İsrail'in barbarlığı ve kural tanımazlığı hız kesmeden devam ediyor. Bu şartlar altında insanın başka herhangi bir konuda yazası, konuşası gelmiyor. İsrail, vicdanlı herkesi delirmenin eşiğine getirdi. Bakıyorsunuz, özellikle bireysel tepkiler şiddetli bir isyana dönmüş durumda. Siyasetçiler, sanatçılar, sıradan insanlar İsrail'in tüm tepkilere rağmen durdurulamayışına karşı derin bir teessürle, içten gelen bir haykırışla tepki gösteriyor. Bu olamaz, kabul edilemez, insan vicdanı bu denli örselenemez diyerek sesini yükseltiyor. Film festivalleri, defileler, spor müsabakaları... Artık her platform İsrail'e yönelik bir protesto alanına dönüştü.
İsrail'in Gazze soykırımı, Siyonizm'in dünyayı esir alan bir faşizm olduğunu ortaya çıkardı. Netanyahu ve soykırım kabinesinin attığı her adım, Siyonist işgale karşı Batı kamuoyunda beklenmedik bir tepkiye yol açtı.
Bu ay içinde İsrail'e karşı iki güçlü meydan okuma var; Global Sumud Flotilla ve BM Genel Kurulu. Her ne olursa olsun kazanmaya, her ne yaparsa yapsın onaylanmaya alışmış olan İsrail'i zor bir Eylül bekliyor. Silahsız, şiddetsiz bir şekilde planlanan, tamamen insani yardım odaklı ve en en önemlisi de Gazze ablukasını kırmak üzere yola çıkan filo kısa sürede o kadar geniş bir etki uyandırdı ki İsrail nasıl davranacağını, filoyu durdurmak için ne yapacağını kara kara düşünüyor. Filoya katılanları baştan teröre destek vermekle yaftalamaya çalışsa da bunun artık hiçbir anlam ifade etmediğini biliyor. İsrail basınında, Netanyahu'nun azgın politikalarının artık sürdürülemez bir noktaya geldiğine dair eleştiriler artıyor. İsrail'in dünyadaki algısının Netanyahu yüzünden zarar gördüğü ise sıradan bir eleştiriye dönüştü.
İsrail'in sadık destekçileri için bile İsrail artık taşınması zor bir ülke konumunda. Global Sumud Flotilla için İspanya, İtalya ve Tunus'ta toplananların paylaşımları milyonlarca beğeni alıyor. İsrail, Gazze işgali ve soykırımına dair kendini haklı gösterme konusunda çoktan yenildi. Arık işin o tarafında değiller, "algı savaşını kaybettik ama hala güçlü biziz, buraya kadar geldik, sonuna kadar gideceğiz" kafasındalar.
Algı savaşını kaybetmiş olmaları geri adım atacakları anlamına gelmiyor, sadece daha da pervasızlaşmanın eşiğinde olduklarını gösteriyor. Bu yüzden direnişin daha da örgütlü hale gelmesi çok önemli.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da İsrail'in tadını fena halde kaçıran şeylerden biri. İsrail, Mahmut Abbas gibi ehlileştirilmiş, direniş araçları tümden elinden alınmış bir kişiye bile tahammül edemedi ve ABD Filistin heyetinin vizelerini iptal etti. Bu hareketiyle Trump, ABD'yi İsrail'in oyuncağı haline getirdiğini gösterdi. Ancak ABD'de de İsrail lobisine karşı tepki artıyor. ABD'nin İsrail'in güvenliğine adanmış bir Ortadoğu vizyonuyla hareket etmesinin Amerika'nın çıkarlarıyla örtüşmediği açık kaynaklarda dile getiriliyor. ABD artık hegemon bir güç olmanın gerektirdiği meşruiyet zeminini kaybetti. İsrail ABD'nin söylem üstünlüğü kurma imkanını tamamen elinden aldı.
İsrail'in ABD'yi arkasına alarak gerçekleştirdiği soykırım ve işgal, Batı devletleri arasında Filistin'i tanıma eğilimini artırdı. Şayet bu BM Genel Kurulu'nda dikkat çekici bir boyuta taşınabilirse, İsrail ve ABD açısından ciddi bir başarısızlık olarak kayda geçecek.
Tüm bunların kamuoyunun Filistin'e, Gazze'ye sahip çıkmasıyla mümkün olduğunu unutmamak gerek. Bu yüzden hiç durmadan Gazze'yi konuşmaya devam etmeliyiz. Bu insanlık imtihanını kaybetmek istemiyorsak Gazze'yle yatıp Gazze'yle kalkmalıyız. Gözümüz kulağımız filoda olsun. Filonun hareketi kadar karadan filoya destek olmak, filonun sesini çoğaltmak da önemli. Bu tepkiler İsrail'i afallatıyor, ABD içindeki Yahudi nüfusunun bir ve beraber tutumuna zarar veriyor. ABD siyaseti içindeki yeni nesil, asla eskisi gibi koşulsuz şekilde İsrail'i desteklemiyor. Avrupa'da İsrail yanlısı siyasetçiler yuhalanıyor.
Asla yese düşmemek gerek; unutmayalım "İsrail'in yenilmezliği" algısı da bir İsrail propagandasıdır.