CHP Genel Başkanı'nın, sosyal medyada yayınladığı " AK Parti'nin mantığı 'Cemevi, Cümbüş Evi' dedikleri için Cemevi'ni Kültür Bakanlığına bağladılar." ifadesi sorumsuzca sarf edilmiş milli birliğe kasteden sözlerdir.
Katıksız bir hezeyandır, provokasyondur!
Vesayet sisteminin devam ettiği süreçlerde, laik anti laik, Kürt Türk ve Alevi Sünni kavgasını körükleyerek milli birliğimizi zehirleme gayretlerine milletimiz itibar etmemiştir.
Ve maalesef bu kavgaları körüklemekten en başta CHP medet ummuş, laik anti laik kavgasını sürekli körüklemiş amma umduğunu bulamamıştır.
Başkan Erdoğan iktidarları laik anti laik kavgalarını bitirmiş Alevi meselesine çözüm üretmiş şimdi de Terörsüz Türkiye süreci ile Kürt Türk kavgasını kökten halledecek bir sürecin sonuna yaklaşmıştır.
Durum böyleyken Alevi vatandaşlarımızı provoke etmek için kullanılan "AK Parti'nin mantığı 'Cemevi, Cümbüş Evi' dedikleri için Cemevi'ni Kültür Bakanlığına bağladılar" hezeyanı, CHP'nin beceriksiz yönetim elinde siyaset üretememe acziyetinin bir tezahürüdür.
CHP, tarih bilmeyen, siyaset üretemeyen ve milletin değerlerinden kopuk acemi bir ekip elinde savrulup duruyor.
Biraz tarih bilseler biraz ilke ve inkılapları okusalar Cemevlerine resmi statü sağlamanın inkılap kanunlarına aykırı olduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde açılan başkanlık ile bu engelin aşılmaya çalışıldığını görürler.
Çünkü 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı "Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması" kanunu Cemevi açmayı ve Dedelik unvanını kullanmayı yasaklamaktadır!
Yani Cemevlerinin mahrumiyetinin sorumlusu 677 sayılı kanunu çıkartan CHP'dir.
Bu kanun Anayasa'nın 174'üncü maddesiyle de hukuk mantığına aykırı olarak koruma altına alınmıştır.
O yüzden Cemevi'ne kültür merkezi statüsüyle kültür bakanlığı nezdinde resmi bir unvan verilerek ve ihtiyaçları karşılanarak sessiz bir devrim gerçekleşmiştir.
Aslında CHP Genel Başkanı teşekkür etmesi gerekirken, iktidarın bulduğu çözüme provokatif bir şekilde karşı çıkarak üretilen çözümden iktidarın faydalanacağı endişesiyle açıkça saçmalamıştır.
CHP iktidarının ürünü olan 677 sayılı kanun ve anayasanın 174. Maddesi orada durduğu sürece Cemevleri özlenen özgürlüğe kavuşamaz.
CHP Genel Başkanı "AK Parti'nin mantığı 'Cemevi, Cümbüş Evi' dedikleri için Cemevi'ni Kültür Bakanlığına bağladılar" hezeyanı ile bakanlığı şaşı bakışının yanı sıra, sorumlu siyaset yapma kabiliyetinden yoksun olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Millilik meselesine gelince AK Parti 23 senedir milletin talepleri doğrultusunda milli değerleri ihya ettiği için millet tarafından her seçimde yeniden güven tazelemektedir.
Asıl gayri milli siyaset, bu ülkeye batı değerlerini dayatan siyasettir ki bunun adresi CHP'dir.
Millet eline geçirdiği ilk fırsatta CHP'ye gereken cevabı vermiş ve 75 yıldır da ona tek başına iktidar yüzü göstermemiştir.
Hele de milletin değerlerine karşı hâlâ batıcı zihniyetini sürdüren ve partiyi yüzyılın yolsuzluk dosyasına muhatap kılan yeni yönetime bu milletin iktidarı teslim edeceğini zannetmek tam bir ufuksuzluk ve siyasi körlüktür.
Aslında bu konu bile ülkenin yerli ve milli bir anayasaya ne kadar muhtaç olduğunu göstermesi bakımından manidardır!
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!
PALMİRA VE SİDNEY SALDIRILARI
SDG'nin Şam ile entegrasyon mutabakatında belirlenen mühletin bitmesine 15 gün kala Palmira(Tedmür)'da ABD askerlerine yapılan saldırının SDG'nin özerklik politikasına destek anlamına geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
SDG demek istiyor ki 'Bakın DEAŞ hâlâ tehdit, biz DEAŞ'la mücadele ediyoruz. Bizim özerkliğimize itiraz etmeyin.'
Halbuki Ankara ve Şam üniter yapıda kararlı.
ABD de Ankara ve Şam'a destek veriyor!
SDG, İsrail'den aldığı destek ve teşvik ile kimi ucuz manevralarla süre kazanmaya çalışıyor.
Sürenin 31 Aralık'tan bahar aylarına uzatıldığı haberleri kafaları karıştırmaya devam ediyor!
Ancak, Şam yönetiminin müdahaleye hazırlandığı, talep halinde Türkiye'nin de Şam yönetimine destek vereceği biliniyor.
Bölge halkının çoğunluğunu teşkil eden Arap aşiretlerinin de hareketlendiği haberleri dolaşıyor.
SDG özerklikte ısrar eder de askeri operasyona maruz kalırsa kaybeden ve zarar gören taraf olacağı kesin!
Az kaldı!
Aynı gün Avustralya'da Hanuka kutlamaları için toplanmış Yahudilere karşı yapılan saldırıyı herkes kınadı.
Sivillere karşı yapılan eylemi ben de kınıyorum.
Saldırganlarından birinin silahını elinden alan şahsın Müslüman olması ve Avustralya Müslümanları'nın da saldırıyı kınaması, Müslümanların muhtemel töhmetlerden aklanmasını sağladı.
Buna rağmen ertesi gün Müslüman mezarlığına yapılan saygısızlık düşündürücüydü!
Saldırganların dini kimliği açıklanmadı!
Dini kimliği ne olursa olsun olayı duyunca, Filistin'deki soykırıma karşı bir tepki olabileceği geldi aklıma.
Gazze'yi yerle bir etmiş, yetmiş bin insanı katletmiş, yüzbinleri evsiz barksız bırakmış, insani yardımların ulaşmasını engelleyen İsrail terörüne karşı uluslararası camianın dur diyecek bir adım atmamasına karşı ferdi bir tepki gibi geldi bana.
İsrail'in iki yıldır sürdürdüğü soykırım, tüm Yahudilerden nefret edilmesini körüklüyor.
Yani azmettirici sorumlusu bana göre yine İsrail.