İsrail'in en büyük başarısı, ne yaparsa yapsın yanına kâr kalacağı ve yenilmezliğine dair kesin bir kanaat oluşturmuş olmasıdır. Evet, diyeceksiniz – ki ben de diyorum – zaten öyle değil mi? Ne yaparsa yapsın yanına kâr kalmıyor mu? 1948'den bu yana, hatta onu geçtik, 7 Ekim'den bugüne yaptıklarını başka herhangi bir ülke yapsa ne olurdu?
İsrail, 2,5 milyon insanı dünyanın gözü önünde, bir psikopatın kurbanını acı çektirerek ve bundan keyif alarak öldürmesi misali her yöntemle katlediyor. Ancak dünya devletleri, İsrail'i durdurmak için gerekli olanı yapmıyor. Hiçbir şey yapmıyor demiyorum; ama gerekli olanı yapmıyor. Çünkü herkes, ABD dışında İsrail'i durdurabilecek başka bir güç olmadığına inanıyor.
Yani İsrail'in "yenilmezliği" ve ne yaparsa yapsın yanına kâr kalacağı düşüncesi aslında haklı gerekçelere dayanıyor. Fakat bu öyle lanet bir hastalık ki, insanları hareketsiz bırakıyor. İşte tam da bu yüzden, öyle olsa bile, önce bu kör edici, uyuşturucu ve felç edici inançtan kurtulmak gerekiyor.
Devletler hâlâ İsrail'i durdurabileceklerine ikna olmadılar. Ama dünyada giderek güçlenen sivil bir direniş var. Buna tutunmamız, bunu sürdürmemiz gerekiyor.
Kendimizi değiştirmezsek hiçbir şeyi değiştiremeyiz.
İsrail yenilmez değil. İsrail bedel ödeyecek. Buna inanarak ayağa kalkan milyonlar var. Buna inanarak yola çıkan yüzlerce insan Akdeniz'de ölümü göze alarak Gazze'ye doğru ilerliyor.
İçinde her dinden, her milletten yüzlerce insan var; milyonlarcası karadan onları destekliyor. Bu uyanışı en gür sesimizle desteklemeliyiz. İnsanlar doğudan batıdan, kuzeyden güneyden, her renkten, her ırktan ortak vicdanda bir araya geldi. Küresel Kararlılık Filosu artık bize emanet.
Karadan en gür sesimizle onlara olan desteğimizi ifade etmeliyiz. Filonun menzili Gazze evet; ama aynı zamanda tüm vicdanlar. Bu yüzden, önce "İsrail yenilmez" algısını yenmemiz lazım. "Ne yaparsa yapsın nasılsa yanına kâr kalıyor" deme lüksümüz yok. Önümüze düşen fotoğraflara başımızı çevirerek sorumluluktan kaçamayız. Dahası, insan kalamayız. Gazze için harekete geçmek, sadece Gazze için bir şey yapmak değil; kendimiz için, insan kalabilmek için, aynaya bakabilmek için yapmamız gereken şeydir.
İsrail'in Katar'a saldırısı, saldırganlığının boyutunda yeni bir seviye olarak değerlendirildi. İsrail, iki gün içinde bölgedeki beş ülkeye saldırı düzenledi. Bölge ülkeleri için buna seyirci kalmanın onur kırıcı boyutunu tartışmaya mahal yok. Yine aynı yere geliyoruz: İsrail karşısındaki öğrenilmiş çaresizlik.
İslam ülkeleri, kendi aralarındaki husumet nedeniyle ABD'nin korumasını almak adına şereflerini, haklarını ve zenginliklerini ABD'ye peşkeş çekmeye başladıklarından bu yana her gün zillet içinde yaşıyorlar.
Bugün Doha'da gerçekleşecek olan İİT ve Arap Birliği Olağanüstü Zirvesi, eğer kınamanın -çok güçlü kınamanın- ötesine geçip Global Sumud Flotilla gibi kararlı, bedel ödemeye razı oldukları bir adım atmazsa, bu yük tümden vicdan sahibi insanların omuzlarına kalacak.
Gazze halkını kahramanlaştıran bu mücadele, İslam dünyasının kaybettiği bir imtihan olarak tarihe geçecek.