En hareketli, en çok konuşulan, konuşulacak olan BM Genel Kurullarından biri gerçekleşti. Tabii ki esas gündem Gazze'ydi. Kimi liderler kulaklarının üstüne yatsa da ABD, Filistin resmi temsilcisi Mahmud Abbas ve ekibine vize yasağı getirse de, bu yılki BM Genel Kurulu'na Gazze'deki soykırıma tepkiler damgasını vurdu.
Sonuç hemen değişmese ve İsrail'in saldırıları yarın durmayacak olsa bile şundan eminiz: tüm dünyanın Gazze'yi konuşuyor olması, BM kürsüsünden Gazze mesajları verilmesi, dünya başkentlerinde Gazze protestolarının artarak devam etmesi ve hiç beklenmeyen ülkelerin bile peş peşe Filistin'i devlet olarak tanıma kararlarını açıklamaları, ne İsrail'in ne de destekçisi ABD'nin hoşuna giden şeyler.
Dolayısıyla azımsamadan, "bundan ne çıkar?" demeden, herkes elindeki imkân neyse onunla, elindeki araç neyse onunla İsrail'in Gazze soykırımını durdurmaya çalışmalı. Gayret bizden, tevfik Allah'tan. Biz sonuçlandırmakla sorumlu değiliz; biz gereğini yapmakla yükümlüyüz.
***Her zamanki gibi Gazze için en güçlü konuşmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Türkiye, Gazze'nin ve Filistin devletinin en birinci müdafii olarak görülüyor. Özgür Özel gibi; Gazze'ye destek vermek için İsrail'i protesto etmek, İsrail'e çemkirmek gerektiğini aklı kesmeyen, İsrail büyükelçiliğinin önüne gidip protesto etmek yerine Filistin konsolosluğuna giderek poz veren bir siyasetçiden bunları anlamasını ya da takdir etmesini beklemiyoruz. Ama insan bu kadar düşük seviyeli siyaseti kendi muhalefetine yakıştıramıyor doğrusu.
İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Erdoğan'ı hedef aldığı yerde CHP'nin "Gazze'yi desteklemiyorsunuz" diye Erdoğan'a laf çatmasını mantıklı bir analiz çerçevesine oturtmak imkânsız. Ne diyelim: kifayetsiz muhterislerin at gözlüğü siyaseti deyip geçelim.
***Trump'ın "Gazze'deki savaşı durdurmalıyız" dediği kürsüde Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu savaş değil, soykırım" dedi. "Nasıl ki 70 yıl önce insanlık Hitler'i durdurduysa, Netanyahu ve cinayet şebekesini de durdurmalıdır" ifadelerini kullandı. Trump'ın herkesi zorbaladığı o kürsüde Cumhurbaşkanı Erdoğan; sorumlu, duyarlı, diplomasiyi sonuna kadar kullanan, tecrübeli, yeri geldiğinde lafını esirgemeyen ama lafın hangi adrese gittiğini de çok iyi bilen bir lider olarak konuştu.
Konuşmasının büyük bölümünü Gazze'ye ayırdı. BM kürsüsünde dünyanın imtihanı haline gelmiş cinayet şebekesini yerin dibine soktu. Küresel Sumud Filosu'na güçlü desteğini bildirdi. İsrail yayılmacılığının ve şiddetinin tüm bölge için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu anlattı. Konuşamayanların haline, içinden söylediklerine tercüman oldu. Sadece devlet başkanlarına değil, dünya halklarına hitap etti.
***Fox TV'ye verdiği röportajda doğrudan Trump'a yönelik eleştirilerini sıraladı. Trump'ın savaşları bitirme sözü verdiğini, ancak bu sözü yerine getirmediğini söyledi. Marco Rubio'nun, Erdoğan'ın bu sözlerinin ağırlığını hafifletmek adına yaptığı açıklama ise gerçekten gülünçtü: "Başkanı eleştiriyorlar ama herkes ondan randevu koparmaya çalışıyor" dedi.
Dünyanın başına bela olmuşsunuz; insanlar efendi efendi sizden randevu istiyor. Bu size verilen kıymetten değil, şerrinizden emin olmak için. Dinlerini sapıkça yorumlayan bir grup insanın dünyanın başına bela olmasına sessiz kaldığınız için; dahası her gün taze silahlar vererek soykırıma ortak olduğunuz için; terör örgütleri aracılığıyla bir takım devletleri diz çöktürmek gibi bir ahlaksızlığı dış politika haline getirdiğiniz için...
Trump'ın hamurlaşmış suratına bayıldıklarından değil; bir gün çökmesini beklediğimiz zulüm imparatorluğunuzun eli kolu hâlâ her yere uzandığı için devlet başkanları Trump'la görüşmek istiyor.
Ama gözler, kim lider kim değil, görüyor.