AK Parti, yirmi yılı aşkın süredir halkla kurduğu bağ, hizmet siyaseti ve istikrar anlayışıyla siyasetin merkezini yeniden tanımladı. Buna karşılık ana muhalefet, hala eleştirinin kolaycılığında oyalanıyor. Bugün CHP'nin eleştirilerinin inandırıcılığını kaybetmesinin nedeni, içinde bulunduğu kötülükler ve kendi vizyonsuzluğudur.
Bugün Türkiye'de ana muhalefet sorumluluk taşımaktan uzak bir görüntü sergiliyor. Milletin derdine derman olmak yerine, kendi iç çekişmelerine saplanmış, kötülükleri aklamaya çalışan, günü kurtarmaya dönük bir siyaset anlayışı hakim.
Ünlü Siyasetçi Edmund Burke, "Muhalefet etmek, devleti zayıflatmak değil; onu uyanık tutmaktır." der. Günün Cumhuriyet Halk Partisi'ni bu cümleyle değerlendirdiğimizde, Türk siyaseti açısından karşımıza acıklı bir tablo çıkmaktadır.
Türkiye olarak; yakın dönemde ne yazık ki afet, bölgesel savaş ve küresel kriz başta olmak üzere birçok badire yaşadık. 6 Şubat 2023 depremleri, Türkiye'nin yakın tarihindeki en ağır sınavlardan biri oldu. Bu gibi süreçlerde siyasetin asli görevi, milletin yanında durmak, yaraları birlikte sarmaktır. Muhalefetin; kriz yönetimini istismar eden, bilgi kirliliğiyle kamuoyunu yönlendirmeye çalışan açıklamaları, toplumsal dayanışma duygusunu zedelemeye çalıştı.
Halbuki demokratik olgunluk, kriz anlarında gösterilen sorumlulukla ölçülür. Bu ölçü kaybolduğunda, siyaset kurumu güven üretmek yerine kutuplaşmayı derinleştirir.
Benzer bir tablo, Gazze'de yaşanan insanlık dramı karşısında da gözlendi. Ülkemiz, bu süreçte uluslararası hukuk, diplomasi ve insani yardım alanlarında etkin bir pozisyon aldı. Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde yürütülen diplomatik girişimler, hem bölgesel barışın hem de insani duyarlılığın bir yansımasıydı. Ancak ana muhalefet, dış politika söz konusu olduğunda yine ortak bir duruş sergilemekten kaçındı.
Devlet politikalarının milli menfaat ekseninde yürütülmesi, iktidarın olduğu kadar muhalefetin de sorumluluğudur. Dış politika, iç siyasetin polemik alanı haline geldiğinde, yalnız iktidar değil, ülke de zarar görür. Ana muhalefetin bu konuda daha dengeli, daha yapıcı ve daha sorumlu bir yaklaşım sergilemesi beklenirdi. Zira demokratik rekabet, milli meselelerde birlik zeminini ortadan kaldırmamalıdır.
Türkiye'nin her alanda yükselişi, Güçlü Liderlik, Güçlü Millet ve Sorumlu Ana Muhalefet anlayışıyla bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bu denklemde aksayan tek unsurun "Sorumlu Ana Muhalefet" olduğu, her geçen gün daha çok hissedilmektedir.
Aynı yaklaşımı ulaştırma projelerinde de gördük. 1915 Çanakkale Köprüsü, Zigana Tüneli, Kuzey Marmara Otoyolu, İstanbul Havalimanı gibi dünya çapında eserler hizmete girdiğinde, ana muhalefet asılsız söylemlerle milletin aklını bulandırmaya çalıştı. Oysa bu projeler sayesinde lojistik hızlanmış, ticaret kolaylaşmış, üretim artmış, trafik kazaları azalmış, vatandaşımızın zamandan ve yakıttan milyarlarca lira tasarrufu sağlanmıştır.
Türkiye son yirmi yılda, savunma sanayiinde tarihinin en kapsamlı dönüşümlerinden birini yaşarken, ne yazık ki ana muhalefet, bu hamlenin de stratejik değerini görememekte, bu kazanımları ulusal gurur ekseninde değerlendirememektedir.
Siyasetin üslubu; devlet kültürünün, demokratik terbiyenin de aynasıdır. siyaset, polemikle değil icraatla anlam kazanır. Güçlü muhalefet, iktidarı denetleyen, alternatif projeler geliştiren bir aktör olmalıdır.