30 Nisan 2024 Salı / 22 Ramazan 1445

Hat eserleri bir aksesuardan daha fazlası

Hat eserlerinin aksesuar olarak düşünülmemesi gerektiğini söyleyen Biksadsanat Atölyesi yöneticisi Fatma Biçer, “Eserde asıl olan yazının anlamıdır” diyor. Biksadsanat Atölyesi’nden Sinan Günüç ise “Evlerde sanat eserleri koltuğa göre planlanmaz. Çünkü koltuk eşyadır, gelenekli sanatlar ise medeniyetimizin parçasıdır” diye konuşuyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ12 Mayıs 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Hat eserleri bir aksesuardan daha fazlası

Hat sanatı, insanı Allah’a yaklaştıran ve manevi yolculuğun tamamlanmasında ruhu terbiye etmenin en güzel yollarından biri. İslam sanatının eşsiz örneklerinin verildiği hat sanatı günümüzde de evlerde ve çalışma alanlarımızda kendine yer buluyor. Ancak kimileri Kur’an ve İslam medeniyetiyle kaynaşmış olan bu yazıyı okuyamadığı ve arkasındaki mânâyı kavrayamadığı için eserleri sadece bir aksesuar olarak kullanabiliyor. Hâl böyle olunca da evin baş köşesinde olması gereken bir Hilye-i Şerif, merdiven boşluğuna asılabiliyor. Bu nadide eserlerin evlerde doğru konumlandırılması için danışmanlık hizmeti veren Biksad (Bilim Kültür ve Sanat Derneği), gelenekli sanatların üretildiği yetkin bir merkez olmanın yanı sıra sanat eseri alıcılarına da yönlendirmelerde bulunuyor. 

İslam medeniyetine ait güzelliklerin bugün de hayatımızın anlamlı bir parçası olabileceğine vurgu yapan Biksadsanat Atölyesi yöneticisi Fatma Biçer ve Biksadsanat Atölyesi satış sorumlusu Sinan Günüç ile gelenekli sanatlarımızın günlük hayatımızdaki karşılığını konuştuk.

GELENEKLİ SANATLAR TEKKELERDE ZUHUR ETTİ

Hat sanatının temelinde Allah’ın kelamını, Peygamber Efendimizin sözlerini en güzel şekilde yazmak anlayışı olduğunu söyleyen Fatma Biçer, “Gelenekli sanatların genel anlamda zuhur ettiği yerler tekkelerdi. Tekkeler insanların gönüllerinin bezendiği mekanlardır. Tekkelerde bu sanatlar, insanların ufuklarının açılmasını ve manevi anlamda derinleşebilmelerini sağlamak adına yapıldı. Gelenekli sanatlar asla bir meslek ya da para kazanma aracı olarak düşülmemiştir” diyor. Bugün kapitalist sistemle birlikte sanatta ciddi bir yozlaşma olduğunu söyleyen Biçer, “Gelenekli sanatlar, asıl amacı dışında yapılmaya başladı. Biksad olarak geleneğimizden taviz vermeden bu işi icra etmeye çalıyoruz. Asıl olan gönülleri bezemektir” şeklinde konuşuyor. 

Hat eserlerini yaşam alanlarımıza doğru bir şekilde koyabilirsek hem evlerimizde hem de kendi içimizde büyük değişimlerin olacağını vurgulayan Biçer, levha haline getirilen hadisler ve ayetlerin günlük hayatımızda bize sürekli mesaj vererek doğru istikamette olmamızı sağlayacağının altını çiziyor. 

HİLYE-İ ŞERİF EVİN BAŞ TACI

Hat levhalarının nereye ve ne şekilde asıldığının önemini de anlatan Biçer, “Buradan eser almak isteyenlere ücretsiz danışmanlık hizmeti veriyoruz. Sözgelimi, Hilye-i Şerif, Peygamberimizin fiziki özelliklerinin anlatıldığı bir metindir. Onun yeri evin başköşesidir” diyerek bu konularda da yönlendirmelerde bulunduklarını söylüyor.  

NEREYE ASILMALI?

Gelenekli sanatlar türünde ortaya konulan işler, klasik eser olma özelliği taşır. Bundan dolayı klasik bir ev ortamının bu eserler için daha uygun olacağını vurgulayan Biçer, modern tarzda hazırlanmış evlerde de hat eserlerinin yer alabileceğini söylüyor. Fatma Biçer’e göre hat eserinin evlerdeki halı, perde, kitaplık ile bir uyum içerisinde olması o levhada yer alan sözün etkisini ve ahengini de artırıyor. Fatma Biçer hat eserlerinin evlerde doğru konumlandırılması ile ilgili olarak da şu ipuçlarını veriyor: 

- Bir evde mutlaka olması gereken en önemli eser, Hilye-i Şerif ve Esmâ-ı Hüsna gibi eserlerdir. n Hilye-i Şerif, Peygamberimizi evimizde ağırlayamıyoruz bu vesileyle şemail-i şerifini evde ağırlayalım düşüncesinden ortaya çıkmıştır.

- Evlerin giriş ve çıkışında “Bismillahirrahmanirrahim” yazan hat eserleri konulabilir.

- Hat eserlerinin yanında akranları olması lâzım. Bir Hüsn-ü hat eserinin yanına onun boyutuna göre daha küçük onunla bütünleşecek çini, şükufe ya da ebru sanatından eserler konulabilir. Böylece hem eserler zengin durur hem de tamamlayıcı olur. 

İSLAMOFOBİNİN PANZEHİRİ SANATTIR 

Medeniyetimizden çok koptuğumuzu düşünen Sinan Günüç, İslam medeniyetinin bugün de yaşanabilir bir medeniyet olduğunu insanlara anlatmak istediklerinden bahsediyor. Günüç, “Günümüzde DEAŞ, El Kaide gibi örgütler, dünyada İslamafobi’yi besliyor. Biz bu algıyı kırmak, sanat eserleri ile insanlara ulaşmak, medeniyetimiz güzelliklerini göstermek istiyoruz. Böyle küçük hareketlerle büyük mesajlar verebileceğimizi düşünüyorum. İslam medeniyeti geçmişte kalmadı o güzellikler şimdi de yaşanılabilir” diyor. 

Kur’an-ı Kerim nazil olduktan sonra onu güzel yazma hevesinin başladığını belirten Sinan Günüç, “Kur’an-ı Kerim’e göre yazı türleri gelişti. Yazıdan sonra daha güzel süsleyelim diye tezyini sanatlar ortaya çıktı. Akabinde ise cildi de güzel olsun demişler ve cilt sanatı ortaya çıkmış. Kur’an-ı Kerim’in etrafında şekillenen sanatlar daha sonradan bir medeniyet oluşturdu” şeklinde konuşuyor. 

BİZE GEÇMİŞİMİZİ̇ HATIRLATIYOR 

Teknoloji çağı ile birlikte bugün derin düşünme yetimizi, iç dünyamızda seyre çıkma özelliğimizi kaybettiğimizi vurgulayan Günüç, “Sanat eserleri bize bu kaybettiğimiz şeyleri geri getirebilir. Mesela evin baş köşesine bir Hilye-i Şerif astığınızda onu görüp, onunla bir bağ kurabilirsiniz. Bu bağ geçmişle kurulan bir ilişkidir. Biz insanlara geçmişini hatırlatmak istiyoruz. İnsanlar özel günlerde birbirine hediye alıyor. Gelenekli sanatların öneminin farkında olanlar bu sanatların yer aldığı levhaları hediye olarak götürebilir. Böylece başka bir evde daha insanların geçmişi ile bağ kurmaları sağlanır. Bu döngü böyle devam ederse medeniyetimizin simgeleri evlerden evlere yayılarak kendine bir yer bulur” şeklinde konuşuyor. İnsanların evlerini İslam medeniyetini yaşadıkları bir ortam haline getirme çabası içinde olduklarını vurgulayan Günüç, hat eserlerinin sanatsal açıdan da çok değerli olduğuna değinerek şunları söylüyor: “Burada sanat eserlerinin değerlerinden asla taviz vermiyoruz. Eserlerin hepsi ciddi bir hassasiyetle hazırlanıyor. Tıpkıbasım çalışmalarında da aslını kaybetmeden el yapımı kâğıtlara basıyoruz.”