29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Osmanlı Türkçesi’ne direnmek

Bugün otuz yaş ve altı milyonlarca Türk vatandaşı İstiklal Marşı’nı sözlük yardımı olmadan anlayamıyorsa Osmanlı Türkçesi dersi zorunlu olacak diye karalar bağlamak yerine bu ayıbın ortadan kaldırılması için neden bu kadar geç kalındığının hesabını sormak gerekir.

GÜLCAN TEZCAN13 Aralık 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı Türkçesi’ne direnmek

Bu coğrafyada Batılılaşma hareketini başlatanlar eminim bu kadarını hayal bile edememişlerdir. Son iki yüzyıldır toplumsal belleğimize şırınga ettikleri ‘muasırlaşma’, ‘medenileşme’ aşısı öylesine tutmuş ki kendi kimliğimiz, kültürümüz, dilimiz söz konusu olduğunda akıl almaz bir dirençle karşılaşıyoruz. Osmanlı Türkçesi’nin zorunlu ders olarak okutulması fikri de bunun son örneği.

Köklerimizle bağ kurmak için atılan böylesi önemli bir adımı histerik çığlıklarla karşılamak kendi gerçeğiyle yüzleşmekten duyulan korkunun tezahürü. Ancak ortada ciddi bir ikiyüzlülük var. Bir televizyon dizisinin etkisiyle Osmanlı’nın giyim kuşamı, saray aksesuarları, Osmanlı form ve desenleri bir anda popüler birer tüketim malzemesi haline dönüşüp moda olduğunda sessiz kalanlar yeni nesillerin gerçek anlamda kadim kültürüyle tanışıklık sağlaması için gerekli olan böyle bir adım iktidar tarafından atıldığında anında Osmanlı hayranlıklarından geri atım atabiliyorlar.

Osmanlı Türkçesi dersinin gerekliliğini ‘mezar taşı okuma’ üzerinden savunanlar ise çok temel bir noktayı kaçırıyor. Dil devrimiyle birlikte bu ülke çok ciddi bir kültürel travma yaşadı. Bütün yazılı kaynaklarına yabancılaştı. Sadece tarih ve edebiyat değil, sosyoloji, hukuk, tıp, matematik, müzik, sinema, tiyatro gibi onlarca alanda araştırma yapmak üzere bir arşive girdiğimizde 100 yıl önce yazılan metinlerini bile yazıldığı şekliyle okuyamıyorsak, 40-50 yıl önce Latin harfleriyle yazılmış eserlerdeki Osmanlıca kelimeleri anlayamıyorsak, burada çok büyük bir araz var demektir. 

Bir ihmal daha son buluyor

Hangimiz ecdattan kalan bir çeşmenin, vapur iskelesinin, hastanenin, okulun kitabesini okuyabiliyoruz? Bu yabancılaşma neden içimizi sızlatmıyor?  Her şey bir yana bugün otuz yaş ve altı milyonlarca Türk vatandaşı İstiklal Marşı’nı sözlük yardımı olmadan anlayamıyorsa Osmanlı Türkçesi dersi zorunlu olacak diye karalar bağlamak yerine bu ayıbın ortadan kaldırılması için neden bu kadar geç kalındığının hesabını sormak gerekir!

Batılı bir sanat dalı olarak Meşrutiyet yıllarında ikame edilen tiyatro, başlangıcından bu yana gelenekten beslenmek yerine Avrupa’daki dil ve üslubu benimsemiş. Batılı tiyatro dili ve anlayışı ile temeli atılan tiyatromuz hep tek kanadıyla uçmak zorunda kalmış. Geleneksel Türk tiyatrosu ise Kavuklu’nun kavuğundan ibaret nicedir. Gelenekselden beslenen kuşağın son temsilcisi Nejat Uygur’un vefatıyla bir devir kapandı.

Neyse ki uzun yıllardır ihmal edilen bu alanda yeni çalışmaların filizlendiğini haber aldık. Geçen hafta usta tiyatrocu Hasan Nail Canat’ın anıldığı programda yeni bir tiyatro yapılanmasının müjdesini veren İBB Kültür Daire Başkanı Abdurrahman Şen, İBB Kültür Müdürlüğü bünyesinde faaliyete geçen tiyatro biriminde geleneksel tiyatrodan beslenen yeni bir tiyatro anlayışının temellerinin atılacağını söyledi. Tiyatro ve sahne sanatlarında bu topraklardaki malzemeyi gecikmeli de olsa keşfedip hayata geçirmeye başladığımızda kimliğimizle barışıp özgüvenimizi kazanacağız. Ancak o zaman özellikle sinema ve tiyatroda yüzyıldır terk edemediğimiz adaptasyon hastalığını bırakıp kendi özgün eserlerimizi ortaya koymaya, kimlikli bir sanattan söz etmeye başlayabiliriz.