Türkiye'deki sol seküler kesim milletin değerlerinden kopuk oldukları için pek tasvip görmemişlerdir.
Ama kimi olayları kendi lehlerine kullanmakta ve habbeyi kubbe yapmakta pek maharetlidirler.
Kıbrıs meselesi bunlardan biridir.
Mesela İnönü'nün Jonson mektubuna çok sert cevap verişini şehir efsanesi haline getirmişlerdir.
İnönü 1964 yılında başbakan iken Kıbrıs'a bir harekât düzenleme kararı alınmış, bunun üzerine ABD Başkanı Jonson 5 Haziran'da bir mektup göndererek harekâtın durdurulmasını isteyen emredici mahiyette bir mektup göndermiştir.
Başbakan İnönü 13 Haziran'da verdiği cevabi mektubun hemen baş kısmında, 'Arzunuz veçhile talik ettik.' diyerek askeri harekâtı Jonson'un isteği üzerine durdurduklarını yazmıştır.
Olay budur, bir dik duruş yoktur, bir itiraz yoktur, aksine 'Arzunuz veçhile talik ettik.' şeklinde 'baş üstüne!' anlamında bir cevap vermiştir.
Ama o kesime sorarsanız İnönü bu mektuba yeni bir dünya kurulur Türkiye orada yerini alır şeklinde sert cevap vermiş!
İnönü'yü kahramanlaştırmak için olayı çarpıtmaktadırlar.
Yeni bir dünya kurulur sözü İnönü'ye aittir ama Jonson mektubuna cevapta değil mektuptan 2 ay önce 16 Nisan 1964 tarihinde yayınlanan Time dergisine verdiği röportajda yer almıştır.
Yunanlı ile kardeşlik edebiyatı yapan Ecevit'in MSP ile koalisyon hükümetinin başbakanlığı döneminde 1974 yılında gerçekleştirilen Barış Harekatı ile Kıbrıs Türkleri mezalimden kurtulmuştur. Ancak o hükümette bakan olan Süleyman Arif Emre ve İsmail Müftüoğlu beylerin hatıratları okunduğunda o harekâtın asıl lokomotifinin hükümet ortağı olan merhum Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi olduğu görülür.
Hatta Erbakan Hoca Kıbrıs'ın tamamının alınmasında ısrarcı iken Başbakan Ecevit'in ufuksuzluğu yüzünden yarıda kalmıştır.
Hükümet ortağı MSP'li Erbakan ve arkadaşları olmasaydı Ecevit öyle bir karar verebilir miydi orası tartışılır.
Bununla birlikte garantör devlet olarak Türkiye üzerine düşeni yapmış ve Barış Harekatı Kıbrıs Türklerinin hukukunu koruyarak adaya huzur istikrar ve emniyeti getirmiştir.
Ne var ki AB çifte standardını burada da çok bariz bir şekilde ortaya koyarak 'sınır sorunu olan ülkelerin kabul edilmemesi' ilkesine aykırı biçimde Güney Kıbrıs Rum kesimini tam üye yaparak Türkiye'nin önüne büyük bir sorun koymuştur.
AK Parti ilk döneminde Annan Planı'na destek olarak AB'ye gereken olumlu cevap verilmiş olmasına rağmen Kıbrıs meselesi çözülmemiş ve geriye bağımsızlığı ilandan başka çare kalmamıştır.
Son olarak Türkiye adada federasyonun çözüm olmadığını ve iki devlet gerçeğinin kabullenilmesi gerektiği kararını açıklamıştır.
Tıpkı Filistin'de olduğu gibi Kıbrıs'ta da tek çözüm yolu iki bağımsız devlettir.
Lakin evvelki gün yapılan seçimlerde federasyonu destekleyen Cumhuriyetçi Türk Partisi(CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman'ın kazanması haklı olarak akıllara 'acaba yeni cumhurbaşkanı adayı federal sisteme götürebilir mi?' sorusunu getirmektedir.
Erhürman'ın Türkiye'yi ülkelerden bir ülke gibi soğuk ifadelerle anması dikkat çekiyor olsa da, hemen ifade edelim ki KKTC Cumhurbaşkanı garantör ülke olan Türkiye'nin onaylamadığı hiçbir şey yapamaz!
Onun için de başta Başkan Erdoğan olmak üzere tüm devlet yetkilileri Erhürman'ı tebrik etmişler ve Türkiye'nin desteğinin daima KKTC yanında olduğunu açıklamışlardır.
Yeni cumhurbaşkanını destekleyenlerden kimilerinin Türkiye'yi işgalci olarak görmesinden tutun CTP'nin federasyondan yana olmasına ve CHP'nin CTP'yi kardeş parti olarak görmesine, kimi eski büyükelçilerin seçim sonuçlarını 'Kıbrıslıların kendilerine Ankara'nın dayattığı İslamî toplum modelini reddettikleri' mesajlarına kadar tartışılacak aslında çok hassas konular var. Önümüzdeki günlerde bu konuların tartışıldığını göreceğiz.
Fakat asıl bombayı yine MHP Genel Başkanı patlattı. En son söylenmesi gerekeni başta söyledi ve KKTC meclisinin Türkiye'ye iltihak kararı almasını teklif etti.
Aslında olması gereken bu.
Lakin Avrupa Savunma Sistemi'ne girebilmek için Türkiye yeni politikalar geliştirir mi onu zamanla göreceğiz!