CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir süredir partisinden bazı isimlerin yolsuzluğa bulaşmış olduklarını ima ederek parti yönetimine arınma çağrısı yapıyor. Geçtiğimiz pazar günü bir video mesaj yayımlamış ve iki önemli mesaj vermişti. İlkinde, "Bir siyasetçi rüşvet ve yolsuzluk sarmalına bulaşabilir ama CHP rüşvet çarkının müteahhitleriyle anılamaz." diyordu. İkincisinde ise, "CHP, Ortadoğu'da tökezlememizi bekleyen İsrail ve Amerika belasını defetmek ve devletin âlî menfaatleri için sürecin içinde olmak zorundadır." ifadelerini kullanıyordu.
Aradan geçen bir hafta içinde Kılıçdaroğlu'na karşı ciddi bir linç kampanyası yürütüldü. Biraz da bundan dolayı olsa gerek, tam da CHP 39. Olağan Kurultayı'nı yaptığı sırada bir gazeteye röportaj verdi ve daha vurgulu ifadelerle yine aynı şeyleri söyledi:
"Yolsuzluğa bulaşan kim varsa hesap vermek zorundadır. Bu devlet, yolsuzluğa bulaşan kim varsa makamına ve konumuna bakmadan, sağ kolu olsa kesip atmak, sol gözü olsa oyup çıkarmak zorundadır. Hodri meydan! Sahte hesaplarla organize linç girişimleriyle geri adım atmam. Ben doğruları söyledim; eğer bir itirazları varsa gerçek kimlikleriyle ortaya çıkıp söylesinler. Kuru gürültüye gerek yok."
Kılıçdaroğlu'nun, İmamoğlu'na atılı rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarıyla ilgili kanaati bana kalırsa soruşturmanın başladığı ya da İmamoğlu'nun tutuklandığı tarihten çok daha evveline dayanıyor. Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı'yken İmamoğlu'nun etrafında oluşturduğu ekiple CHP'de bir operasyona başladığını ve bunun için maddi kaynak oluşturduğunu düşünüyordu. İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığına hiç ışık yakmamasının sebebini büyük ihtimalle buydu.
Kılıçdaroğlu'nun üzerinde durduğu diğer konu ise, Terörsüz Türkiye sürecinde CHP'nin gereğini yapmadığı... Bir hafta önce "İsrail ve Amerika belasını defetmek" diyerek ifade ettiği görüşlerini, bu sefer "Buradaki konu, komisyon veya adaya ziyaret değildir. Suriye başta olmak üzere Ortadoğu coğrafyasındaki diğer ülkelerde yaşayan kardeşlerimizi devletimize karşı kullanmak için birçok planı olan emperyal güçlerin tehlikesini boşa düşürmektir. Cumhuriyet Halk Partisi bu konu ve tehlike üzerine bir yol haritası çizmeli ve milletimize anlatmalıdır. Türkiye'nin en önemli sorunlarından birinin çözüm sürecinde CHP istikamet çizici olmalıdır." sözleriyle biraz daha açmış oldu.
Doğrusu bu satırları okuyunca, Kılıçdaroğlu'ndan acaba kaç kere "Ortadoğu bataklığı" lafını duyduk ya da "Ne işimiz var Suriye'de?" minvalinde sözler işittik diye düşündüm. Genel başkanlık koltuğunda oturduğu 14 yıl boyunca iktidar partisinin bölge politikalarına, 2012–2015 çözüm sürecine, Suriye'nin kuzeyine gerçekleştirilen harekâtlara hep itiraz etti. PKK'ya karşı yapılacak sınır ötesi operasyon için istenen tezkereye bile "hayır" dedi. Bugün Türkiye'nin PKK terörünü tamamen ortadan kaldıracak ve Türkiye'nin güneyinde ekonomik, stratejik derinliğini artıracak bir politik vizyonun hararetli savunucusu olduğunu görmek doğrusu şaşırtıcı.
ABD destekli PYD'nin Suriye'de genişleme politikasını Kılıçdaroğlu Türkiye için hiç de mahsurlu görmezken, selefi Deniz Baykal bu genişlemenin Türkiye için ne kadar tehlikeli olduğuna dikkat çekiyordu.
İnsan sormadan edemiyor; CHP genel başkanlarının Türkiye'nin millî menfaatlerini öncelemeleri için genel başkanlık koltuğundan düşmeleri mi gerekiyor?