26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

'Meme kanserini önleyemeyiz ama riski azaltabiliriz'

Dünyada ve ülkemizde meme kanseri görülme oranı her geçen gün artıyor. Bunda en önemli etken ise çevresel faktörler diyen Meme Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Pelin Basım, “Alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Sigara ve alkol kullanımını azaltmak, işlenmiş gıdalardan uzak durmak, bel çevresindeki yağlanmaya dikkat etmek, düzenli spor yapmak gerekiyor. Bu çevresel faktörleri en aza indirirsek riski de azaltabiliriz ama sıfırlayamayız.” diyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ26 Ekim 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
'Meme kanserini önleyemeyiz ama riski azaltabiliriz'

Ülkemizde her 8 kadından biri meme kanseri ile karşı karşıya kalıyor. 40 yaş üstünde sık görülüyor. Son yıllarda 40 altı yaş meme kanserlerine de çok rastlanıyor. Üstelik bu kanser türü sadece kadınlarda görülmüyor. İstatistiklere göre her yüz meme kanserinden biri erkeklerde görülüyor. Erkeklerde meme kanseri az görülse de hastalık daha agresif seyrediyor. Bu nedenle hem kadınların hem de erkeklerin meme kanserine karşı bazı önlemleri almaları şart. Dünya Sağlık Örgütü tarafından Meme Kanseri Farkındalık Ayı olarak kabul edilen ekim ayı içerisinde insanları bilinçlendirmek amacıyla birçok etkinlik düzenlendi. Verilen en net mesaj ise “Erken tanı hayat kurtarır.” 

Kendi muayenenizi evde yapmalısınız

Kanser kontrolsüz hücre çoğalması demek. Meme kanseri de memedeki epiteriyal veya mezenkimal denilen hücrelerin kontrolsüz bir şekilde normalden daha hızlı çoğalması ile oluşuyor. Son yıllarda ciddi bir artış var, meme kanserinde. “Bunun nedeni bu kansere yol açan çevresel faktörlerin, uyaranların artmış olması. Buna örnek olarak hava kirliliği, beslenmedeki problemler, özellikle işlenmiş gıdaların fazla tüketiliyor olması, uzun süre radyasyona maruziyet, özellikle kapalı alanlarda bulunan reaktörler, kullanılan bazı ilaçları gösterebiliriz. Uzun süre düzenli hormon preparat kullananlarda olabiliyor. Kontrolsüz ve uzun tüp bebek deneyişleri de meme kanserine yol açabiliyor. Bu noktada meme kontrolü yapılarak tüp bebek sürecine başlanmalı.” diyen Medipol Üniversitesi Hastanesi Meme Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Pelin Basım, meme kanserini önlemek için yapabilecek en doğru hareketin hayat alışkanlıklarımızı değiştirmek olduğunu vurguluyor. Basım, meme kanseri riskini azaltmak için yapılacakları şöyle anlatıyor: “Sigara ve alkol kullanımını minimumda tutmak, işlenmiş gıdalardan mümkün olduğunca uzak durmak çok önemli. Kiloya özelikle bel çevresindeki yağlanmaya da dikkat etmek gerekiyor. Bu yağlanma meme kanserine öncü olabilir. Tamamen önlemek mümkün değil çünkü hepimizin genlerinden kaynaklı bir yatkınlığı olabilir. Zaten tümör hücreleri genlerdeki bir ufak kırılma ile oluşuyor. Bu kırılmalar çevresel faktörlerden etkilenerek ortaya çıkıyor. Bu faktörleri en aza indirirsek riski de azaltabiliriz.” 

Her hastalıkta olduğu gibi meme kanserinde de erken teşhis önemli. Ancak genelde çok ağrı, sızı yapmadığı için erkenden anlaşılmıyor. Evde kendi kendine muayene etmeyi öğrenmek ve rutin kontrole gitmek gerekli. Özellikle duştayken yaparsak kitleleri algılamak daha kolay olabiliyor. Adetten sonraki ilk bir hafta içinde yapılmasını tavsiye eden Dr. Basım, “Orta 3 parmağın ucu ile dairesel ve saat yönünde dönerek memenin tüm kadranlarını muayene edilmeli. 25’ten sonra kendi kendine, 35 yaşından itibaren de rutin doktor kontrol takibine başlanmalı, 35-40 yaş arasında hekimin isteğine göre ultrason yapılabilir. 40 yaşında bazal mamografi dediğimiz tarama mamografisi çekilir. Ailede 40 yaş altı mesela 35 yaşında meme kanserine yakalanan biri var ise o zaman bu kontrollere daha erken başlamak lâzım. 

Son evrede ameliyat önermiyoruz

Gençlerde hücre bölünmesi hızlı olduğu için tümörün saldırganlığının daha fazla olduğunu belirten Dr. Basım, kanserin evresinin ve türünün de önemli olduğunu söylüyor. Meme kanserinin türü ve derecesine göre tedaviler farklılık gösteriyor. “Bazı kanser türlerinin saldırganlık oranı ve  metastaz yapma ihtimali farklı. Tabi evre kısmı da çok önemli. 1 ile 4 arasında giden bir evreleme sistemi var. Birinci evre iyi, tümör küçük, lenf bezlerine sıçrama yok. 4. evre ise genelde uzak metastaz yapmış yani diğer organlarına sıçramış meme kanseri anlamına gelir. 2 ve 3. evre aradır.” diyen Dr. Basım şöyle devam ediyor: “Yeni geliştirilen kemoterapötik ajanlarla bazı meme kanseri alt tiplerinde kemoterapinin cerrahiden önce verilmesinin hem cerrahiyi kolaylaştırdığı hem de hayatta kalma süresini uzattığını göstermiş. Özellikle başka bir organa sıçramamış ama koltuk altında yayılmış ve boyutu büyük meme tümörlerinde öncelikle kemoterapi verip daha sonra hastayı ameliyata hazırlamak şimdi daha revaçta. Hastalık başka bir organa sıçramış ise o zaman cerrahiden uzaklaşıyoruz. 4. evrede kemoterapi veriyoruz. Başka tedavi türleri de var. Radyoterapi (Işın), hormonoterapi ve immünoterapi. Hastanın tipine ve evresine göre değişiyor. “ 

 “Her hastalıkta olduğu gibi meme kanserinde de erken teşhis önemli. Ancak genelde çok ağrı, sızı yapmadığı için erkenden anlaşılmıyor. Bu yüzden kendi kendine muayene etmeyi öğrenmek gerekli.”

Hastalık; nasıl geldiyse öyle gider... 

Selma Karahasan 53 yaşında ve meme kanserini yenip hayata tutunan hastalardan biri. “Hastalık, misafir nasıl geldiyse öyle gidecek” düşüncesiyle hareket ederek asla pes etmeyen Karahasan 3. evrede iken başladığı tedavisinde mutlu sona ulaştı. Hastalık sonrasında benliğini bulduğunu söyleyen ve aslında bu hastalığı bir lütuf olarak gören Karahasan’ın hikâyesini şöyle anlatıyor: “Bir gün kendi kendime aynaya bakarken sol meme ucumun içeriye kaçtığını farkettim. Önce farklı doktor ve hastanelere başvurdum. Kanser olduğumu öğrendim. Farklı tedavi söyleyenler oldu. Hatta gögsümün hepsini almak gerektiğini belirttiler. Daha sonra tam teşekküllü bir hastaneye gittim. Meme cerrahide uzman bir doktor ile karşılaştım. Meme kanserinin 3.evresindeydim. Ameliyat oldum. Kanserli bölgeyi aldılar.  Sonra kemoterapi sürecine girdim. Saçlarım döküldü. Ama şimdi yeniden çıktı. 

Bizim ailede genetik olarak kansere yatkınlık var diyebilirim. Annemin babası dedem, akciğer kanserinden öldü. Teyzem tüm kanser türlerine yakalanıp 1 ayda ölmüştü. Bundan dolayı biraz korktum. Ancak sonra hemen toparlandım. Çünkü moral çok önemli. Hastalığı öğrendiğimde hemen çocuklarıma genetik test yaptırdım. Kontrollerini de ihmal etmemelerini öğütledim. Bu zamana kadar çok kolay bir hayatım olmadı. Yoğun bir çalışma dönemim oldu. 3 tane kız çocuğum var. 7-8 yıl anneme ve babama baktım. Aynı yılın içinde annemi ve kardeşimi kaybettim. Bu büyük üzüntüler sonrasında kanser olduğumu düşündüm hep. Ama hiç pes etmedim. En büyük destekçim çocuklarım ve eşim oldu. Hastalık sonrasında benliğimi buldum. Aslında bu hastalığı lütuf olarak gördüm. Mesela daha önce hiç resim yapmamıştım. Kendime bir tuval aldım. Yağlı boya ile profesyonel bir şekilde fırça kullanmadan spatula ile resim yaptım. İnternetten bakarak çiçek motifleri işledim. İçimde var olan ne kadar duygum var ise dışarıya vurdum. Astrolojiye de merak sardım. İlgi alanlarımı farkettim. Şu an hayata bakarken daha pozitif bakıyorum. Herkesi meme kanseri konusunda farkındalığa davet ediyorum. Doktorların dediği gibi erken teşhis hayat kurtarıyor.” 

Erkeklerdeki kanser daha agresif 

Meme kanserinde tamamen göğsü almak en son çare diyen Dr. Pelin Basım, meme koruyucu cerrahilerin sayısının arttığını belirtiyor. “Çoğu hasta göğsünü aldırmak zorunda kalmıyor. Kemoterapiyi öne alma süreci tümörleri de küçülttüğü için artık meme alma ameliyatları daha az. Zaten bu operasyonlar daha fazla hayatta kalmayı çok etkilemiyor.” diyen Basım, hastadan meme komple alındıysa eş zamanlı rekonstrüksiyon (onarım) yapılabileceğini dile getiriyor. Karnından veya sırtından alınan yağ dokusuyla onarım yapılabileceği gibi protez olarak da meme yapılabileciğini söyleyen Basım, bunun hastanın durumuna göre değiştiğini anlatıyor. Meme kanserinin en çok  kemik, karaciğer, akciğer, periton zarı ve beyin zarına metastaz yaptığına dikkat çeken Basım, erkeklerdeki meme kanserinin daha saldırgan olduğunu söylüyor. Erkeklerde de meme dokusu olduğunu belirten Basım, “Meme kanseri, östrojene bağlı bir tümördür. Ama erkekte östrojene bağımlı olmama olasılığı çok daha yüksek. Bir de erkekte BRCA1 gen mutasyonu varsa o da kötü etkiliyor. Erken teşhis erkeklerde de mümkün. Onlarda aynı şekilde kendi kendini muayene edebilir. Erkeklerde daha erken fark ediliyor.” diyor.

Meme kanseri genetik olabilir 

Ailesel ve genetik meme kanserinden bahseden Dr. Basım, “Bunlarda saptanmış bir gen olmayabilir ama örneğin bir hastanın hem annesi hem teyzesi hem de anneannesi ve dedesi meme kanseri, kız da meme kanseri ama genleri negatif çıktı. Bu genetik değil ailesel meme kanseri oluyor. Saptanmış bir genetik bozukluk yok ama ailede bir şekilde bir geçiş var. Diğeri ise genetik meme kanseri. BRCA1 ve BRCA2 denilen iki tane gen mutasyonlar tarafından düzenleniyor. Genetiktir, anneden kızına geçer ya da anneanneden bir sonraki jenerasyona atlayabilir. Teyzeden yeğene de geçebilir. Dolayısıyla BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonları genetik geçişli meme kanserline neden oluyor.” dedi.  

Bulgulara dikkat 

- Memede, sert hareket etmeyen düzensiz, ağrısız kitle 

- Koltukaltındaki lenf bezlerinde ele gelen veya dışarıdan görülebilecek derecede olan şişlikler 

- Meme cildinde portakal kabuğu görüntüsü, çökme ya da çekinti olması 

- Meme ucunda renk değişikliği veya kanlı akıntı 

- Meme başının içine kaçması (Kalıtsal olmamak kaydıyla. Zamanla meme ucunun içeri kaçması hastayı alarme etmesi gereken bir durum.) 

- Meme ucunda yara veya pullanma. Bu yara ve pullanma meme kanseriyle beraber görülen paget hastalığı da olabilir. Bu hastalar daha çok cildiyeye gider, meme ucunda pullanma ya da kabuklanma oluyor diye, cildiyeciler biyopsi alır ve paget hastalığı saptanırsa meme kanseri için tarama yapmak gerekir o hastalara. 

- Memelerde ciddi asimetri, damarlanma artışı, vasküler yapılarda belirginleşme