetle anlatılan masalların ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısınız? Öncelikle bildiğiniz masalları hatırlayın; Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses, Külkedisi, Uyuyan Güzel… Batı kökenli bu masalları sorgulayınca aslında ne kadar tehlikeli olduklarını ve miniklerin bilinçaltlarını ne hale getirdiklerini anlayacaksınız. Alfa yayınlarından çıkan Kırmızı Anahtar kitabında “Masalların içinde vahşet, kan, öfke, intikam, sınıflar arası uçurum gibi birçok olguyu anlatıyoruz” diyen Pedagog ve Psikoterapist Soner Koşan’la masalları, duyguların ve mantığın insan hayatına etkilerini konuştuk. 

- Kitabınızın çift kapağı var. Bunun özel bir nedeni var mı?

İki taraflı tek kitap. Kitabın bir tarafı mantıklı diye tabir ettiğimiz birçok olguyu tekrar sorgulatıyor, diğer tarafı ise duygusal diye adlandırdığımız yaşadığımız birçok kavramın, davranışın aslındaki travma ve korkuların bizi nasıl yönetebildiğini gösteriyor. Kitabın tam ortasında aşk ve mantık buluşuyor. Kitabın bir yüzünden başlayan yazılar yüreğin nefesine, kitabın diğer yüzünden başlayan yazılar ise aklın sesine ayrıldı. Akıl ve yürek, kitabın iki farklı ucundan başladı kendini anlatmaya. Akıl bilimden, yürek sevdadan uzaktı. Akıl bilime ulaşmak için korkulara, yürek sevdaya ulaşmak için duyguların en işveli olanına yakınlaşmıştı. Vardıkları yerde kendilerini bulmaya çalışan bu iki olgu nereden geldiklerini unutup kendilerini tanımaya çalışıyorlardı. Bu arayış ve yanılsama on binlerce yıldır sürüyor. Bu iki özel olgu bir bütünün en nadide parçaları olduğunu birbirlerine önyargısız baktıklarında anlayacaklardı.

MİNİKLERE YERLİ VE POZİTİF MASALLAR ANLATILMALI

- Duygularımız ve mantığımız hayatımızı şekillendiriyor. Peki hangisini ilk sıraya koymalıyız? 

Kararlarımızı etkileyen en önemli olgular yaşadıklarımızdır. Geçmişte yaşadığımız, şahit veya tanık olduğumuz olaylar bizi mantıklı veya duygusal tabir ettiğimiz kararları vermeye zorlar. Bu kararlar gerçekten mantıklı mı yoksa duygusal mı sormak gerek. Duygusal ve mantıklı karar vermek için kendimizle yani çocukluğumuzla barışmalıyız. Kitap, mantığın ve duyguların en çocuk haline, yani samimiyetimizin en yalın haline geri götüren hikayelerle bize dayatılan ve sorgulanmayan birçok klişe ve kalıplara karşı öz benliğimizin farkına vardırtmaya çalışıyor.

- Çocukken dinlediğimiz masallar hayatımızı nasıl etkiliyor? 

Masalları neden anlatırız? Çocuklarımızın hayal güçlerinin, yaratıcılıklarının gelişmesi, huzurlu uyumaları ve güzel, tatlı rüyalar görmeleri için anlatırız. Masalları çocukların en sevdiği kişiler olan anne, baba, büyükanne ve dedeler anlatır. Nerede anlatır? En masum, en savunmasız oldukları yer olan yataklarında. Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses gibi birçok masalı sorgulamadan çocuklarımıza anlatıyoruz. Kırmızı Anahtar’da anlattığım gibi masalların içinde vahşet, kan, öfke, intikam, sınıflar arası uçurum gibi birçok olguyu anlatıyoruz. Kırmızı Başlıklı Kız masalında kurt babaanneyi yiyor sonra avcılar geliyor kurdun karnını yarıyor taş dolduruyor… Masal biter, bizler de uykuya dalarız. Bunu dinleyen çocuğun bilinçaltı nasıl çalışır diye düşünmeye gerek yok, çevremize bakmamız yeterli. Bu masalların yerine yerli ve içinde pozitif olaylar barındıran masalları anlatın. İçinde çocuklarınızın sevdiği kahramanlar, hayvanlar özgürce gülerek oyunlar oynasınlar, balıklar ağaca tırmansın, sincaplar denizin altında yüzsün. Hayal dünyaları gelişsin.  

- Küçük yaşta zorbalığa veya istismara uğrayan çocukları nasıl sağlıklı yetiştirebiliriz? 

İstismarın her türlüsü insanlık ayıbıdır. Küçük yaşta olan istismarlar kişide ömür boyu stres, öfke, kaygı, korku oluşturabilir. Öncelikle bu istismarların önüne geçebilecek devlet politikalarının yürürlüğe girmesi ve uygulanması gerekir. Sonrada bu istismara uğrayan kişilere psikoterapi, danışmanlık hizmeti almaları konusunda devletin destek vermesi gerekir ki bu kişiler normal yaşama dönebilsinler. Toplumun geneline yayılan bir eğitim seferberliği oluşturulabilir. Örneğin; ilkokul, ortaokul, lisede etik nedir, ahlaki normlar ve insan hakları üzerine temel derslere yer verilmesi zamanla bu istismarların azalmasına vesile olacaktır.

Aileler duyguları bastırıyor

- Travma geçiren çocuklar ileride ne gibi sorunlarla karşılaşıyor?

Travma, psikolojide herhangi bir bedensel, ruhsal saldırıda kişinin gerektiği gibi tepki verememesi, çözüme ulaştıramaması, dolayısıyla da uzun yıllar bu travmanın etkisinde kalarak yaşaması anlamına gelir. Travma çocukluk döneminde olmuşsa çocuk bu travmayı yenmek için birçok kaygı, korkulu davranışlar sergiler. Her davranışta başka bir asosyal, öfkeli, tepkileri çağırmaya başlar. Bu bir kısır döngü halinde sürebilir. Yaptığım araştırmalarda görüyorum ki travmanın rehabilitasyonu ve çözümlenmesi alanında maalesef toplumsal olarak bilinçli değiliz. Travmaya maruz kalan kişilere en çok “Bunlar da gelir geçer, bir şey olmaz, kim bu sorunları yaşamadı ki, aman sus, sen artık büyüdün, buna ağlanılır mı, güçlü ol, yaşam bu şekilde, güçlü ol sende vur…” gibi cümleler kuruyoruz. Bu cümlelerin içinde anlama ve algılama yok yalnızca bastırma ve agresyon var. İşte biz travmaları böyle yenmeye çalışıyoruz. Bu nedenledir ki yalnızlaşma, agresyon, insana saygı, düşünceye saygı konularında maalesef her geçen gün geriliyoruz.

- Psikolojik tahribata uğramamış, sağlıklı bireyler için çocuklarımıza nasıl davranmalıyız?

Önce dinlemeyi öğrenmeliyiz, karşılaştırma yapmamalıyız, olayın büyüklüğü veya küçüklüğüne bakmadan onu anlamaya çalıştığımızı hissettirmeliyiz. Bizden korkmamayı, bedenine saygı duymayı, kendini ifade edebilecek özgüveni ancak bizim filtresiz, koşulsuz kararında vereceğimiz sevgi ile yenebilirler. İstanbul’da okullar ve kurumlarda Bilinçli Ebeveynler Okulu eğitimleri verdik. Buralarda anlattığımız; ‘Çocuğunuzu koşullu değil her daim sevin ki onlarda sizi her daim örnek alabilecek özgüvene sahip olabilsin.’ Duygu çapalaması diye kullandığım bir cümle var. Nasıl ki topraktan verim alabilmek için toprağı çapalıyor, hava almasını sağlıyorsak, herhangi bir olumsuz durumda duygu çapalaması yapın. Çocuğunuzun bu konuda ne hissettiğini defalarca sorun, yargılamadan sohbet edin, stresini boşaltmasını sağlayın. Böylelikle çocuk olumsuzlukları yenmede hazırlıklı olur ve ebeveyni ile daha güçlü bağ kurar.