30 Nisan 2024 Salı / 22 Ramazan 1445

Burhanettin Duran: ''Yeni Türkiye’nin yaratılması için yeni bir...''

A Haber’de Nihan Günay’ın sunduğu Medya Dünyası programına konuk olan Seta İstanbul Koordinatörü Prof. Dr Burhanettin Duran, yeni başbakanın Ahmet Davutoğlu olarak açıklanmasını değerlendirdi.

22 Ağustos 2014 Cuma 07:00 - Güncelleme:

Ahmet Davutoğlu’nun medeniyet perspektifi ile Türkiye halkında ‘biz’ duygusunu etkin kılacağını  söyleyen Duran, “Yeni Türkiye’nin yaratılması için yeni bir milli kimlik gerekiyor” dedi

Genellikle siyasetçiler daha dönemsel düşünürler, 10’lu yıllarla düşünürler ve içinde bulundukları dönemin çocuklarıdırlar. Davutoğlu ise entelektüel derinliğinden kaynaklanarak aslında kendi zihninde 100 yıllık, 200 yıllık bir muhasebeyi yapmış olan bir aydın, bir akademisyen. O yüzden Türkiye’nin yaşamış olduğu modernleşme tecrübesinin ne olduğunu, nerden nereye gittiğimizi teorik olarak da tartışan bir isim ve genellikle yazılarında medeniyet perspektifini kullanıyordu. Konuşmalarında da bunu sıklıkla kullanıyor. Bizim medeniyetimiz; buna kadim bir medeniyet mi dersiniz, İslam medeniyeti mi dersiniz ya da Cemil Meriç’in de söylediği gibi “Bu Ülke” mi dersiniz? Bütün bunların hepsini içeren bir medeniyet kavramlaştırması. Siyasi söyleminde de bunlar var. Stratejik derinlik dediğimiz şey aslında, Türkiye’nin medeniyet birikiminin gün yüzüne çıkartılması ve Türkiye’nin bu gücüyle siyaset yapması demektir.  Bu medeniyet meselesi Erdoğan’ın konuşmalarında da önemli bir yer alır, özellikle son 3-4 yıldır aratarak ortaya çıkmıştır . Bu medeniyet söylemini olumlu bulan bir anlayışım var. Nedeni de şu bu medeniyet söylemi sert bir ideolojikleştirme değil. Daha muğlak ve esnek bir kavramlaştırma. Peki ama ne işe yarıyor. Size bir kimlik veriyor, biz duygusunu yaratıyor. Çünkü yeni Türkiye’nin yaratılması için  yeni, bir milli kimliğinin de yaratılması gerekiyor. Bu daha dar anlamdaki bir Türk kimliği şeklinde değil, daha geniş anlamdaki bir Türkiye kimliği oluşturmak için Türkiye’yi merkeze koyan ama açılımları olan Türkiye’nin kaderinin aynı zamanda Halep’le de ilgili olduğunu, sadece Gaziantep’le ilgili değil, sadece Hakkari ile ilgili değil aynı zamanda Musul’la Erbil’le de ilgili olduğunu söyleyen bu yaklaşıma biz medeniyet perspektifi diyoruz. Davutoğlu da böyle bir siyasi düşünce dünyasından geliyor. Pratikte de karşılıklarını bu şekilde görüyoruz. Bu perspektifin getirdiği en önemli şey şudur; mesela Kürt ya da Alevi sorununa ilişkin bir çözüm oluşturmaya çalıştığınızda aktif bir uzlaşmayı yaratabilecek özgüveniniz olur. Aksi takdirde hep sıfır toplamlı oyun olarak düşünürsünüz. Yani karşı tarafın aldıkları benim kaybettiklerimdir. Hayır karşı tarafın aldıkları da aynı zamanda dolaylı olarak bana katkı sağlayacak şeyledir diye düşünmek gerekir. Ben bu medeniyet söyleminin mene diyet perspektifinin bu özgüveni verdiğini düşünüyorum Davutoğlu’nun da bu iddialı dış politika girişimlerinde ve AK Parti hükümetinin iddialı iç politika sorunları çözme girişiminde de bu perspektifin çok etkili olduğunu düşünüyorum. Davutoğlu da bunu anlatabilecek bunu uygulayabilecek bir siyasetçi olarak da aslında biraz seçildi . AK Parti’nin ana felsefesine uygun bir lider olarak bir siyasetçi olarak öne çıktı. Bu söylemle birlikte yeni Türkiye’nin inşası için başbakanlık rolünü üstlenmiş oldu.