Şehirler, milletlerin hafızasını taşır. Bu yüzden şehrin nabzını tutmak gerekir. Usta kalem Ahmet Hamdi Tanpınar, edebiyatımızın güçlü eserlerinden biri olan Beş Şehir kitabında şöyle bir ifade kullanır; "Medeniyet şehrin kalbinde saklıdır".
Medeniyet dediğimiz şey, taşın, toprağın, yolun ve yapıların ardında yatan kültürün en güçlü şekilde temsil edilmesidir. Türkiye, son yirmi yılda imar ve şehircilik alanında yalnızca fiziki mekanlar inşa etmedi; bir irade, bir yöneliş, bir ufuk ortaya koydu. Bugün Türkiye Yüzyılı vizyonu, işte bu büyük ufkun mihenk taşıdır. Bunun sayesinde güvenli, dirençli, kimlik sahibi ve insan merkezli şehirler kurmak, artık devlet politikalarımızın omurgasına yerleşmiştir.
Maalesef ki deprem gerçeği, coğrafyamızın değişmez koşullarından biri. Ancak bu kaderi değiştirecek olan da iradedir. Afetlerin önüne geçemeyiz fakat depreme karşı dirençli yapılar inşa etmek bizlerin elinde.
Deprem sonrası acılar yaşamamak için hayata geçirdiğimiz "Yarısı Bizden" gibi kampanyalarla kentsel dönüşümde yeni bir dönemin kapısını araladık. Bu model, vatandaşı dönüşüm sürecinin tam merkezine alan, yükü paylaşan, sorumluluğu birlikte taşıyan bir anlayışı temsil ediyor. Deprem bölgeleri başta olmak üzere, çıkardığımız yasalarla hızlanan kentsel dönüşüm projelerini ülkemizin dört bir yanında büyük bir titizlikle yürütmek hayati önem taşıyor.
Dünyanın en büyük afetlerinden biri olan 6 Şubat Depremleri sonrasında devletimizin göstermiş olduğu büyük aksiyonla yüz binlerce konutun kısa sürede inşası; Büyük ve Güçlü Türkiye Yüzyılı'nın eseridir.
Öte yandan hizmete sunduğumuz millet bahçeleri, bazı malum çevrelerce yalnızca "yeşil alan" sanıldı. Oysa temel hedef, şehirlerin beton yorgunluğuna nefes açmak, şehrin ruhunu onarmak, insana dokunan ölçekli yaşam alanları kurmaktı. Bugün 81 ilde yüzlerce millet bahçesi, çocuklarımızın özgürce oynadığı, yaşlılarımızın huzurla soluklandığı, ailelerimizin bir arada vakit geçirdiği, şehrin kültür damarını besleyen yeni bir sosyal saha oldu. Millet Bahçeleri aynı zaman birer toplanma alanı olarak da olası durumlarda ihtiyaca cevap verecek.
Bununla birlikte ulaştırma ve altyapıda hayata geçirdiğimiz mega projeler, imarın yalnızca yatay büyüme olmadığını en güçlü şekilde ortaya koyuyor. Bir ülkenin doğusunu batısına, kuzeyini güneyine bağlayan otoyollar, tüneller, köprüler, raylı sistemler; kalkınmanın damarlarını kurar. Bunların her biri, şehirleri yalnızca birbirine yaklaştırmakla kalmadı; ticareti, istihdamı, üretimi ve turizmi canlandırdı. Şehirlerimiz erişilebilir oldu, üretimin, dolaşımın ve etkileşimin merkezi haline geldi.
Şehirlerimizi imar ederken dikkate alınması gereken en önemli konuların başında yaşlı ve engelli, hareket kabiliyeti kısıtlı vatandaşlarımızın önündeki engelleri ortadan kaldırmak, hayata katılımlarını teşvik etmek kritik önemdedir. Bu nedenle imar planlarının yapılmasında ve uygulanmasında bütün vatandaşların tüm hizmetlerden eşit faydalanması esas alınmıştır.
Her kentin kendine has bir ruhu vardır. Atalarımızın söylediği gibi; insan insana benzer ama şehir şehre benzemez. Türkiye Yüzyılı vizyonu, mimaride köklerinden kopuk bir taklitçiliği değil geleneği çağın diliyle yeniden yorumlayan bir estetiği öne çıkarıyor. Şehirlerimizin kendine has kültürlerini güvence altına alıyor. Selçuklu'nun zarafetinden, Osmanlı'nın bütüncül şehir anlayışından, Cumhuriyet'in kurucu sadeliğinden beslenen bir medeniyet çizgisi; kamu binalarımızdan meydan düzenlemelerine, camilerden kültür merkezlerine kadar hissedilir hale geliyor. Bugün imar politikalarıyla geleceği tasarlıyoruz.
Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun imar politikalarına yansımasını şu şekilde sıralayabiliriz:
- Şehirleri büyütürken insanı ve doğayı merkeze almak.
- Tekniği geliştirirken kültürünü ve mirasını unutmamak.
- Moderni kurarken tarihî mirası dikkate almak.
- Güçlü devlet, kolay yaşanabilir şehir ve huzurlu millet idealini aynı çizgide yürütmek.
İmar, bu yönüyle bir medeniyet inşasıdır ve bu inşanın adı Türkiye Yüzyılı'dır.