TBMM Başkanı sayın Numan Kurtulmuş'un, dün ekranlardaki Komisyon açış konuşmasını dinlerken, bir şey dikkatimi çekti, Komisyon sıraları ve Başkan'ın kürsüsü, kırmızı beyaz güllerle donatılmıştı. İster istemez gençliğimizin büyük sesi 'Guns N'Roses', geldi aklıma, ve onun iç savaşların, dış savaşların yılgınlığıyla isyan eden şarkıları, silahlar ve güller...
Ne kadar hüzünlü günlerimiz oldu, acısını milletçe paylaştığımız, inşallah bundan sonrasında milli vicdanımız mutmain bir şekilde yüzlerimiz güler...
1982 başlangıçlı bir örgütün, silahlı terör estirdiği nice günlerin ve yılların ardından artık bir silah bırakma zamanı gelmemiş miydi? Soruyu bir de Doğu cephesinden soracak olursak, iş İstiklal Mahkemelerine kadar uzanır. Şark İstiklal Mahkemelerinin aldığı kararlar, TBMM'ye arz edilmeden infaz ediliyordu. Oysa İstiklal Mahkeme'lerinin kararlarının Meclis'e arz edilip onaylanması süreci beklenmeliydi. Peki Doğu'da acele olan neydi?
Ülkemizde doğu/ batı gerilimini körükleyen ve bundan çıkar kotaran kesimler 1990'lı yıllarda hem şiddeti hem terörü arttırdılar. Nitekim 90'ların bölgede yarattığı infial ve güvensizlik, ciddi manada hem güvenlik hem de siyaset bunalımıydı. Özellikle FETÖ'cü kolluk kuvvetlerinin başrol aldığı şiddet eylemleri ile, PKK'nın terör eylemleri birbirini tetikleyen kapkaranlık bir süreç doğuruyordu ve o karanlık tepkime, dehşetengiz bir sarmal olarak boynumuza sarılmıştı...
Temmuz 2025'e geldiğimizdeyse, örgütün kendisini feshederek, silahların tamamen susturulması ile başlayan bir sürece girmiştik. Sayın Devlet Bahçeli ve örgüt liderinin karşılıklı konuşmalarıyla başlamıştı süreç...
TBMM Bakanı Kurtulmuş, Komisyon'un herhangi bir kişi, kurum ya da siyasi yapının değil, doğrudan doğruya aziz milletimizin meselesi olduğunu söyledi. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu adını alan heyet, aynı zamanda halkın sesi olacak, konuşacak sözü olan, bu heyete dolayısıyla Meclis'e ve milli iradeye söylemiş olacak sözünü bundan sonra.
Numan Bey barışın kalıcılaştırılmasından, farklılıkların güvenceye alınmasından söz etti. Yeni dönem; siyasetin, düşüncenin, vicdanın daha çok konuşulduğu bir dönem olmak zorunda dedi. Ortak acılarımızı ortak umuda çevirelim dedi.
Konuşmasında şehitlerimizden gazilerimizden saygıyla bahsetti. Onların varlığını sürecin manevi teminatı olarak gösterdi. Çanakkale Şehitliğinde koyun koyuna yatanlar, bu ülkenin gerçek kurucu kodlarıdır dedi. Selahaddin Eyyubi'den, Nurettin Zengi'den, Mehmet Akif'ten, Nazım'dan, Ahmed-i Hani Hz.lerinden bir demet sunarak, Türk, ve Kürt halklarının, medeniyet birliğine işaret etti.
Numan Bey'in konuşmasında, herhangi bir partinin (hatta ne AK Parti'nin ne DEM'in) patronajını asla hissetmedim. Hatta bu konu partili partisiz hepimizin meselesidir sonucunu çıkarttım, dinlerken. Tarihi dokudan ve medeni bünyemizden bahsetti, onun ustalıklı dokunuşlarını dinlerken, dünyanın yeni bir evreye doğru gittiğini ve bu yeni evrede eskinin dar ve kalıplaşmış ulusçuluk komplekslerinin yetersiz kalacağını-kaldığını da hissettim.
Yeni dünya düzeninde terör örgütleri bir bir fesh oluyorlar. Miadını dolduran çatışmalar, artık yeni evrede, yani dünyanın daha fazla yaşlandığı, suyun ve tarımın kritik evreye doğru gerilediği şu evrede, insanların her zamankinden çok birbirine ihtiyacı var. Daha çok dinlemeye, başkalarının pencerelerinden de bakmaya, barışmaya, dayanışmaya hatta kardeşliğe ihtiyacımız var...
Silahlar bırakılsın, güller yollarımıza dökülsün...
Meclisin vekilleri, artık bu milletin yüzünü güldürsün...