Bazen tarih, aynı yapıyı farklı biçimlerde yeniden kurar. Bugün Karadeniz'de yaşananlara bakınca bu hissi bastırmak zor. Rusya–Ukrayna savaşı, 1853-1856 Kırım Savaşı'nın da Birinci Dünya Savaşı'nın da hızlandırılmış bir simülasyonu gibi duruyor.
Neden mi?
Bu iki savaşın ortak paydası Avrupa dengesiydi. Kırım Savaşı, Avrupa'nın güç dağılımını koruma çabasıydı. Birinci Dünya Savaşı ise aynı dengenin çöktüğü andı. Yani mesele çevreleme değil; Avrupa'nın kendi iç dengesini nasıl kurduğu ve nasıl dağıttığıydı.
Bugün de aynı soruyla karşı karşıyayız: Avrupa kendi dengesini kuramıyor.
Tarih hızlandı. Sistem çöktü. Savaş artık eski döngülerin hızlandırılmış bir versiyonu gibi ilerliyor.
Burada kritik kırılma ABD'nin rolüdür. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurduğu düzen görünürde Vesphalya egemenlik ilkesine dayanıyordu; fakat zamanla bu düzeni borca, müdahaleye ve bölgesel kaosa dayalı bir mekanizmaya dönüştürdü. Şimdi aynı ABD, Avrupa dengesini ayakta tutan Vesphalya yapısını fiilen ortadan kaldırıyor. Kıta bu yüzden öznelliğini kaybediyor ve yeni güç dağılımı içinde yerini tarif edemez hâle geliyor.
Karadeniz'deki gemi saldırıları işte bu yapısal çöküşün deniz yüzeyine yansımasıdır.
Bu saldırılar, savaşın alanını büyütme ve çatışmayı deniz hattına doğru genişletme çabası olarak görülmeli. Son haftalarda ticari ve sivil deniz trafiğini hedef alan saldırıların sayısı arttı. Bu gelişme, Karadeniz'de kontrollü bir kriz üretme arayışının işareti. Ankara bu tabloya sessiz kalmadı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Karadeniz'de ticaretin hedef alınması kabul edilemez" diyerek net bir uyarıda bulundu ve deniz güvenliği için yeni bir mutabakat çağrısı yaptı.
Bu açıklama, Türkiye'nin dengeli pozisyonunu koruma kararlılığını gösteriyor.
Fakat şu soruyu sormak gerekiyor: Bu saldırılar gerçekten savaşın doğal akışı mı, yoksa Türkiye'yi denge siyasetinden uzaklaştırıp çatışmanın içine çekmeye dönük daha geniş bir stratejinin parçası mı?
Avrupa'nın mevcut konumu bu soruyu güçlendiriyor. ABD'nin Vestphalya düzenini ortadan kaldırmasıyla Avrupa denklem dışına itildi ve peykleşmiş bir bölgeye dönüştü. Güç üretemiyor ama kaybettiği alanı da kabullenemiyor.
Bu nedenle Karadeniz'deki saldırıların bir boyutu da Avrupa'nın kendi zayıflayan konumunu telafi etme arayışıdır. Çatışma genişledikçe Avrupa'nın Türkiye'yi güvenlik sorumluluğunun merkezine itme kapasitesi artıyor. Son haftalarda Avrupa başkentlerinden gelen "Türkiye Karadeniz'i stabilize etmeli" ve "bölgesel sorumluluk Ankara'da" gibi açıklamalar bunun göstergesi. Avrupa, Türkiye'ye Kırım denklemindeki eski Osmanlı rolünü anımsatan bir misyon yüklüyor.
Bu çerçevede Karadeniz'deki saldırılar sadece askeri bir hamle değil; Türkiye'nin denge siyasetini bozmayı, çatışmayı genişletmeyi ve Ankara'yı tarihsel bir rolün içine çekmeyi amaçlayan siyasi baskı araçlarına dönüşüyor.