Son günlerin en iğrenç, en çok sorulan sorusu.
Neden iğrenç?
Çünkü cevabı yok.
Hadi gelin bu kısır döngü soruya birlikte cevap arayalım.
Evet, gerçekten İsrail'i kim durduracak?
Kim durduracak bu bela terör örgütünü, Amerika mı, İngiltere mi, Fransa mı, Suudi Arabistan mı?
Hiçbiri...
Peki bunlar değilse kim?
Aslında İsrail'i durduracak güç belli.
Türkiye...
O halde ne duruyoruz diyeceksiniz.
Duruyoruz çünkü maalesef devletlerarası ilişkilerde her şey öyle akıldan geçtiği gibi olmuyor.
Kahpe Dünya...
Evet, Türkiye'nin gücü İsrail'i saatler içinde çiğ çiğ yemeye yeter, buna asla şüphe yok.
Zira kıyasladıklarımızdan biri yiğit yatağı, biri it yatağı.
Aradaki bu sınıf ve güç farkı gayet normal.
Ancak öylesine kirli, öylesine kahpe, öylesine alçak ve iki yüzlü bir düzenin içindeyiz ki denge bu olmasına rağmen maalesef sahadaki karşılığı farklı yansıyabiliyor.
Peki neden?
Nedeni belli...
Türkiye İsrail'e bir hamle yaptığı takdirde üzerine çullanmak için pusuda bekleyen o kadar çok İsrail gütmesi hain batı ülkesi var ki.
Üstelik sıkıntı bununla da bitmiyor.
Diyelim ki her şeyi göze alıp İsrail'e saldırdık ve pusuda bekleyen Siyonist Avrupa devletleri de birleşip bize saldırdılar.
Böyle bir durumda İslam dünyası yardımımıza koşar mı?
Güldürdüm değil mi sizleri...
Olsun arada gülmek sağlık için iyidir.
İşte bütün mesele bu noktada düğümleniyor.
Peki Nasıl Olacak Bu İş...
O halde bu katili kim ve nasıl durduracak?
Birleşmiş Milletler mi, İslam İşbirliği Teşkilatı mı, Dünya Sağlık Örgütü mü, Uluslararası Ceza Mahkemesi mi?
Bu seçenekler içinde akla ilk gelen isim şüphesiz Birleşmiş Milletlerden sonra en büyük kuruluş olan İslam İşbirliği Teşkilatı.
Ancak bu seçeneği düşünenlerin meseleye duygusal yaklaşmalarından dolayı farkına varamadıkları bir husus var.
Düşündüğünüz o teşkilattan geriye ne teşkilat kaldı ne de iş birliği.
O ucube yapıdan geriye kalan sadece İslam, o da her ülke için geçerli değil.
Oysa Bu Teşkilat...
Oysa o teşkilat bugün yerle bir edilen Kudüs'ü, geriye sadece Gazze'si kalan Filistin'i kısacası kutsal toprakları korumak için kurulmuştu.
Neydi hikayesi...
Yahudilerin 1969 yılında Mescidi Aksa'ya yakmasından hemen sonra İslam Devletleri Riyad'da olağan üstü toplanırlar ve bundan böyle kutsal değerlere yapılacak her saldırıya birlikte karşı koymak için BM'den sonraki en büyük teşkilatın kurulmasına karar verirler.
Ancak işler planlandığı gibi gitmez.
Gerek teşkilat kurulmadan önce gerek kurulduktan sonra İslam devletleri bugüne kadar tarihlerinin en kötü ve en rezil sınavlarını verirler.
Tüm bu kara dönemin sarı öküzü Mescidi Aksa'dır.
Mescidi Aksa...
Yıl 1969...
Mescidi Aksa...
İslam dininin, İslam devletlerinin en kutsal değeri Yahudilerin saldırısı sonucu yandı.
Olay bütün İslam alemini ayağa kaldıracak bir olaydı.
Durumun farkında olan Yahudiler korkudan tir tir titriyorlardı.
İsrail'in ilk kadın Başbakanı Golda Meir sonrasında yayınladığı hatıratlarında o günü şu cümlelerle anlatıyordu.
"Mescidi Aksa'yı ateşe verdiğimiz gece korkudan sabaha kadar uyumadım. Zannediyordum ki bütün Müslümanlar dört bir taraftan İsrail'e girecekler, taş üstünde taş bırakmayacaklar, hepimizi öldürecekler.
Sabah oldu, perdeyi aralayarak korku içinde camdan dışarı baktım. Sokaklar bomboştu, kimseler yoktu.
İşte o zaman anladım ki korktuğum başımıza gelmeyecek.
İşte o zaman idrak etim ki biz bu topraklarda her istediğimizi, her dilediğimizi rahatlıkla yapabiliriz.
Çünkü gördüm ki Müslüman ümmet uyuyan bir ümmet."
Sorumuza Dönersek...
Tablo bu mu?
Evet, maalesef geçmişten bugüne tablo bu.
Bu gerçekler ışığında şimdi sorumuza dönelim, İsrail nasıl durdurulacak?
İsrail sadece ve sadece Golda Meir'in korktuğu başına gelirse durur.