Türkiye, son yıllarda tarihi coğrafyasındaki gelişmelere karşı tarafını bedeli ne olursa olsun net bir şekilde ortaya koydu. Karabağ, Filistin/Gazze, Suriye, hatta Pakistan son örnekler.
Karabağ'da zafer aslında Ermenistan'ın sırtını dayadığı bütün Batı'ya rağmen "iki devlet tek millet" felsefesinin zaferiydi. Zafer, Kafkaslarda yaşadığımız iki yüz yıllık geri çekilmeyi tersine çevirdi.
Gazze'de yine Amerika başta olmak üzere, Batı'nın desteklediği İsrail'e sesini yükselten, Siyonist soykırıma karşı duran ülkenin adı Türkiye.
Suriye'de ise içeride yaşadığı 15 Temmuz işgal girişimi dahil tüm gailelere rağmen, kararlı bir duruş sergileyerek, emperyalist tasarımı tarihin çöplüğüne atan ülkenin adı da Türkiye. Onun için bugün Suriye'nin geleceği konuşulurken, Recep Tayyip Erdoğan'la temasa geçilmek zorunda kalınıyor.
Pakistan konusuna gelince hatırlayın... Hindistan ordu sözcüsü Yarbay Sofya Kureyşi, Pakistan'ın saldırılarda "Türk yapımı Songar İHA'larını" kullandı dezenformasyonuyla aslında "Türkiye'nin gücünü" itiraf etmiş oldu. Erdoğan da Pakistan'ın yanında olmaya devam edeceğiz cümlesiyle Türkiye'nin tarafını net bir şekilde ortaya koydu.
Diğer taraftan, Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşında olduğu gibi küresel çatışma potansiyeli taşıyan alanlarında tarafsız kalma iradesini gösterdi. Üstelik çatışmanın taraflarıyla ayrı ayrı ilişkilerini sürdürdü. Bu da Uluslararası sistemde otonominin ifadesidir. Buraya gelmişken, savaş süresince ilişkilerini devam ettirse de tarihi coğrafyamızın bir parçası olan Kırım konusunda, Türkiye'nin Rusya'ya karşı tavrını net bir şekilde ortaya koyduğunu belirteyim.
Aslında şöyle de söylenebilir... Tarihi potansiyel ile kapasitenin örtüşmesiyle gücünüzü tahkim ederseniz -ki Türkiye, bugün tam da bunu yapıyor- ister istemez ekonomik ve siyasi krizle boğuşan dünyanın çözüm mercii olursunuz.
Bir düşünsenize son dört gün içinde neler oldu?
Suriye konusunda çok önemli bir karar alındı. İsrail yok bu karar sürecinde. Trump, Selman, Şara telekonferans sistemiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüştüler ve Suriye'deki yaptırımlar kaldırıldı.
14-15 Mayıs'ta Antalya'da NATO ülkeleri Dışişleri Bakanları gayri resmi toplantısında, deyim yerindeyse diplomatik fırtına yaşandı, Trump sonrası krizi derinleşen ittifakın sorunları masaya yatırıldı.
Dün İstanbul, Ukrayna-Rusya barışı için Hakan Fidan başkanlığında bir müzakere sürecine, yine, İran, İngiltere, Fransa ve Almanya arasındaki nükleer zirvesine ev sahipliği yaptı.
Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arnavutluk'un başkenti Tiran'da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi'ne katılarak "Avrupa'nın güvenliği ve refahın paylaşımı" hakkında yaptığı konuşma ile Türkiye'nin neden odak noktası olduğunu bir kere daha gösterdi.
Bu baş döndürücü sürece bir ek... Ben yazıya oturduğumda, Arnavutluk'tan henüz dönen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayağının tozuyla İstanbul'da gençlere hitap ediyordu. Diyordu ki: "Biz öyle sıradan bir millet değiliz... Her seferinde çok daha derinlere kök saldık. Evladı olduğumuz millet başka milletlere benzemez. Bizim millet olarak hafızamızda, ruhumuzda, damarlarımızda akan kanda tarihin birikimi var."