İsrail'in İran saldırılarını ABD/batı desteği olmadan gerçekleştirmesi mümkün değildir.
ABD'nin en azından istihbarat, silah mühimmat ve yakıt desteği olmadan İran'ı vurmasının mümkün olmadığında tüm uzmanlar aynı görüşte.
İsrail'in kullandığı silah ve mühimmatın ABD'den gönderilmesi bir yana sadece yakıt ikmali bile ABD'nin saldırılara destek verdiğinin en kesin delilidir.
Uzmanlar, 'İsrail uçaklarının İran hava sahasına gidip dönecek kapasitesi yoktur. İsrail'in havada yakıt ikmali yapacak tanker uçağı da yoktur.' diyor.
İsrail savaş uçaklarına İran'a saldırıya giderken yakıt ikmalini ABD tanker uçaklarının yaptığını da söylüyorlar.
Trump ya bunları bilmiyor ya da açıkça yalan söylüyor.
Her iki durumda da saldırılardan İsrail kadar ABD de sorumludur, suç ortağıdır. Zaten desteklediğini de inkâr etmiyor!
İsrail'in İran'a saldırısı sadece uluslararası hukuku ihlal değil aynı zamanda tüm bölgeyi tehdit eden bir tekebbür ve ahlaksızlıktır.
Ahlaksızlıktır çünkü kendisinden başka bir devletin nükleer silah sahibi olmasını engellemek için saldırdığını açıkça söylüyor.
Suç ortağı başta ABD olmak üzere genel olarak batıdır!
Batı İsrail'e destek kuvveti göndermeye başladı bile.
İsrail'in durdurulması gerekir!
Ama, BM yetersiz, İİT uykuda iş yine Türkiye'ye düşmüştür.
Başkan Erdoğan İran, Rusya, Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Pakistan ile temasa geçti, ABD lideriyle 24 saat içinde iki kez görüştü.
Ama savaş sadece İran İsrail arasında cereyan etmiyor, iletişim alanında da müthiş bir savaş var.
Ve dikkat edin özellikle sosyal medyada Başkan Erdoğan'ı karalamak için seferberlik ilan edilmiş adeta.
İran'ı savunuyor değilim. İran'ın Suriye'de Irak'ta Lübnan ve Yemen'de nasıl bir Sünni düşmanlığı yaptığını, nasıl kan döktüğünü ve de Azerbaycan karşısında Ermenistan'ın yanında nasıl saf tuttuğunu biliyorum. Zamanında İran'ın bu politikalarının ne kadar yanlış olduğunu yazdım ve katıldığım tv programlarında da söyledim
Ama şu anda mesele Sünni Şii meselesi değildir.
Mesele batının güçlü İslam devleti istememesidir.
İran'a saldırının gerekçesi nükleer silaha sahip olma ihtimalidir!
İsrail bu saldırı ile 'kimse askeri açıdan benden daha güçlü olamaz olanların akıbeti budur' demeye getiriyor.
Dolayısıyla kendi silahlarını üreten Türkiye başta olmak üzere İsrail, batının desteğiyle bütün bölge devletlerini tehdit ediyor.
O yüzden İran'ın yanında olmak gerekiyor.
Ayrıca Gazze'de soykırım yapmaya devam eden İsrail'e fırlatılan her füze Filistinlilere destektir.
O yüzden İran'ın yanında olmak gerekiyor.
İran Şii de olsa, politikalarını desteklemesek de İslam dünyasının bir parçasıdır, İslam Alemi İsrail ile çarpışan İran'ın yanında durmak zorundadır.
İsrail tek başına savaşmıyor, arkasında koca bir batı dünyası var.
Öyleyse İslam dünyası da şu anda İsrail ile fiilen savaşan İran'ın arkasında durmalı ve her türlü desteği vermelidir.
Batı İsrail'e bir destek veriyorsa İslam dünyası İran'a daha fazla destek vermelidir.
İsrail'in kaybetmesi aynı zamanda batının kaybetmesi ve emperyalizmin burnunun sürtülmesidir.
O yüzden İslam dünyasının İran'a her türlü yardımı yapma zamanıdır!
Nokta.
Mustafaların yolu!
CHP genel başkanı muhafazakâr şehirler ve ilçelerde taşıma kalabalıklarla mitingler yapıyor.
Geçen hafta Bayburt'ta yaptığı mitingde güya muhafazakâr kitleye mesaj vermek için peygamberimizden bahsetti.
Ama tıpkı İmamoğlu'nu yedi kat göğün üstüne çıkararak saçmaladığı gibi bu sefer de Atatürk'ü peygamber seviyesine çıkararak, "Bu ülkede peşine takılacak, bu topraklarda yolundan, izinden gidilecek iki Mustafa var. Bir, Peygamberimiz Muhammed Mustafa, bir de bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk. Allah kimseyi ne Peygamberimizin izinden ne Gazi Mustafa Kemal'in izinden ayırmasın." dedi.
Oysa biri peygamber diğeri o peygamberin yolunu yasaklamayı ilke edinmiş yasalaştırmış bir siyasi lider.
Özgür Özel CHP genel başkanı olduğu için ilk genel başkanı olan Atatürk'e sahip çıkması onun yolunu sahiplenmesi gayet normaldir.
Özgür Özel'in Hz. Muhammed'in yolunda olmadığını biliyoruz, kendisi de biliyor.
Ama Bayburtlulara yaranmak için söylediği iki yolun birlikte takibi nasıl olacaktır?
Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselam'ın yolu bellidir. O, Allah'dan aldığı vahiy ile insanlığı hidayete davet etmiş ve bugün iki milyar mensubu bulunan bir peygamberdir.
Mustafa Kemal ise dinlere inanmayan dolayısıyla Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul etmeyen, İslam'ı Arapların dini olarak niteleyen hatta Allah inancının bile insanların beyinleriyle uydurduğunu söyleyen bir pozitivisttir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun yayınladığı Medeni Bilgiler kitabının yarısı Atatürk'ün el yazısıyla aynen basılmıştır. Atatürk orada diyor ki:
"Türkler Araplar'ın dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemler'in ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilâkis Türk Milleti'nin millî rabıtalarını gevşetti, millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammedin kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Muhammedin dinini kabul edenler kendilerini unutmaya, hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasretmeye mecburdular. Bununla beraber Allah'a kendi lisanında değil, Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacaatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah'a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk Milleti birçok asırlar ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin âdetâ bir kelimesinin mânâsını bilmediği halde Kuranı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler...".(Medeni bilgiler, s.364-370)
O dönemi iyi bilen tarihçilerden biri olan Murat Bardakçı, canlı yayında açıkça, "Ne olur kıvırmayalım artık. Atatürk'ün gökten indiği sanılan kitaplar ile kastettiği Kur'an'dır. Atatürk hurafe diyor Kur'an'a..." dedi.
Doğu Perinçek Hz. Muhammed isimli kitabında Atatürk'e atfettiği Allah kavramı ise, Allah'ın gerçekte olmadığı insanların kendi putlarının geçirdiği toplumsal süreç içinde Allah kavramının oluştuğunu anlatıyor.
'Eğer dünyada efendiler olmasaydı, gökyüzüne çıkarılan bir efendi de olmayacaktı ve yine dünyada kulluk ilişkisi olmasaydı Allah'a kulluk ideolojisi de olmayacaktı.'(s.30)
Perinçek aynı kitabın 67 ve 68. sayfalarında şu bilgileri veriyor: "Atatürk liseler için hazırlanan Tarih II kitabının İslamiyet'in doğuşu Hz. Muhammed hayatıyla ilgili bölümleri eliyle yazdı veya yazdırdı (sh.67)
Muhammed'in Peygamberliği bölümünde şunları yazdı:
"Allah'ın resulü olmak, Muhammed'de oluşan bir düşüncedir. (...) Muhammed'in bir melek ve Allah'la konuşmuş olduğu bir faraziyedir.(...)Allah'la ilişkisi aslında ilkel Arap toplumlarında şairler ile cinler arasındaki ilişkiye duyulan inançtan kaynaklanır."
Muhammed'in (peygamberliği) yalnızca kendi manevi ve düşünsel kuvvetinin ürünü idi." (s.68)
Perinçek 'Atatürk ve Kemalist devrim önderlerinin 1924 sonrasında özellikle 1930'lardan sonra bu görüşlerini açıkça ortaya koydukları görülür' diyor.
Perinçek şu tespiti yapıyor:"Atatürk Hz. Muhammed'in peygamberliğini ilahi olarak değil, fakat toplumsal ve siyasal bir olay olarak görmektedir." (s.70)
Atatürk Perinçek'in söylediği gibi asıl düşüncesini 1930'lardan sonra net olarak açıklamıştır.
Gerek Milli Mücadele süresince, gerek meclisin açılışında, gerekse 1924 anayasasının yapılışı sürecinde dindar camiayı memnun edecek bir siyaset izlemiştir.
Okuduğu hutbe, meclis açılısındaki dini söylem, Hak Dini Kuran Dili gibi tefsirin yazılması onun asıl düşüncesini gizlediği dönemlere aittir.
Hele hayatının sonuna doğru Mustafa ismini tamamen terk etmiş Kemal'i de Türkmencede kale ve burç anlamına gelen Kamal'a çevirerek kullanmıştır.(T. Akyol, Atatürk'ün İhtilal hukuku, s.593)
Ve maalasef din karşıtı görüşü CHP'nin resmi görüşü olmuştur.
Dolayısıyla Atatürk'ün yolu Hz. Muhammed'in yoluyla yüz seksen derece ters istikamettedir.
Diyanetin hutbelerde anmaması da bu açıdan doğru bir uygulamadır.
Atatürk'e milli mücadelenin komutanı olduğu için sahip çıkıp şükran duymak, ilk cumhurbaşkanı olduğu için de saygısızlık etmemek gerekir.
Ama CHP genel başkanı olarak taşıdığı düşünceleri zaten millet benimsememiş ve CHP'yi ilk serbest seçimlerde muhalefete mahkûm etmiştir.
CHP'nin yeni yönetimi aslında bunun farkında olduğu için önceki genel başkanı döneminde muhafazakar/dindar kesime açılabilmek amacıyla helallik başlatmış fakat inandırıcı olmamıştır.
Çünkü Özgür Özel'in Kuran öğrenimini çağdışı olarak nitelemesinden, kimi CHP'lilerin namaz kılan subayları tehdide varan İslam karşıtı tavırları helalleşmeyi inandırıcı olmaktan çıkarmıştır.
Özgür beyin Bayburt'taki benzetmesi de yüzyılın en büyük yolsuzluk soruşturması geçiren zatı yedi kat göğün üstüne çıkarmasından farklı değildir!
Bakalım Bayburtluların tepkisi ne olacak?!
İlk seçimde göreceğiz!