Bildiğiniz üzere gündemin hukuki yönüne değinen yazılar yazma gayretindeyim. Bugün bu durumun biraz dışına çıkacağım müsaadenizle. Malum yaşanan kriz büyük. Öngörülebilme kabiliyetini gittikçe yitiriyor da. Bu sebeple gerçekleşen saldırıların bize gösterdiği birkaç hususa, bir yazar olarak bana düşündürdüklerine değinerek başlamak istiyorum.
Birincisi: 15 Temmuz'a bir de buradan bakmalıyız.
Evet, sistemin içinden kurumsal casusluk şebekesinin sökülmesinin üzerinden 10 yıl geçti. Ancak İran'ın içinden destek gelmeden hele de askeri bürokrasisi "göz yummadan" böylesine bir saldırının yapılması imkansızdı. 15 Temmuz meselesine bu açıdan geriye link atarak bakmak gerekiyor. Böyle bir tasfiye olmasaydı, halimiz neydi? Bir de "tam bir temizlik" sağlandı mı sorusunu sormak zorundayız daima!
İkincisi: Savunma sanayi "gerçekten" önemlidir.
Caydırıcılık için elde tuttuğunuz askeri güçten daha mühim olanı, milli savunma sanayinizin gelişmişlik düzeyidir. Bunca yıldır, başta engellenen, sonra yok edilen ve şimdilerde ise küçümsenen savunma sanayi çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Hava savunma sistemi, "egemenliğimizin" varlığı-yokluğu meselesidir. Milli uçakların ve droneların varlığı siyasetin değil güvenliğin konusudur. Muhalif olmak bir haktır. Ama bu asla ülkenin güvenliği için atılan adımları engellemek olmamalıdır!
Üçüncüsü: F35'lerimiz olmayabilir.
İsrail'in sızması ve etki alanını genişletmesinin, drone fabrikası kurabilmesinin altında yatan neden F35'lerinin olmaması değil İran'ın güvenliğini satabilecek, gözünü kırpmadan işbirlikçi olabilecek kimselere sahip olmasıdır. Hatırlayalım MİT'in yaptığı MOSSAD operasyonunu. Yakalananların tiplerini anımsayın lütfen. Birkaç gazetecinin "böyle ajan mı olur" dediğini görmüştük. Demek ki oluyormuş, hatta böyleymiş bu işler... Veya "SİHA'lar insan haklarına aykırı" naralarını atanların sonuçta neye hizmet ettiğini düşünelim biraz da...
Dördüncüsü. İsrail saldırgandır!
"Kim bize saldıracak?" diye soran siyasetin ufkuyla meseleye bakılsaydı ne olurdu? Savunma sanayiinde yeniden fetret devrine geçiş yaşardık. Meseleye yaklaşımı itibarıyla İsrail başta olmak üzere Türkiye'nin gerek kendini korumak ve gerekse Orta Doğu'da düzeni sağlamak için caydırıcı olması dışında bir seçeneği yok! Bunun aksini iddia etmek en basit ifadeyle "bu coğrafyayı tanımamak"...
Beşincisi: Terörsüz Türkiye'nin önemi.
Çatışmasızlık halini öğüt verebilmenin daha fazla anlam ifade edebilmesi için ülkemizin kendi iç meselelerini çözmesi gerekiyordu. Düşünelim bu karmaşada Terörsüz Türkiye sürecinin başlamamış olduğunu. Bir büyük istismar alanı, bir toplumsal fay hattı bulunacaktı ortada. Bu yönüyle bir ihtiyacın giderilmesi ve bir aklın tezahürü olarak "Terörsüz Türkiye" sürecini daha net anlıyoruz. İsrail'in bu süreci kendi başına çözebilen bir Türkiye istememesi kadar normal bir şey yok. Zira elinden bir kozu, bir kaşıma çubuğu alınıyor...
ŞİMDİ NELER GEREKİYOR?
Bahsettiklerim gözlemlerim. Bunlardan farklı veya daha fazla da söylenecek şey olabilir ama bu kendimce en önemli gördüklerim. Değişen dünyanın eşiğindeyiz. Birçok tabu yıkılıyor. Tüm gerçekliği ile Türkiye ayakta durmak zorunda.
Yaşanan bu karmaşayı da gözeterek birkaç tespit ve öneride bulunmak istiyorum:
► Belirli bir ivmeye ulaşan ve artık hukuki tartışma evresine gelen milli birliğin güçlenmesine dönük çabaların vatandaş-devlet ilişkisini tahkim edecek döneme girmesi ve bu sürecin hızlanması gerekiyor.
► Daha önce gündeme gelen "devletin güvenliğine veya siyasi yararları aleyhine suç işlemek" başlıklı yasa teklifinin hukuki sorunları gözden geçirilmeli ve gündeme tekrar gelmelidir.
► İsrail'de soykırıma bulaşmış kimselerin vatandaşlıktan çıkarılması ile ilgili yasa tasarısının tekrar konuşulmasında fayda olduğu kanaatindeyim.
► Dezenformasyonla mücadele kapsamında hem devlet güvenliği hem de kişilik hakları bağlamında daha uygulanabilir ve somut düzenlemelere ihtiyaç olduğu çok nettir.
► Savunma sanayiinde "bürokratik engelleri" aşacak ve ülkenin tüm kapasitesini kullanabilecek bir sisteme geçmek ve bunu yasal zemine kavuşturmak gerekiyor. Zira bu alanda "seri üretim" ihtiyacı çok net ancak yasal ve bürokratik yaklaşım sorunu her zaman potansiyel olarak bir yerde duruyor.
Ve son olarak, Siber Güvenlik Teşkilatı ile önemi resmileşen bu konuya daha çok eğilmek ve bağımsız alt yapı gelişimini çoğaltmak zorundayız. Geleceğin savaşı, siber savaşlar olacak. Çağrı cihazlarının nasıl birer bombaya dönüştüğünü asla unutmamalıyız.