16 Mayıs 2024 Perşembe / 9 Zilkade 1445

Havva, Meryem, Ayşe: Farklı kadınların ortak kaderi

Sahraa Karimi’nin Havva, Meryem, Ayşe adlı filmi Afganistan’da yaşayan, farklı sosyal statülere sahip üç kadının illegal bir kürtaj merkezinde kesişen hayatlarını konu ediyor.

ALİ DEMİRTAŞ23 Kasım 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Havva, Meryem, Ayşe: Farklı kadınların ortak kaderi

Afgan yönetmen Sahraa Karimi’nin dünya prömiyerini 76. Venedik Film Festivali’nde yapan, ilk uzun metrajlı kurmaca filmi Havva, Meryem, Ayşe Afganistan’da yaşayan, farklı sosyal statülere ve yaşlara sahip üç kadının ortak hayat hikâyelerine odaklanıyor. Afganistan’ın sosyo-kültürel durumu hakkında da önemli detaylar içeren filmi ilk kez 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Kadın Gözünden Afganistan bölümünde izlemiştim. Angelina Jolie’nin de sesini duyurması konusunda destek verdiği film İstanbul gösterimine hazırlanıyor. Film 9. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında İstanbul’da sinemaseverlerle buluşacak. Aynı zamanda Sahraa Karimi’nin de jüri olarak yer aldığı festivalde Havva, Meryem, Ayşe bugün 21.30 seansıyla yönetmenin de katılımıyla City’s Nişantaşı’nda seyirci ile buluşacak. 

Kendisiyle hem filmi hem de hayatını konuşmak üzere bir araya geldiğimiz Karimi’yi biraz daha yakından tanıyalım. Sahraa Karimi ikinci kuşak Afgan yönetmenlerden. Ailesi Afganistan’dan İran’a göç etmek zorunda kalmış. Karimi’nin sinemaya girişi ise tamamen rastlantısal. 14 yaşındayken İranlı bir yönetmenin “Güneş’in Kızları” adlı filminde Afgan bir kızı canlandırmış Karimi. Ve ondan sonra hayatı tamamen değişmiş: “Biz mülteciler olarak İran’da kapalı kutular şeklinde yaşıyorduk. Bu filmde oynamak benim için bir pencere açmış oldu. Aynı zamanda sanat dünyasına giriş yapmama da bir vesileydi bu film. Annem gerçek bir kitap kurdudur, aynı zamanda çok güzel hikâyeler anlatır. İyi hikâyeler kurgular. Bunun kanımda olduğunu hissediyordum ama nasıl ortaya çıkaracağımı bilmiyordum. Bu filmde oynayınca aslında hikâye anlatmanın başka bir yolunun da olduğunu ve çeşitli imkânlarla gerçekleştirebileceğini görmüş oldum.” 

Oynadığı filmin epey başarılı olması ve ödül alması sonucunda Bratislava’ya davet edilen Karimi, 2001 yılında 16 yaşında Slovakya’ya gitme fırsatı yakalamış: “İran’da iken düşüncelerim şuydu: Okulumu bitiririm, evlenirim, çocuğum olur ve birinin yanında çalışmaya başlarım. Ama Bratislava’ya gitmemle birlikte hayatım tamamen değişti. Orada benimle ilgilenen insanlara burada kalmak istediğimi söyledim. Polis departmanı ise bana ‘Peki ne yapmak istiyorsun?’ demişti. Yönetmen olmak istediğimi söylediğimde ‘Yapamazsın, nasıl yapacaksın ki? Ne dil biliyorsun ne de burayı tanıyorsun…’ demişlerdi. Ben kendime güveniyordum. ‘Yapabilirim, İran’da mülteci kampında kalıyorum’ dedim. Onlar da beni gerekli insanlarla görüştürdüler.” Bu sürecin sonunda Karimi Slovakya’da kalmış ve bir üvey annesi ile bir üvey babası olmuş. Öz anne ile babasının bütün bu sürece nasıl yaklaştığını sorduğumda ise şöyle yanıt veriyor Karimi: “Annem zaten ben giderken geri dönmeyeceğimi biliyordu. Çocukluğumdan beri hep çok cesur kararlar almış, girişken bir insandım.” Yeni ailesiyle yaşamaya başlayan Karimi, burada sinemaya sıfırdan başlamış ve on sene boyunca bu alan üzerine çalışmış. İki yıl boyunca dil öğrenen Karimi 2003 yılında üniversiteye girmeyi başarmış, 2012’de ise doktora unvanını almış. 2013 yılında Afganistan’a geri dönme kararı alan Karimi’nin üvey ailesi bu kararı için ilk etapta endişelenmiş: “Ama kalbimin sesini dinlememi söylediler. Ben de kalbimin sesini dinledim. Onlarla hala görüşüyorum. Sadece okuyarak bugünkü ben olmadım. Ailem, arkadaşlarım, hepsinin bana katkısı var. Onların benim hayatımda yeri ve önemi büyük. Bugünkü ben olmama; duygusal, estetik ve toplumsal açıdan hepsinin katkısı oldu. Onlar sayesinde o toplumun da bir parçası oldum.”

GÜNÜMÜZÜ SOLUYAN BİR FİLM YAPMAK İSTEDİM 

Slovakya’da bulunma sürecinde birçok kısa film çeken Karimi, kendi tarzını bulmaya çalışmış. Fakat henüz öğrenciyken dahi kadın, annelik, göçmen konularına ama tümüyle kadın öykülerine odaklanmış Karimi. Afganistan’a döndüğünde ise hemen film çekmek gibi bir düşüncesi yokmuş: “Dönünce ilk yaptığım şey gözlemlemek oldu. Önce toplumu ve Afganistan’ı bir tanıyayım dedim. Herkesin hikâyesini dinledim. Özellikle kadınları ve onların hikâyelerini çok dinledim. Konu Afgan kadını olunca bolca klişe var. Hem sinema endüstrisinde hem de medyada. Ben bu klişelerin ötesine geçip farklı bir şekilde ifade etmenin yollarını aradım. Çünkü bunlar aslında değinilmeyen ve ortaya, açığa çıkarılmayan, dökülmeyen konular oluyor, kimse bununla ilgilenmiyor çünkü. Filmde olduğu gibi, günlük hayatta da kadınların, eğitimli kadınların ya da genç kızların öyküleri hep birbirine benziyor. Bir noktada kesişiyor. Ben gerçek hikâyelerin peşindeyim.” 

Karimi filmde anlattığı üç kadının hikâyesi için ise şunları söylüyor: “Üç kadın, üç gerçek hayat. Bunun için birebir röportaja gerek yok. Çevremdeki kadınlarla çok konuşuyorum. Ve o filmdeki karakterlerden birisi de benim arkadaşım. Bir diğeri ise bütün Afgan kadınların başına gelen bir meseleyi temsil ediyor. Afganistan’da kadınların yüzde 99’u hayatlarını ev içinde geçiriyor. Meryem mesela televizyon sunucusu. Onu sadece işinde görüyoruz sonra evine gidiyor. Ama Ayşe sokaklarda gördüğümüz bir kadın. Mekân seçimleri anlattığım kadının öyküsüne bağlı. Geleneksel bir kadın çoğunlukla evde. Ama yeni kuşak gençler çoğunlukla sokaktalar.” 

Havva, Meryem, Ayşe’nin çekimlerini tüm zorluklara rağmen Afganistan’da gerçekleştiren Karimi bu süreci şöyle anlatıyor: “Benim için mekânın, kişilerin gerçekliği ve özgünlüğü çok önemli. Belgeselci bir geçmişten geliyorum. Çekmiş olduğum belgesellerim var. Bu nedenle Afganistan’ı tercih ediyorum. Karakter ve atmosferin bir arada otantik oluşu benim için oldukça önemli. Avrupalıları Afganistan’da bir şey yapmaya ikna etmek çok zor. 40 gün setteydik ve bu 40 gün boyunca beş kez patlama oldu. Daha sonra Kabil’de deprem oldu. Çok sorun yaşadık ama kendime şunu dedim. ‘Sen bu filmi Kabil’de yapmak istiyorsun ve Kabil’de yapacaksan bu sorunlara da katlanacaksın. Çünkü bunu şimdi yapmazsan başka zaman bir daha yapma fırsatın olmayacak.’ Kabil sürekli değişimde ve dönüşümde olan bir kent. Yüksek binalar yapılıyor ve bir yandan da gelişiyor. Ben de şehrin beş yıl içinde dönüşen bu karakterini işlemek istedim. On sene evvel herkes Hint dizilerini izliyordu. Ve kızlar da Hintliler gibi giyiniyorlar ve evlerini Hint evi gibi dekore ediyordu. Şimdi ise Türk dizileri izleniyor. Kızlar Türk kızları gibi evler ise Türk evleri gibi dekore ediliyor. Ben bu değişimi yakalamak, göstermek istedim. Afganistan’da şu an kürtaj, hamilelik ve benzeri konuların öne çıktığı bir süreç yaşanıyor. Ben dönüp tarihe bakan bir film yapmak istemedim. Günümüzü soluyan, güncel bir film yapmak istedim.”

Ali Demirtaş Afgan yönetmen Sahraa Karimi ile birlikte.

AFGAN SİNEMASINDAN BAHSETMEK MÜMKÜN MÜ? 

Kendisine Afgan sineması hakkında ne düşündüğünü sorduğumda ise şunları söylüyor Karimi: “Evet Afganistan’da böyle bir hareket başladı. Bu yıl beş Afgan’ın filmi dünyanın en önemli festivallerinde yarıştı. Bir araya gelip konuşmamız lazım. Birbirimizin stillerine, bakış açılarına, yaklaşımlarına saygı duyarak bir araya gelebilmemiz gerekiyor. Önemli olan Afganistan’da çekip çekmemek değil. Önemli olan Afganistan’ın ve sinemanın ruhunu taşıyor olması. Biz Afgan sinemasını görünür kıldık. Ama bunu bireysel olarak sürdürürsek fazla bir kazanımımız olmaz. Bir araya gelip, yeni Afgan sinemasının dilini oluşturmalıyız.”

JOLIE İLE İLETİŞİM KURDUM ÇÜNKÜ… 

Angelina Jolie, Havva, Meryem, Ayşe filmi için yayınladığı destek mesajında şunları söylemişti: “Bu zarif ve dokunaklı film günümüz Afganistan’ında genç kadınların hayatlarını anlatıyor. Evlilik, aşk, dostluk, aile ve annelik sarmalında Afgan kadınlarının letafetini, güzelliğini ve ruhunu sergiliyor. Afganistan’da yapılan her film akıntıya karşı gelmektir. Afganistan’ın geleceğinin henüz muallakta olması, kendi evlerinde olduğu kadar toplum içinde de özgürlüğü, bağımsızlığı, güvenliği ve kendi seçimlerini yapmayı hak eden milyonlarca Afgan kadının hayatını tehdit ediyor.” Karimi ise bu mesajın yayınlanma sürecine giden olayların nasıl geliştiğini şöyle anlatıyor: “Filmin fragmanını Angelina Jolie’nin ofisine gönderdim. Jolie filmin linkini istedi. Sonra da basında çok alıntı yapılan meşhur mesaj dünyada yankı buldu. Bunu yapmamın sebebi şu: Benim filmim düşük bütçeli. Çok fazla dağıtım imkânı bulamayacaktı. Tabulardan bahsediyor. Filmimde anlattığım konular gündeme gelsin ve daha çok ses olayım istedim. Bu nedenle Jolie’yi tercih ettim. Afganistan’a 2 kez gelmişti. Ülkenin durumunu biliyordu. İnsanlar Afganistan’a dair kadına dair başka bir Afganistan öyküsüne tanık olsunlar istedim. Herhangi bir maddi destek vermedi. Ama büyük bir görünürlük kazandırdı.”